Birçok anne gibi o da çocuklarının geleceğini düşünmüş iyi eğitim almaları için elinden geleni yapmıştı. Üç çocuğundan biri olan oğlu Ali, Denizli’de üniversite kazanmış, okumaya başlamıştı. Son sınıfta okurken Ali annesini aramış ve ondan heyecanlanmamasını istemişti. Zira anne Türkan Kökten o günlerde iki
kalp ameliyatı geçirdiği için sağlığına dikkat etmek zorundaydı.
Ali, annesine okulu bitirdikten sonra
Özbekistan’daki Türk okullarında görev almak istediğini söylüyordu. Ali’nin haberi, annesine
hastalığını dahi unutturmuş, anne Türkan Hanım bu haberi sevinçle karşılamıştı. Şimdi o günleri anlatırken gözleri doluyor ve “Türk bayrağımız her yerde dalgalansın diye sabaha kadar dua ediyordum. Oğlumun gitmesine asla üzülmedim.” diyor. Türkan anne’nin oğlu Ali on altı yıldır gurbette, annesinin haritada yerini dahi bilmediği
Kamboçya’da. Bu
Anneler Günü’nde Türkan Hanım oğlunu ve onun ailesini göremeyecek belki ama onların ülkeler ötesi bir coğrafyada ülkeleri ve insanlık için yaptıklarını düşündükçe özlemi gurura dönüşüyor. Kasırga felaketin vurduğu
Myanmar’da kızı bulunan Azize Altınkaya’nın özlemi son olaylarla biraz endişeye dönüşmüş. Fakat onun endişesi de kızının insanlığa
hizmet için oralara kadar gitmesinin mutluluğunun yanında
küçük kalıyor. Şehriye Çakır da evladını eğitim gönüllüsü olarak uzak diyarlara göndermiş bir anne. O, oğlunun kapıdan gireceğini
ümit ediyor zira oğlu geçen yıl
Anneler Günü’nde bir süpriz yaparak kapıyı çalıvermiş. Onlar bu Anneler Günü’nde annelik hazzını iki kere yaşayan anneler. Onlar, vatanları için, bayrakları için gurbette yaşamayı göze almış, adlarını ilk defa duydukları ülkelere gözünü kırpmadan gitmiş eğitim gönüllülerinin anneleri...
Hepsi evlatlarını vatana, millete hayırlı insanlar olarak yetiştirebilmek için ellerinden geleni yapmıştı.
Üniversiteyi kazanan çocuklarını okutabilmek için, her anne-
baba gibi, fedakârlığı fazlası ile göstermişlerdi. Bir gün çocukları okuldan
mezun olduğunda onları dünyanın farklı bölgelerine göndermek durumunda kalacaklarını belki de hesaba katmamışlardı. Fakat amaçları insanlığa faydalı evlatlar yetiştirmek olunca onların bu arzularına asla karşı çıkmamışlardı. Tüm özlemlerini, endişelerini anne kalbine gömüp dualar ile
genç yaşta evlatlarını, adını dahi yeni öğrendikleri ülkelere uğurladılar. Geride bıraktıklarına üzülmesinler diye, havaalanında onları uğurlarken
gözyaşı akıtmak yerine gülümsemeye özen gösterdiler. Bazen iki sene bazen üç sene çocuklarını görmediler. Onların anlattıkları kadarı ile uzakta süren hayatlarını öğrendiler. Torunlarının doğumunu, emeklemesini göremediler. Fakat her zaman çocuklarının amaçlarına, ideallerine saygı gösterdiler. Duaları ile çocuklarını yalnız bırakmadılar. Birçok bayramı, Anneler Günü’nü çocuklarından uzakta geçirdiler. Bu Anneler Günü’nde de farklı olmayacak. Onlar evlatlarından gelen bir
telefon ile Anneler Günü’nü geçirecek. Özlemi ta derinden yüreklerinden hissedecekler, güçlerini evlatlarının insanlığın geleceği için yaptığı fedakârlıktan alacaklar. Elbette bu çok kolay olmayacak. Hele millerce ötede kasırganın vurduğu Myanmar’da evladı bulunuyorsa bir annenin özleminin yanında endişesi de artıyor. Kızı dört yıldır Myanmar’da bulunan Azize Altınkaya, yaşanan kasırgadan sonra yaşadığı zor durumu, “Sabrını
Allah veriyor.” diye anlatsa da akan gözyaşları bir anne için bu durumun ne kadar zor olduğunu gösteriyor. Onun için Anneler Günü’nün en güzel hediyesi kızının sesini duymak. Biz de Anneler Günü’nde evlat özlemlerine gelin ve
torun özlemi de eklenen anneler ile sılada özlemi konuştuk. r.
sezgin@zaman.com.tr
İdealleri için çocuklarımız orada
Azize Altınkaya:
Kızım Saliha evlendikten sonra Myanmar’a gitti. Dört yıl oldu. Haritada
Burma’nın yerini dahi bilmiyorduk. İki sene kaldı ve sonra bir kez ziyarete geldi. Anlattıklarına göre, orada hayatları gayet iyiymiş. Orası daha sakin ve düzenliymiş. Oranın dilini iyice öğrenmişler. Bu yıl da bir kez daha gelecek. Şu anda orada yaşanan kasırga felaketi üzüntü verdi bize. Elbette sabrını Allah veriyor fakat bir anne olarak endişelenmemek mümkün değil. Telefon aldım kızımdan, iyiymiş.
Elektrik, su yokmuş. Yiyecek sıkıntısı da yaşıyorlarmış.
İnternet aracılığı ile görüşüyoruz, sağlıklarının iyi olduğunu öğrendik. Keyfî olsa asla gitmelerini istemem. Fakat burada bir ideal var ve bizim yapamadığımızı çocuklarımız yapıyor.
Hava sıcak, üşütmezler
Sabriye Akar:
Oğlumun yurtdışına gitmek gibi bir amacı olduğunu hiç bilmiyordum. Serkan ilk söylediğinde çok uzak geldi bana. Fakat her yıl geleceğini söyleyerek beni ikna etti. Gönderdik ertesi yıl geldi. İki sene sonra evlendi ve eşini de aldı gitti. Onların anlattığı kadarı ile çok güzel yaşadıkları yer. Zaten ben daha önce radyodan Myanmar’ın güzel olduğunu duymuştum. Hava da sıcak orada. Ben de buna çok seviniyorum. Ben en çok üşütmelerinden korkuyordum. Çok
soğuk olursa ‘soba yakabilirler mi?’ diye düşünüyordum. Hiç aklımda böyle bir şey yoktu ama artık uzakta olmasına alıştım. En çok bayramlarda ve özel günlerde yokluğunu hissediyorum.
Askere göndermek daha kolaydı
Şehriye Çakır:
On üç yıldır oğlum yurtdışında. İlk olarak
Kazakistan’a gitti. Şu anda
Hindistan’da. Oğlumuz Kazakistan’da eğitimini aldı. Daha sonra
Rusya’ya gitti. Orada müdürlük yapıyor. İlk gideceğini duyduğum zaman içimden sanki bir parça koptu gibi hissettim. Tabii ki zor oluyor biraz. Alışana kadar birkaç sene geçiyor. O arıyordu, biz arıyorduk öyle görüşüyorduk. Anneler Günü’nde yokluğunu çok hissediyorum ama o mutlaka beni sağ olsun arar. Zaten iki senedir de Anneler Günü’nde burada bulunuyor. Bir anlamda Anneler Günü benim bayramım oldu. Torunum da var ve özlemler artık iki kere katlanmış oluyor. Fakat bekâr haliyle evlilik hali bir olmuyor şimdi daha gönlüm ferah. Gittiği ülkeler ile ilgili daha önce hiçbir şey bilmiyordum ama oğlum gittikten sonra birçok şey öğrendim. Yurtdışına göndermek askere göndermekten daha zor. Askere gittiği zaman sayılı gün geçiyor, fakat bu geçmiyor. On bir senedir hâlâ oradalar. Evlatlarımız kendilerini idealleri uğruna adamışlar, ben ne kadar onları yanımda görmek istesem de Allah yollarını açık etsin demekten başka bir şey yapamıyorum.
Çelikten bir köprü kurulmuş
Türkan Kökten:
On altı senedir oğlum yurtdışında. Ali, Denizli’de okudu, son sene bana bir telefon açtı, “Ben yurtdışına gitmek istiyorum.” dedi. Ben de ona, “Allah aşkına benim hasta olduğumu düşünme ve git. Ben daha uzun yaşarım, sen merak etme.” dedim. Önce Özbekistan’a gitti ve beş yıl kaldı orada.
İstiklal Marşı’mızı uzaklara götürsün diye çok dua ediyordum. Bir gün oğlum telefon açtı, “Anne daha uzaklara gidiyorum.” dedi. Ben daha uzaklara gitsin istiyordum. “Şükürler olsun.” dedim. Ben ilkokul mezunuyum. “Kamboçya’ya gidiyorum.” dedi. Haritada yerini bile görmemişim. “Gözün arkada kalmasın, git.” dedim. O dönemde evliydi ve eşini de bir müddet burada bıraktı. Eşini de yanına aldıktan sonra 2-3 senede bir geldi. Bayramlar gelip geçti. Bayramda beni aradığında telefonda ona “Ahirette ebediyen birlikte yaşayacağız.” dedim. Asla gözümün yaşını göstermedim. Havaalanında uğurlarken hep gülümsedim. Bizim görevimiz de bunlar. Bu yıl, ben de Kamboçya’ya gittim. Orada yeni bir okul açtılar. Gider gitmez oğlum bizi evine götürüp orayı gezdirmek yerine okula götürdü. Orada öğretmenler ile kucaklaşmaları beni çok duygulandırdı. Çelikten bir köprü kurulmuş, pas tutması imkânsız.
İstiklal Marşı okunurken gözyaşlarımı tutamadım ve “Allah’ım bunların hızını kesme.” diye dua ettim. Her bayramda, Anneler Günü’nde
şükür namazı kılıyorum. Bunlar geçici,
ahiret sermayesini burada kazanmak önemli olan.
ZAMAN PAZAR