Geçen seneki Contemporary
İstanbul'da
satış oranının yüzde 83 olduğundan hareketle; çağdaş sanat eserini değerli kılan faktörleri,
sermayenin aldığı riski, sanat yapıtı sayesinde değişen görme ve görülme biçimlerini
fuarın koordinatörü Hasan Bülent
Kahraman'la konuştuk.
526 sanatçının 3 bin eserinin görücüye çıkacağı
Contemporary İstanbul'un 6.sı yarın başlıyor. 27 Kasım'a dek sürecek fuar; İstanbul
Kongre Merkezi ile İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve
Sergi Sarayı'nda binden fazla uluslararası koleksiyoneri ve 60 binden fazla ziyaretçiyi ağırlayacak.
Sanat ve yatırıma ilişkin detayları
Hasan Bülent Kahraman anlattı.
Bir çağdaş sanat eserini değerli kılan nedir? Parasal açıdan...
Bu değişmez. Bir sanat yapıtını parasal bakımdan yüksek bir bedele dönüştüren yine onun içeriği ve özüdür. Sanat daima, ilk günden beri, bir piyasayla ilişkili olmuştur. İmparatorluklar, aileler, cumhuriyetler, mesenler, kilise... Yani
iktidar odakları sanata belli bir değer verir. Bu değer sanatçının evrensel
estetik değerinin dışında tasavvur edilemez. 20. yüzyılda burjuvazinin ortaya çıkmasıyla durum daha sistematik hale geldi, sanat yapıtı ticaret aracına dönüştü. Şimdi, 21. yüzyılda başka bir şey var. Eskiden
altın yüzük alınıyordu, şimdi sanat yapıtı... İki şey değer üretir; ya döneminin ruhunu yakalayan yapıt ya da dönemini aşan yapıt. Bu bir sezgi, bir eleştirmenlik meselesi. Sanat yapıtı artık bir yatırım aracı.
Yatırım demek sermayenin bir alana, bir ürüne yönelmesi demek. Sermaye dünyanın en tedirgin şeyi. Risk alır ama belli bir yüzdeyle... Güvensizlik görürse çekilir. Bir büyük sermaye grubunun bir yapıta yatırım yapması o yapıtın takip eden dönemde daha da değerlenmesine yol açar. Bu kesin.
Sermaye bir çağdaş sanat eserine nasıl güveniyor?
Dünyanın her yerinde her türlü yatırımda bir tek unsur vardır: Bilgi. Sermayenin dünyada en çok para ödediği şey bilgidir.
Türkiye'de, Suriye'de ne olacak, kim gidip kim kalacak... Daima budur sermayenin aradığı. Dolayısıyla bir yatırım aracı olarak baktığınızda sanat piyasasında da bilgi önceliklidir. Galeri yöneticileri, müze yöneticileri, danışmanlar, küratörler,
yönetim kurulları sermayeye bilgi aktarırlar. O değil, bu yükselecek derler. Neyin ne olacağının ya da olmayacağının ölçüsünü daima bilgi
tayin eder. Bu nedenle eleştirmenler dünyanın her yerinde biraz
gömlek, biraz kimlik, biraz kılık değiştirerek; küratör ya da müze yöneticisi olarak o bilgiyi üretirler. Yoksa öyle ben bunu sevdim, aldım yok.
Bir yapıt üzerinden gidelim... Örneğin Felix Gonzalez Torres'in şekerleri... Gözün gördüğü, sıradan şekerler. Ama üzerine birtakım kelimeler, kelimeler, kelimeler... O kelimeleri mi satın alıyor sermaye, bilgi diye?
Kısmen... Çağdaş sanat, kısmen
modern sanat elbette bir açıklamayı gerektiriyor. 80 ve 90'larda yapısalcılık sonrası düşünce akımlarının devreye girmesinden sonra küratörler, felsefeciler ve sanat yapıtlarının kendisi sanat felsefesinin sorması gereken soruları sorup vermesi gereken cevapları verir oldu. Çağdaş sanatın böyle bir yanı, yönü, boyutu, derinliği var. Sonuç itibarıyla biz belli bir entelektüel düzeyde onu anlamak, algılamak istiyorsak o yapıtın arkasındaki sözcükleri de göz önünde tutmak zorundayız. Ama bir yapıt kendisinde o sözcükleri üretecek, ürettirecek, doğurtacak, doğurtturacak bir öze, bir güce, bir potansiyele sahip değilse zaten o sözcükler de üretilmez. Sanat yapıtı evvela kendisinde taşıdığı o güçle bir şeyleri kımıldatır. Sözcükler sonra gelir. Sanat, sonunda bizim belki tahayyül bile edemediğimiz birtakım düşüncelerin somut olarak karşımızda durduğu alandır.
Ya yapıtı aşan fiyatlar... Onlar nerede duruyor?
O bir mekanizma. Önce yapıt, sonra spekülasyon ve yatırım... Özü olanlar kalıcı, diğerleri geçici. Bu unutulmamalı. Değerli bir yapıt ya zamanının ruhunu yakalamıştır ya da zamanının ötesindedir. Daha basit bir örnek:
Star Wars bir macera filmi sonunda. Ama bizim görsel ideolojimizi tepeden tırnağa değiştirdi. Onun hemen arkasından gelen bilgisayar endüstrisi ve
sanal düşünme yöntemlerini hatırlayın. Atomun parçalanması kadar büyük bir şey değil ama bir yapıt bize içinde yaşadığımız dönemin ötesine geçecek bir görsellik, bir bilinç getirebilir...
Görme biçimimizi mi değiştirir?
Evet. Büyük sermaye grupları bu yatırımları bu nedenle yaparlar. Toplumsal bilinci, görsel algıyı değiştirmek ve itibar kazanmak için. Yoksa niye bir sanat yapıtına milyonlarca dolar ödesin? Bir tek şeyi biliyoruz: Gerçek sanat yapıtına yapılmayan yatırım kayıptır. Bu sadece bugünün değil, 19. yüzyılın da hakikati. Yani bugün elinde sermaye bulunduran insanların o sermayenin yüzde üçünü, beşini sanata yatırması bir
ekonomik zorunluluk. Bir matematik.
Eserler, tanıtımlar, sergiler, fuarlar, bienaller... Ne kadarı biraz evvel anlattığınız öz için, görme biçimi için? Ne kadarı görülme biçimi, temayüz için?
Bunun yüzdesi olmaz. Ben bir koleksiyonerin bir çağdaş yapıt karşısında hangi evrensel ilkelerle hareket ettiğini, etmesi gerektiğini anlattım. Fuara gelen büyük çoğunluk bu şekilde hareket edecektir diye düşünüyorum. Son 20 yılda bir gerçek var, bir kere onu görelim: Sanat piyasası, aynı
siyaset ve ekonomi gibi batıdan doğuya kaymıştır. Avrupa'nın bu derece çöktüğü bir dönemde Çin, dünya çağdaş sanat piyasasının yüzde 38'ini elinde tutuyor. Uluslararası çağdaş sanatın ağırlık noktalarından biri Türkiye olacak. Bu fuar da bunun için çalışıyor.