Kimilerine göre ‘centilmenlerin savaştığı’, kimilerine göre ‘bir devrin battığı’ bu yer,
Birinci Dünya Savaşı’nın en hazin cephesidir belki de. ‘
Çanakkale’ dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri de Ezineli Yahya Çavuş’tur. Tüm imkânsızlıklara rağmen vatanı kahramanca savunan Ezineli ve
silah arkadaşlarının başarısı, o meşhur dizelerde şöyle anlatılıyordu: “Bir kahraman
takım ve Yahya Çavuş’tular/Tam üç alayla burada gönülden vuruştular/Düşman, tümen sanırdı bu şahane erleri/
Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.”
İşte bu şahane erlerden devam eden nesil dedelerinin yaptığı tarihi anlamak ve anlatmak peşinde. Bir tarih doktoru olan Halil Ersin
Avcı bu nesilden örnek bir isim ve aynı zamanda Ezineli Yahya Çavuş’un torunu.
İstanbul Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü’nde doktorasını tamamlayan Avcı, yakın tarih üzerine yaptığı araştırmalara burada devam ediyor. Avcı, yoğun akademik çalışmalarının arasında birçok kitap kaleme aldı.
Şu anda da birkaç kitap üzerine birden çalışıyor. Yazdığı kitapların üçü Çanakkale Destanı üzerine. Geçen mart ayında çıkardığı ‘Çanakkale Ruhu’ isimli kitabı ise üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen on binler satmış, satmaya da devam ediyor. Bütün bunların yanında Avcı, çekilen bazı tarihî belgesellere danışmanlık yapıyor.
Kitapları yazmaktaki amacını ‘bir hakikati anlatmak’ olarak ifade ediyor Avcı. “Amacım dedelerimiz üzerinden
prim yapmak değil, onlara olan
vefa borcumuzu ödemek.” diyor.
Ezineli Yahya Çavuş’un torunu Avcı, aslen Lofçalı olduklarını anlatıyor. Büyük dedelerinden biri de kendisi gibi müderrismiş. Lofçalı Molla Ali Efendi namıyla bilinen büyük dedesi, Lofça’da, Ahmet
Cevdet Paşa’yla aynı medresede görev yapmış. “Beş kuşak sonra tekrar medreseye döndük.” diyor gülümseyerek. Savaşa en son katılması gereken ‘ulema’dan olan dedesi, vatan savunması için cepheye koşmuş. Talebeleriyle birlikte savaşa katılan dedesinin, savaşta ilk can kayıplarının yaşandığı yer olan ‘avcı hattı’na gittiği için soyadlarının ‘Avcı’ olduğunu anlatıyor.
Savaştan yaralı olarak dönen Lofçalı Molla Ali Efendi,
Bulgaristan’ın kaybedilmesiyle,
Edirne’ye göç etmek zorunda kalmış. Böylece Ezine’ye yerleşmişler. Lofçalı Molla Ali Efendi’nin oğlu olan Mehmet Efendi’nin hayatı da cephede geçmiş.
Balkan Savaşı’na köylerinde bulunan seksen kişi de gitmiş. Ancak yetmişi şehit düşerken, sekizi de
sakat olarak dönmüş memleketlerine.
Daha savaşın yaraları sarılmadan,
1. Dünya Savaşı patlak vermiş. Bu neslin torunu olan Avcı, “Allah bize o günleri bir daha yaşatmasın. Ancak bu durumda kalırsak, ben de koşarak cepheye giderim.” diyor.
Osmanlı toprağında yaşayan herkesin ‘bir’ sayıldığını anlatan Avcı, ibretlik bir örnek veriyor. Çanakkale ruhunun bir nebze olsun hissedilebilmesi adına, anlatırken biraz da duygulanarak, Çanakkale’de hayatını kaybeden
Yüzbaşı Dimitroyati’nin hikâyesini naklediyor:
“57.
Alay son neferine kadar şehit olmuştu.
Anzak ilerleyişini durdurmak üzere taarruz emri verildiğinde alay tabibi Yüzbaşı Dimitroyati’nin yanında Ali adında bir asker var. Yüzbaşı, Ali’ye, ‘Şu cebindeki Kur’an-ı Kerim’i bana ver.’ diyor.
Asker, yüzbaşının Hıristiyan olduğunu bildiğinden şaşırarak ve biraz da tebessümle, ‘Hayırdır komutanım, sıkıyı görünce
Müslüman mı oldun?’ diye soruyor. ‘Yok be Ali.’ diyor Yüzbaşı, ‘Muhtemelen az sonra ölüp gideceğiz. Bizim künyelerimizi toplamaya gelecekler. Benim adımı görürlerse, korkarım beni kendi askerlerinden zannedip Anzaklarla birlikte gömerler. Ben, bu millet için savaştım ve burada şehit olanlara haşr-ı neşr edilmek isterim.’ diyor. O yüzbaşının mezarı, 57. Alay Şehitliği’nde mevcut. Bu olayda da, Çanakkale’nin hususiyeti ortaya çıkıyor. Önemli olan bu yaşananları idrak etmek,
ders çıkarmak ve bu idrakle Çanakkale ruhunu yakalamak.”
Zaman