Ama aynı zamanda diğer taraflarda birçok bölgede yağmur yağıyor, seylâplar oluyor.
[Kürsü]
Orada da yağmur
Allah'ın rahmeti olarak yeryüzüne iniyor; ama bir vesileyle Allah'ın gazabına inkılab ediyor. Ehlullah, yağmura rahmet demişler ve her damlayla beraber yeryüzüne bir melek indiğini söylemişlerdir. Evet, o damlalar sahipsiz değil. Fakat yeryüzüne inip günahlarımızla örtüştüğünde sanki manevi bir kimyevileşmeye tabi oluyor ve farklı bir hal alıyor. Allah'ın rahmeti olan yağmur, orada sel haline geliyor. Beri tarafta da gözleri kurumuş bulutlar, adeta her şeylerini insanlardan kıskanıyorlar. İşte günümüzün insanı keşke buna inansa, az naturalizmden sıyrılabilse ve her şeyi esbab-ı tabiiyye ile izah etme gibi bir zaaf içinde, bir acz içinde olmasa.. İnsanlar maalesef bu mevzuda düşünce
özürlü; işin arka planına hiç bakmıyorlar. O türlü şeyleri hiç mülahazaya almıyorlar. Meseleleri sadece fiziki mülahazalarla, maddi mülahazalarla ele alıyorlar. Oysaki her fiziki hadisenin arkasında metafizik mülahazalar vardır.
Allah'a inanıyor muyuz, inanıyoruz... Allah, bu dünyaya, kâinata hâkim midir, değil midir?
Kutuplar, bulutlar, arz O'nun hâkimiyeti altında mıdır değil midir? Şimdi siz, bütün bu mülahazaları görmezlikten geleceksiniz ve aynı zamanda Allah'ın varlığına inanıyor görüneceksiniz. Bu, akidenizle bir çelişkidir, bir dualizmdir. Öyleyse burada gözden geçirilmesi gereken şey itikadımızdır.
Diyelim ki bir kuraklık oldu. Kaç tane mümin yüreği hoplayarak "çoluk çocuğumuzu, kadın-erkek, hayvanları da yanımıza alalım.. birkaç defa, bir hafta sürekli, güneş doğarken, çıkıp istiska (yağmur) duasında bulunalım" dedi? Kaç tane insan bu mevzuda "Ne olur Allah aşkına çıkalım, yalvaralım, yakaralım, ağlayalım.." diyerek müftülükleri zorladı? Allah isterse sizin olumsuz gibi gördüğünüz şeylerde olumlu şeyler yaratır. Bir de bakarsınız şu erimeye yüz tutmuş
buzullar yeniden incimad etmeye (buz tutmaya) başlar. Her şey bir anda başkalaşır ve tabiatın çehresi değişir.
Bugün günahına kim tevbe ediyor
Daha önce bir iki vesileyle arz etmiştim. Seyyidina Hz. Musa, bir yağmursuzluk halinde
yağmur duasına çıkıyor. Bir çıkıyor, iki çıkıyor, üç çıkıyor, beş çıkıyor; ama yağmur yağmıyor. Hz. Musa'nın Cenab-ı Hak'la mükâlemesi (karşılıklı konuşması) meşhur. "Ya Rabbi, yağmur duası buyuruyorsun, çıktık, yağmıyor" diyor. Cenab-ı Hak bunun üzerine "Ya Musa, içinizde günahkârlar var; hadiseye bir de bu zaviyeden bakın.. azıcık eğilin, şu kapı aralığından bakın." diyor. Hz. Musa, "Ya Rabbi söyle onları bana da ben onlara bir tevbe ettireyim." deyince, Allah: "
Hayır, ben kullarımın ayıplarını faş etmem. Hepiniz gidin tövbe edin." buyuruyor. Şimdi acaba bizim
Müslüman memleketin camilerinde, "Ey Müslümanlar, günahımızdan dolayı Cenab-ı Hak bizi tecziye ediyor, gelin ne olur, bugün sabaha kadar namaz kılalım, hacet namazı kılalım, sonra da ellerimizi açıp dua edelim. Allah'ım günahlarımızdan dolayı ümmet-i Muhammed'i mahvetme diyelim." diye haykırabilecek kaç tane yürekli, Allah'a gerçekten inanmış, kendiyle yüzleşen insan çıkmıştır da Allah yağmur vermemiştir?
Hz. Ömer döneminde kıtlık oluyor. Koca halifenin hizmetçisi diyor ki, "Bir harabede başını yere koymuştu. Kulağımı ağzına verdim, hıçkırıklara boğulmuş bir şekilde şunları söylüyordu: Allah'ım benim günahlarımdan dolayı ümmet-i Muhammed'i mahvetme." Bence meseleyi götürüp de eriyen buzullara, küresel
ısınmaya
fatura etmemeli. Evvela fatura edilecek bizler varız. Her şey oluyor, biz hâlâ gaflet içindeyiz. Bin türlü günah işleniyor; ama biz tevbe etmeyi düşünmüyoruz. Bugün dünyanın pek çok bölgesinde (buna
İslam ülkeleri de dahil)
İmam Gazali Hazretleri'nin İhya'sında mühlikat (helake sebep olan günahlar) faslı içinde ele aldığı mesavinin bütünü işleniyor. Bugün günahlarına kim tevbe ediyor? Günah işleyen insan ne yapmalıdır, hakiki tevbe nasıl yapılır? Bu mevzuda bir uyanma yoksa o öyle devam eder. Meseleyi tabiatperestliğe, naturalizme, pozitivizme irca etmekten vazgeçmeliyiz. Biz maneviyat insanlarıyız ve Allah'ın her şeye hâkim olduğuna inanıyoruz. Kur'an'ın beyanıyla Allah murad buyurduğu gibi hükmeder ve her şeyi dilediği gibi ortaya koyar. (Maide Sûresi, 5/1) Kaç tane mümin yüreği hoplayarak bir hafta boyunca güneş doğarken çıkıp istiska duasıyla kendisini ifade etmiştir de Allah yağmur vermemiştir?
Geçenlerde televizyonda bir yağmur duası haberi seyrettim. O işe iştirak eden müminlerin durumlarını
sorgulama açısından suizanna veya gıybete girmek istemem; fakat televizyonun verdiği şekliyle ben onu duadan çok bir şov olarak gördüm. O mesele öyle olmaz; icabında orada yüreğin durur, bayılırsın. Yere yığılır, başını yerlere sürtersin. Elbiseni tersine çevirirsin.. Çünkü Allah Resûlü öyle yapmış ve orada saatlerce durmuş, içini dökmüş. O gün olmadı ertesi gün devam etmiş. Mucize olarak onun bir kere istemesiyle de yağmur yağabilir. Fakat o işin bir usulü, bir adabı var. Siz oraya televizyonları, gazeteleri çağıracaksınız, kameralar çekecek, görüntüleriniz alınacak. Bu, duadaki ihlâsa zarar verir.
Bizler bazı semavi din mensuplarının günümüzdeki batıl ulûhiyet telakkilerine mukabil her şeyimize karışan, damarlarımızın atışını, bakışlarımızı bilen, her zaman yüz işmizazlarımızda içimizi okuyan, bize şahdamarımızdan daha yakın bir ulûhiyet telakkisine sahip olduğumuzu ortaya koyalım. Bir itikad tashihine ihtiyacımız var. Allah'a inananların Allah'a doğru dürüst inanması lazım. Hele gelin Allah'a bir miktar inanalım, yeniden inanalım. Şu şeklî, sûrî babadan görme, babadan alma inancımızı bir daha gözden geçirelim. Hakikaten onun her parçasının akla, mantığa, hiss-i selime, akl-ı selime, kalb-i selime müsteniden
yerli yerinde olup olmadığını gözden geçirelim. Ve bir daha "Elhamdülillah bu mesele çok sağlam, çok râsıhmış.. bunu bir kere daha gördük" diyelim. Buna ihtiyacımız var bence. Müslüman toplumlarının buna ihtiyacı var.
ÖZETLE
1- Kaç tane mümin, yüreği hoplayarak "çoluk çocuğumuzu, hayvanlarımızı da yanımıza alalım.. bir hafta sürekli, güneş doğarken çıkıp yağmur duasında bulunalım" dedi? Kaç tane insan bu mevzuda müftülükleri zorladı?
2- Bugün dünyanın pek çok bölgesinde (buna İslam ülkeleri de dahil) İmam Gazali Hazretleri'nin İhya'sında mühlikat (helake sebep olan günahlar) faslı içinde ele aldığı mesavinin bütünü işleniyor.
3- Bence meseleyi götürüp de eriyen buzullara, küresel ısınmaya fatura etmemeli. Evvela fatura edilecek bizler varız, maalesef gaflet içindeyiz. Bin türlü günah işleniyor; ama biz tevbe etmeyi düşünmüyoruz.
4- Bir itikad tashihine ihtiyacımız var. Allah'a inananların Allah'a doğru dürüst inanması lazım. Hele gelin Allah'a bir miktar inanalım, yeniden inanalım. Şu şeklî, sûrî babadan görme, babadan alma inancımızı bir daha gözden geçirelim.
Yağmursuzluk yağmur duasının vaktidir; ama...
Yağmursuzluk yağmur duasının vaktidir. Sen bir kul olarak yağmur yağmadığı zamanlarda duanı yaparsın, O isterse yağdırır, istemezse yağdırmaz. O bizi alakadar etmez.
Ama bizim o mevzudaki mülahazamız da şudur; tutunduğumuz o memeden süt getirinceye kadar ya yırtılırız, ya ölürüz ya çatlarız, ya sütü alırız.
Şimdi böyle bir azim, böyle bir kararlılık yok. Himmet âlî değil.. O himmet de bir kurala bağlanıyor. Husuf namazı, küsuf namazı, husufun küsufun vaktidir deniyor; bu doğrudur. Yağmur namazı da yağmursuzluğun vakti veya yağmur duası yağmursuzluğun vaktidir. Ama bu husus bir mazeret olarak telakki edilmemeli ve insanlardaki direnme, kararlılık, ısrar, temadi arzusunu öldürüp,
felç etmemelidir. Bütün bunların üstüne dua ediyorum diye bir de şov yapacaksınız. Allah'ın sevmediği ne kadar şey varsa hepsini icra edeceksiniz. Ondan sonra duadan bir netice bekleyeceksiniz. Oysaki mesele öyle değil. Koyunu, kuzuyu, danayı, ineği götürüp meleştireceksiniz orada. Çocuklarınızın bağırmasını sağlayacaksınız. Annelerin inlemesine, babaların ağlamasına bir zemin olacak orası. Bütün bunların ardından halis, günahsızlığına inandığınız bir adamın el açmasını sağlayacaksınız. Önce inanmak lazım; Allah, dertlerin döküleceği tek varlıktır. İçini en samimi duygularla o ulu dergâha dökmek lazım.
Sonra Allah'ın musibet ve belaları karşısında Allah Resûlü, "Her türlü belaya karşı dua ile mukabele buyurun" diyor. Yürekten Cenab-ı Hakk'a teveccüh ederek, toplu, herkesi çıkararak yapılacak dualar.. kuraklıkta da olabilir, başımıza taşların yağmasında da olabilir.. zelzelede de olabilir. Eskilerin ifadesiyle afat-ı semaviye ve afat-ı araziyede hepsinde Allah'a dua edilir. Fakat ondan daha öte herkes insanlık için çok önemli bir mesele olan böyle bir hususta bazı gecelerini feda ederek kalkıp seccadesiyle buluşarak, alnını yere koyup orada içini Allah'a dökerek, Cenab-ı Hak'tan fereç ve mahreç dilemelidir.
Bin kere belki her gece "Ne olur Allah'ım bizim için bir çıkış noktası lütfet!" deyip yalvarsın herkes. Böyle bir şeyi lüzumlu görmüyorsa o kadar inanıyor demektir. O kadar inananlara, Allah'tan müstağni davrananlara Allah'ın böyle bir muamelesini normal görmek lazım. Cenab-ı Hak, bazen sarsar, tazarru ve niyazda bulunsunlar.. ama O'nu nankörlükle, körlükle karşılarlarsa şayet, kalbsizlikle karşılarlarsa musibeti ikileştirmiş olurlar.
Yağmur Mûsıkisi
Ötelerin gülücükleri gibi damlalar,
Dolaşır, ayrı düştüğü deryaları arar.
Ses verir ud telleri gibi inceden ince,
Yerin solukları duyulur yağmur deyince...
Bir şiiri meşk ediyor gibi fasıl fasıl,
Süzülür beyaz kelebekler gibi muttasıl...
Hep bir mûsıkî ritmiyle kulaklarda
çağlar,
Sanırsın gökler coşmuş da çemenlere ağlar.
Her damla vedâ eder semâvî hayatına,
Sonra
döner ummanla coşan kâinatına.
Toz-
toprak lâl kesilir ve durup onu dinler;
Sarı, yeşil,
pembe çiçekleriyle bahçeler.
Yağmur mûsıkîsiyle dirilir birer birer,
Her damlayla yere âdeta bir melek iner.
Gözlere gelip çarpan nakış nakış damlalar,
Bu sihirli armonide tüllenir verâlar.
Gökler güler ve tebessümler yağar her yana,
Duyar bu semâvî şi'ri herkes kana kana..
Yükselir bazen dağlar cesâmetinde buhar,
Yerde yeşili, maviyi, turuncuyu arar...
Her zaman hususî bir lezzetle iner yağmur,
Cennet kokusu gibi duyulur buhûr buhûr.
Siner her yana rûhları saran bin râyiha,
Toprak hayatla tüter, çiçekler kalkar şaha...
Erer bir
tatlı rahata bütünüyle varlık,
Ve sezilir öteye açılan bir aralık...
[HAFTANIN DUASI]
Ey bütün mülkün sahibi olan ve keremine hudut olmayan rahmeti engin Rabb'imiz! Yüce Zâtına yakınlıkla serfiraz kıldığın kulların için nezdinde tuttuğun lütuflarla biz aciz ve muhtaç kullarını da sevindir ve bizi mahrum ve ümitsizliğe yenilmiş bîçarelerden eyleme!
Ya Rab, mevhibe sağanaklarınla bizi de sırılsıklam hale getir.. ulûhiyetinin ve rubûbiyetinin sırlarını bize de aç ve yüce katından göndereceğin inayet, sıyanet ve kilâetle bizi de te'yîd buyur...
[SÖZÜN ÖZÜ]
Biz bazen duada bu hâlisâne mülahazaları koruyamıyoruz. Mesela, hekime müracaat ediyoruz, etmeliyiz de. Fakat bazen
şifayı sanki hekim verecek, aldığımız ilaç bizim derdimize iyi gelecek gibi mülahazalara kapılıyoruz.
Oysaki izzet ve azamet basit işlerde Kudret-i İlahiyenin mübaşeretinin görünmesini dilememiş. Şifayı veren Hazreti Şâfî'dir. Cenâb-ı Allah, o ilaçla o şifa arasında bir iktiran (örtüşme) hasıl etmiştir. Bu tevhid düşüncesi çok defa unutuluyor.