Papa 16. Benedict’in
Türkiye ziyaretinde ön plana çıkan en önemli kurum
Diyanet İşleri Başkanlığı oldu. Sadece bir haftalık dilimde
yabancı basın yayın organlarında ‘Diyanet’ konulu ve atıflı
makale ve haber sayısı 2 binin üstünde seyretti. Diyanet ve Papa konulu internet atıflarının sayısı da 15 bini buldu. ‘Diyanet’in tavrı’ ve ‘Papa’ özelinde konuşulmaya devam eden ziyaretle ilgili
tartışmalar, gazetecilerden aydınlara ve din bilginlerine sıçradı.
Papa’nın Regensburg konuşması nedeniyle Hıristiyan dünyası ile
İslam âlemi arasında açılan derin yaraların bu ziyaretle bir nebze sarıldığı, Türkiye’nin kurumlarıyla vakur, onurlu ve misafirperver bir tavır sergileyerek kendini anlatma ve medeniyetler ittifakı konusunda
mevzi kazandığı, dinlerarası diyalogun geleceğinin parlak olduğu gibi kanılara varıldı zamanla.
Tarihî konuşmasında bilgili ve asil duruşuyla
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali
Bardakoğlu,
Sultanahmet Camii’nde kıyama duran Papa görüntüsü hafızalardan silinmedi henüz. Batı adına ‘hâl diliyle’ sessizce dilenen özrün, İslam âlemi için ‘onurlu duruşun’ simgeleri oldu söz konusu kareler.
Diyanet İşleri Başkanlığı,
Cumhuriyet’in ilk yıllarında tesis edilen önemli kurumlardan biri. 83 yıllık
teşkilat, gerek ziyaret öncesi, gerekse üç günlük ağırlama süresince ortaya koyduğu performansla geçer not aldı. Laik, demokratik devlet yapısı içindeki din işleri teşkilatı olarak
kayıtlara geçti. Peki, manevi mirası
Osmanlı Devleti’nin ilmiye sınıfının en yüksek mevkii olan Meşihat-ı İslamiye’ye, yani 500 yıllık Şeyhülislamlığa dayanan Diyanet İşleri Başkanlığı dünyaya hangi mesajı verdi? Teşkilat geleceğe nasıl hazırlanıyor?
Avrupa Birliği,
Asya ve
Afrika başta olmak üzere dünyadaki yeri ne olacak? İslam Kalkınma Örgütü (İKÖ) ve
Avrupa Birliği (AB) nezdinde yeri ne olmalı?
Vatikan’ın bütün İslam dünyası içinde Türkiye’yi ve Diyanet’i seçmesi tesadüf müydü?
VATİKAN’IN MUHATABI DİYANET
Vatikan Büyükelçiliği
İstanbul Temsilcisi ve Türkiye Katolik
Ruhani Reisleri Sözcüsü Monseigneur
Georges Marovitch’e göre, Diyanet’in seçilmesi tesadüf değil. Zira Diyanet İşleri Başkanlığı tüm
Müslümanları temsil keyfiyetini haiz. Bu sebeple de Papa’nın gösterdiği saygı ve sevgi
başkanlık nezdinde tüm Müslümanlara yönelik algılanmalı.
Peki, Diyanet Papa’nın gözünde nasıl Müslümanları temsil eden en güçlü aktör oldu? Cevap aslında Papa 16. Benedict’in Peygamber Efendimize yönelik
hakarete varan sözlerini sarf ettiği günlere dayanıyor. O gün tartışmalara çok net ve keskin bir şekilde İslam’ın onurlu duruşunu temsil edecek güçte tepki gösteren, hakaret etmeden ilk cevabı verenlerden biri Diyanet İşleri Başkanı olmuştu. Bardakoğlu’na göre Papa’nın sözleri önyargılı, kışkırtıcı ve düşmancaydı: “İslam’ın kutsallarına dil uzatılmamalı. Bizim Hz. İsa’ya asla dil uzatmadığımız gibi.” Üstelik Peygamberimiz’e bu şekilde hakaret eden birinin Türkiye ziyaretinin iyi sonuçlar
doğuracağı beklenmemeliydi.
MEŞİHAT-I İSLAMİYYE’DEN DİYANET’E
Bu net
cevaplardan sonra Vatikan’ın ‘Diyanet telaşı’ daha farklı bir boyut aldı. Papa ile başkanın Vatikan büyükelçiliğinde ya da otelde
buluşma tekliflerinin hiçbiri tutmayınca son çare kalmıştı. Diyanet ziyaretinin kapıları böylece aralandı. Kimilerine göre ‘büyük buluşma’ gerçekleşti. Buluşma sayesinde Diyanet’in dünyada ve Türkiye’de artan itibarı hissedilir oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kurulduğu 3
Mart 1924 tarihi öncesinde din işleri, başında şeyhülislamın bulunduğu ‘Meşihat-ı İslamiyye’ tarafından,
Kurtuluş mücadelesinin sürdüğü
TBMM hükümetleri döneminde de Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti’nce yürütüldü. İstanbul
müftülerinin fetvalarıyla hayatiyet kazanan şeyhülislamlığın ilk temsilcisi tarihî kayıtlarda Molla Şemseddin Fenari olarak geçiyor. Bir dönem
sultan nazarında sadrazama eşit tutulan şeyhülislamlık,
Osmanlı Devleti ile birlikte tarih oldu.
Mustafa Kemal Atatürk’ün devlet
yönetiminde ve protokolünde en ön sıralarda yer verdiği,
tefsir, hadis tercüme talimatları, dinin doğru öğretilmesi taleplerinin muhatabı 3 Mart’tan sonra hep Diyanet İşleri Başkanlığı oldu.
Cumhuriyet’in ilk Diyanet İşleri Reisi olarak atanan Börekçizade Mehmet Rıfat Efendi 1
Nisan 1924’den Mart 1941’e kadar 17 yıl başkanlık yaptı. Atatürk’ün teşkilata verdiği önemin
ihmal edildiği dönem ise ‘tek parti iktidarı’nın sürdüğü yıllar oldu.
Ulus Samanpazarı’nda alt katı payvon olan bir binanın tek katında yıllarca
hizmet vermeye çalıştı din adamları.
İlk aşamada
Misak-ı Milli sınırlarında din hizmetlerini yürütmek vazifesiyle kurulan teşkilat, 1960’ların sonlarına doğru Türkiye’den Avrupa’ya göçün başlamasına paralel olarak yurtdışındaki soydaşlarımıza da din hizmeti götürmeye başladı. 633 sayılı
kanunla vazifeleri daha net çizgilerle belirginleşen teşkilat, 1970’lerde hem yurtiçinde hem yurtdışında sıkıntılı günler yaşadı. 1980’lerden sonra o güne kadar geçici olarak ifa edilen Avrupa’daki soydaşlarımızın din hizmetleri müşavirlik, ataşelik ihdasıyla hizmet kalitesinin arttığı bir dönemi getirdi.
Diyanet’in kuruluşundan bu yana yaşanan üçüncü önemli kırılma ise komünist blokun çöküşüyle
Balkanlar ve
Orta Asya cumhuriyetlerinden gelen yoğun taleplerle yaşandı. Günümüze kadar uzanan bu süreçte, hafife alınmayacak başarılara da
imza atıldı sessiz sedasız.
KÜRESEL KRİZLER VE AÇILIMLAR DÖNEMİ
11
Eylül 2001 tarihli
terör saldırılarından sonra Diyanet’i dördüncü bir aşama bekliyor. DİB Başkan Yardımcısı Prof. Dr.
Mehmet Görmez’in tabiriyle “din, birey,
toplum ilişkileri” açısından İslam âlemi dünya tarihinde hiç geçmediği yeni bir süreç ve imtihandan geçiyor. Medeniyetler Çatışması tezi ile kimi çevrelerce İslam’ın korku dini olarak sunulması, gerilim unsuru olarak gösterilmeye çalışılması, kendi dünyasında mütevazı din hizmetleriyle yetinen DİB’na yeni misyonlar biçiyor. Avrupa İslamından Ilımlı İslam’a, İslamafobiden terör-İslam denklemi iftiralarına,
intihar bombacılarından
çatışma ve savaş
bölgelerine, Müslümanların Batı ile entegrasyonundan medeniyetler ittifakına kadar bir dizi küresel ve daha kuşatıcı vazifeler bekliyor teşkilatı.
Görmez’e göre
Anadolu Müslümanlığı, Batı ile neredeyse son bir asır içinde çatışmaya girmeyen, kirletilmeyen,
imaj savaşında aktör ya da öğe olarak çok da fazla eskitilmeyen bir yüze sahip. İşte bu yüzden Papa’nın bütün İslam coğrafyasında Türkiye’den başka gideceği yeri, DİB dışında da muhatabı yoktu belki de. Peki, Diyanet dünya barışının ve İslam âleminin geleceğini yakından ilgilendiren bu dördüncü süreçte ne yapacak?
Teşkilatın son 3,5 yıldır kazan gibi kaynadığını söylemek abartı olmaz herhalde. Tepeden tırnağa yenilenen teşkilatta her birim, topluma daha doğru bilgi ve projelerle dini anlatma, yaşama ve yaşatma sancısı içinde. Tek adam kararları tarihe karışmış. Diyanet koridorları ve odalarına meşveret temelli kararlar alan bir iklim hakim. Yüzde 50’si imam hatip, yüzde 13’ü ilahiyat ve dört yıllık okul, yüzde 22’si iki yıllık yüksek okul
mezunu olan yaklaşık 80 bin kişilik teşkilatın hizmetlerinde son yıllarda reform niteliğinde atılımlar gerçekleştiriliyor. Din işleri, kadın-çocuk-
aile, yurtdışı hizmetleri, yayıncılık, hizmet içi eğitim, yaygın din eğitimi, şûra ve konferanslar, uluslararası etkinlikler, Osmanlı hinterlandında ve Orta Asya’da yürütülen etkin yurtdışı hizmetleri olmak üzere birçok başlık altında sıralanabilir bu hamleler.
AK Parti iktidarıyla birlikte Diyanetten Sorumlu
Devlet Bakanı Prof. Dr.
Mehmet Aydın’ın teşkilata kazandırdığı vizyon, ardından başkanlığa getirilen Prof. Dr.
Ali Bardakoğlu, üç başkan
yardımcısının ilahiyat kökenli olmasıyla başlayan süreç, bugün önemli başarılara imza atan bir teşkilat çıkarıyor karşımıza. 16 binden fazla açık kadrosuna, özlük hakları ve kurumun özerk yapıya kavuşturulması gibi hukukî taleplerinin henüz cevaplanmamasına rağmen Diyanet’in etkinliği giderek artıyor.
TERÖRÜN DE ÇÖZÜMÜ DİYANET’TE
İslam dünyasında belki de en az tartışılan ve hizmet üretilen alanlardan biri olan kadın ve aile, başkanlığın üç yılında en fazla göze çarpan faaliyetlerinden biri oldu.
Kadının yönetimde yer almasını sağlamak için yapılan çalışmaların başında ‘kadın vaizler’ geliyor. Başkanlık bünyesinde 236 vaize, yedi bayan il müftü yardımcısı, 4 bin 500 Kur’an kursu öğreticisi görev yapıyor artık. Kadınların camiye ve cemaate katılımını
teşvik, hafızlık eğitimi ve yaygın dinî eğitim amacıyla yapılan çalışmalar hanımlar için yine hanımların eliyle üretiliyor.
Tırmanan terör olaylarıyla birlikte
ülkenin gündemine yerleşen ikinci önemli hizmet ayağı birlik ve bütünlüğü sağlama amaçlı olarak Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yapılan çalışmalar. Bölgelere mevcut kadroların haricinde bu sene gönderilen 76
personelden çok olumlu sonuçlar alındı. Sadece son 6-7 ayda bölgede 600’den fazla konferans ve panel düzenlendi. Bu konferanslarda kadın hakları, töre cin
ayetleri, kız çocuklarına yönelik ayrımcılık, kız çocuklarının eğitimi, zorla evlendirilmesi gibi konularda bu bölgeler ağırlıklı olmak üzere toplumsal bilinç oluşturulmaya çalışıldı. Sadece bu sene teşkilata bağlı müftülükler kanalıyla 2 binden fazla
kız çocuğu aileleri ikna edilerek ve tüm masrafları karşılanarak ilk
öğretim ve lise düzeyinde eğitime dâhil edildi.
Konferanslar kadar yaz ve kış Kur’an kursları da sosyal
destek projelerinin yaygınlaşmasında önemli rol oynuyor. 2004 yaz döneminde uygulanmaya başlanan Yaz Kur’an
Kursları öğretim programı ve eğitim materyalleri onbinlerce gencin din eğitiminde önemli aşama kaydetmesini sağladı. Son dönemde hafızlık eğitiminde belirginleşen bir başka nokta da bayan hafız sayısının artması. 2002-2005 yılları arasında 2 bin 823 erkek hafızlık belgesi alırken, 3 bin 732 bayana hafızlık belgesi verildi.
DİN EĞİTİMİ ENGEL TANIMIYOR
Diyanet’in üzerinde durduğu önemli projelerden biri de
engelli vatandaşların din eğitimi. Camilerin
ulaşım ve
iletişim altyapısının engellilere göre düzenlenmesi ve hutbelerin işaret dili ile okunması örnek uygulamalardan. Son yılların icraatları çerçevesinde ayrıca
görme engelliler için Braille alfabesiyle Kur’an’ı Kerim ve Elifba kitapları basıldı. “Ayet ve
Hadisler Işığında
Engelliler” kitabından 61 bin 549 adet ücretsiz dağıttı. Hizmet vermenin yanında
özürlü vatandaşlardan hizmet alımı ve istihdam kapıları da açıldı. 2006’da 40 engelli vatandaş müezzin ve kayyım olarak atandı.
Cezaevleri kurumun özel ilgi gösterdiği bir başka alan.
Proje çerçevesinde cezaevlerinde kadrolu 61 vaiz görev yapıyor. Ayrıca son yıllarda Cumhuriyet Savcılıklarının talebi üzerine cezaevlerine 400 civarında personel görevlendirildi. Son iki yıldır Diyanet yayınları ve Kur’an-ı Kerim
meali gibi temel dinî eserler cezaevlerine ücretsiz gönderiliyor.
ÖZERKLİK Mİ, ÜST KURUL MU?
Diyanet İşleri eski Başkanı ve İslam Kalkınma Örgütü Parlamentolar Arası Birlik (İKÖPAB) Başkanı Prof. Dr. Sait
Yazıcıoğlu, Diyanet’in tıpkı
Danıştay ve
Yargıtay gibi özerk ya da üst kurullar hüviyetine bir an önce kavuşturulması gerektiğini düşünüyor. Diyanet İşleri Başkanları ‘siyasi otoritenin memuru mu’ tartışması çok eskilere dayanıyor. Ancak Temmuz 2006’dan beri Başbakanlıkta bekleyen Diyanet İşleri Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı, başkanın doğrudan Din İşleri Yüksek
Kurulu’nun
aday göstermesi ve
Bakanlar Kurulu’nca seçilmesini öneriyor. Eski Diyanet İşleri Başkanı Yazıcıoğlu, AB sürecinde en önemli alanlardan birinin kültür ve din olduğunu hatırlatıyor. Başkanlığın özerk olmasının hem icraatlarını, hem hukukî pozisyonunu ve AB ilişkilerini güçlendireceği kanaatinde.
Selçuk Üniversitesi İslam Felsefesi Ana
Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr.
Şahin Filiz, başkanlığın özerk olmaması gerektiğini düşünüyor. Ona göre Diyanet,
Cumhurbaşkanlığı’na bağlı olmalı. Diyanet’in hantal yapısından bir an önce kurtulması gerektiğini vurgulayarak, “Diyanet’in öncelikle ele alması gereken, dinde yorum değişikliğine neden olan konulardaki önlemlerdir.” diyor. Bu tartışmalara bakarken teşkilatın mevzuatların 25 yıl önünde olduğunu, teşkilatın sosyal meşruiyetinin hukukî meşruiyetten önde geldiğini de unutmamak gerekiyor.
Radyo
Televizyon Üst Kurulu,
Enerji Pi
yasası Düzenleme Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu gibi yapılanma tercihi de Diyanet koridorlarında fazlasıyla tartışılan konular arasında. AB üyelik sürecinde başkanlığın özerkleştirilmesi Türkiye’nin elini güçlendirebilir. Çünkü din alanındaki demokratik
açılımlar AB talepleri arasında yer alıyor.
Diyanet’in yeniden yapılandırılması konusunu bir
rapor haline getirip devlete sunan
Marmara Üniversitesi İslam Kurumları Tarihi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Cahid Baltacı, 2002’de hazırladıkları raporda iki teklifte bulunduklarını hatırlatıyor: Teşkilatın yurtiçi ve yurtdışı hizmetlerini çağın şartlarına uygun hale getirmek; başkanlığı Başbakanlığa bağlı genel müdürlük statüsünden çıkarıp TRT’ninkine benzer özerk bir yapıya kavuşturmak. Baltacı, Diyanetin politikacı baskısından kurtulması için başka yol olmadığını kaydediyor: “Atatürk Diyanet’i kurduğunda
Meclis başkanından daha çok
maaş verdi. Bu vizyon ihmal ediliyor. Kurumun bir an önce özerk bir statüye kavuşması şart.”
NEDEN ZEKÂT MARKETLERİMİZ YOK?
Teşkilatın yakından izlediği bir başka tartışma ise zekât,
kurban, hac gibi
ibadetlerin yönetilmesiyle ilgili.
Endonezya,
Malezya, Brunei gibi ülkelerin özellikle zekât ibadeti uygulamalarını mercek altına alan Diyanet, 633 sayılı kanun ile kurumun İslam dininin tüm
inanç ve ibadet esaslarıyla ilgili 1. maddesinin tam uygulanamadığı kanaatinde. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr.
İzzet Er, tartışmalara girmeden önemli bir noktaya işaret ediyor. Türkiye’de zekât ibadet olarak zaten tam yerine getirilmiyor. Sadaka ve fitrelerin zekât sayıldığı bir anlayışın hâkim olması, halkın bu konuda ne kadar çok eğitime ihtiyacı olduğunu da gösteriyor. Bazı cemaatlerin zekât ve bağışları ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırmak için oluşturdukları ‘sosyal marketlerin’ benzerlerinin Türkiye’de yaygınlaştırılabileceğini düşünen Er, “Bu alandaki ibadetin düzenlenmesi konusunda şimdiye kadar bir şey yapılmamış. Hukukî altyapı oluşturulması halinde düşünülebilir.” diyor.
Çok dillendirilmese de bu tür açılımlar Diyanet’in yeni maddî kaynaklara kavuşması, zekât ibadetinin de düzenli halde yapılması demek. Ancak, bu tip tartışmaların ucunun ‘
laiklik’ merkezli gerilimlere götürülmesi uzun yıllar böyle projelerin Türkiye’de uygulanmasını imkânsız hale getirdi. Bazı İslam ülkelerinde ise tam tersi
kayıt dışı zekât mekanizmasından korkuluyor. Örneğin Endonezya ve Malezya neredeyse bütün zekât paralarını din işlerine bağlı tek kurum üstünden toplayıp dağıtıyor.
CAMİLERİN YÖNETİM VE MÜLKİYET HAKKI
Teşkilatın önündeki en önemli sorunlardan biri camilerin yönetim ve mülkiyet hakları. Diyanet yaklaşık 66 bini kamuya ait camide olduğu gibi, 11 bin 391’i kamu dışı kişi ve kuruluşlara ait camilerin kontrolünü de kendi uhdesine almak istiyor. Başbakanlıkta bekleyen teşkilat yasa tasarısının 34. maddesi camilerin mülkiyet ve gelirlerinin Diyanet’e devrini öngörüyor. Bu gerçekleşirse kurumun
bütçe dışı gelirlerinde de ciddi artış meydana gelecek. Üstelik bu camilerdeki imam-hatiplerin eğitim seviyelerinin artırılması, homojen bir personel yapısı elde edilmesi kolaylaşacak. Camilerin çevresinde
okuma salonu, kurs vb.
külliye tipi sosyal yapılar kurulabilecek.
Diyanet’te hızlı değişim yaşanan alanlardan biri de yayıncılık. Genç, çocuk ve kadın ağırlıklı olmak üzere son üç yılda 52’si yeni 143 eser 24 milyon 648 adet basılarak yayına sunuldu.
Çocuklara yönelik ‘Öğreniyorum’ serisi, yeni çizgi filmler, portreler, İslam’a giriş, Kur’an meali, öykü ve süreli yayınlar bunlardan sadece birkaçı. Bu sürede ayrıca biri uluslararası üç dinî yayın kongresi gerçekleştirildi. İki önemli yayın projesi ise Diyanet’in vizyonunu ve geçmişini önemli ölçüde ilgilendiriyor.
Konulu Hadis Projesi bunlardan biri. Projenin hikâyesi TBMM’nin kuruluşuna kadar uzanıyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ün TBMM kararı ile Elmalılı
Hamdi Yazır’a yaptırılan
Türkçe Meal ve Tefsir çalışmasının bir ayağı o zaman eksik kalır. Meclis tartışmaları sırasında
Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi Elmalılı’nın tefsir çalışmasına destek verdikten sonra kürsüden şöyle seslenir: “Din-i mübîn-i İslam’ın iki ana kaynağı vardır. Biri Kur’an, diğeri Sünnet. Biz birincisiyle ilgili çalışmayı yaptırıyoruz. Ama ikincisini unuttuk. Hadis ilmini bilenlerden bir
heyet oluşsun.”
Önerge kabul edilir. Ahmet Hamdi Akseki tarafından bir heyet kurulur. Fakat sadece Buhari’ye ait hadis kitabı Tecrid-i Sarih tercüme ile şerh edilebilir. Diyanet yarım kaldığını düşündüğü bu proje için 35 hadis uzmanı ile aylardır çalışıyor. 100 bin hadis taranıp tasnif edilmiş bu proje çerçevesinde. 2007 sonunda bitirilecek çalışmanın sonucunda 5 ciltlik yeni bir hadis külliyatı oluşması bekleniyor.
DİYANET ALEVİLİĞİN KAYNAKLARINI BASIYOR
İkinci kritik çalışma ise
Alevileri ilgilendiriyor. Diyanet’in Alevilerden kopuk olduğu ithamlarını boşa çıkaran yeni projeye göre taranan Alevi-
Bektaşi klasikleri ilk kez set halinde yayımlanacak. İlk kitap önümüzdeki günlerde basılacak
Hacı Bektaş-ı
Veli’nin Şerh-i Besmele ve Makâlâtı olacak.
Eserlerde orijinal
Osmanlıca, Latin harflerine transkripsiyonu ve sadeleştirilmiş hali aynı sayfada yer alacak. Diyanet’in Aleviliği İslam dışı göstermeye çalışanlara şiddetle karşı çıktığını aktaran Prof. Görmez, “Aleviliği İslam’ın dışında göstermeye çalışan hiçbir fikre meydan vermek niyetinde değiliz.
Alevilik azınlık olarak da değerlendirilemez. Cemevi, caminin alternatifi değil. Alevilik Anadolu’daki İslam kültürünün bir parçası.” diyor.
Yurtdışında yaşayan Türklerin dinî hizmetlerinin karşılanmasında iki kurum etkin olarak faaliyet gösteriyor: Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye
Diyanet Vakfı. Diyanet daha ziyade kendisine bağlı cami ve Kur’an kurslarının idarî yönetimleri, personel atamaları, denetimleri gibi resmî konulara temas ederken
vakıf, yurtdışındaki vatandaşların eğitim, yardım gibi sosyal hizmetlerini yürütüyor. Böylece hem idarî hem de sosyal yönden, yabancı ülkelerdeki Türklerin dinî ihtiyaçları gideriliyor.
Öncelikle, Türklerin yoğun olarak yaşadığı
Almanya,
Avusturya ve
Fransa ile diğer tüm yabancı ülkelerde, Diyanet’e bağlı cami açılması, imam atanması ve ibadet yerlerinin
denetlemesini başkanlık yürütüyor. Bu camiler ve cemaatleri Almanya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği çatısı altında toplanıyor. Avusturya’da 150 cami derneği bulunan Türklerin bir bölümü yine Diyanet bünyesindeki Türk-İslam Birliği aracılığıyla kendilerini ifade ediyor.
Yabancı ülkelerde, Diyanet’e bağlı camilerin, imamların ve diğer kurumların yönetilmesinde kurulan din işleri müşavirlikleri, ataşelikler ve din görevlileri yöneticilikleri temel yönetim mercileri. Örneğin, sadece Almanya’da 13 müşavirlik var. Bunun dışında, ABD,
Belçika, Avusturya,
Danimarka, Fransa,
Hollanda,
İngiltere,
İsveç,
İsviçre ve
Norveç’te de birer müşavirlik mevcut. Genelde ise Dış İlişkiler Daire Başkanlığı tüm bu yapıya çatı oluyor.
DİYANET’İN AFRİKA AÇILIMI SES GETİRDİ
Daha ziyade, Türklerin dinî, millî, sosyal ve kültürel ihtiyaçlarını gideren
Türkiye Diyanet Vakfı’nın Dış İlişkiler Müdürlüğü, özellikle Türkî cumhuriyetler, Türk toplulukları, Balkan ve
Kafkas ülkelerindeki soydaş ve dindaşlara hizmet veriyor. Ayrıca Vakıf, yurtdışında açılan fakülte, lise, kolej gibi okullarda yürütülen hizmetleri de üstleniyor. Dış ülkelerde, Kur’an kursu, cami yapımı, onarımı, insanî malzemeler gönderilmesi hususlarında da etkin olan Vakıf,
kurban kesimi konusunda Türklerin başvurduğu bir adres konumunda.
Ayrıca, yurtdışındaki soydaşlara yönelik eğitim ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için YÖK,
Dışişleri Bakanlığı ve
Milli Eğitim Bakanlığı ile
işbirliği yaparak
Kırgızistan,
Azerbaycan ve
Kazakistan’da
ilahiyat fakültesi;
Bulgaristan’da bir enstitü,
Romanya’da bir kolej, yine Azerbaycan, Romanya ve Bulgaristan’da toplam beş imam-hatip lisesi açmış. Bu okulların tüm giderlerini vakıf karşılıyor. 2006-2007 öğretim yılında, yurtdışı ilahiyat fakültelerinde 473, ilahiyat ve pedagoji liselerinde ise 976 öğrenci öğrenim görüyor. Bugüne kadar bu ilahiyat fakültelerinden 1003, liselerden ise 1336 öğrenci mezun olmuş.
Avrupa, Kafkaslar,
Balkanlar ve Orta Asya’dan sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’nın açılım sağladığı en önemli bölge, Afrika. III. Din
Şurası, VI.
Avrasya Şûrası’ndan sonra
Kasım 2006’da gerçekleştirilen Afrika Kıtası Müslüman Ülke ve Toplulukları Dinî Liderler Toplantısı, Diyanet’in son 30 senelik hizmetlerinde ve hedeflerinde değişime uğrayan en kritik etkinlik. Bugüne kadar ‘soydaş-dindaş’ yaklaşımı ile yurtdışından gelen din hizmeti taleplerini karşılayan Diyanet, ilk kez soydaş olmayan bir coğrafyaya açıldı. 25’i İKÖ üyesi 52 Afrika ülkesi ile bilgi alışverişi ve yardımlaşma gibi konular ileriki senelere damgasını vuracak. Sonuç bildirgesine giren uluslararası ilahiyat fakültesinin hayata geçirilmesi de dört gözle bekleniyor.
Diyanet’in dışa açılan yüzü bunlarla sınırlı değil. Papa ziyaretinden hemen önce
İran Yüksek İslam Şûrası üyesi İran eski Cumhurbaşkanı
Muhammed Hatemi’nin Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’na gerçekleştirdiği ziyaret ile ‘Diyanet Tecrübesi’ni dinlemek istemesi de manidar. Diyanet kurumsal olarak
Irak,
Suriye,
Kuveyt gibi ülkelere örnek olabilecek tecrübede.
Lübnan ve
Tunus’taki teşkilatlar da zaten Türkiye’yi fazlasıyla andırıyor.
Bu tecrübenin aktarılacağı en önemli mecralardan biri kuşkusuz AB. Zira bünyesinde yaklaşık 20 milyon Müslüman’ın bulunduğu birliğin içinde hinterlandı Balkanlardan Kafkaslara, Orta Asya’dan Afrika’ya uzanan dinî otorite kuruluş anlamında alternatifi yok. Prof. Bardakoğlu’nun verdiği bilgiye göre,
Brüksel’de Avrupa Dinî Kurumlar Birliği (ADKB) adıyla bir çatı kuruluş öngörülüyor. 30 yıldır Avrupa ülkelerindeki
sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğini yürüten Diyanet, bu sayede yeni bir güce daha kavuşacak. Afrika
açılımından sonra belki de en önemli yenilik Brüksel’de kurulacak merkezden gelecek. Yapacağı araştırmalarla Avrupa’daki dinî hayatı, din özgürlüklerini,
İslamofobi’yi takip ederek belki de ileride Balkanlar ve Avrupa ülkeleri arasındaki dinî kuruluşların çatı kuruluşu haline gelecek
AKSİYON