Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin sekiz bin günlük risâletinde aktif savaşmak zorunda kaldığı gün sayısı 392’dir. Ve bu sürenin büyük çoğunluğu, haftalarca devam eden yollarda veya insan ölümü olmasın diye uzatılan kuşatmalarda geçmiştir. Bu kısa ve net bilgi bize gösteriyor ki İslam bir savaş dini değil sulh dinidir ve dahi Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem de ‘Sulh Peygamberi’dir. 

‘Herkes O’nu Okuyor’ projesinin bu yılki ayağında yer alan kitap listesi açıklandı. Söz konusu liste içerisinde, özellikle son zamanlarda artan şiddet ve nefret vakalarının çözümlenmesinde ilgili kişi ve kurumlara yepyeni ufuklar açacak olan “Sulh Peygamberi” adlı bir kitap da var. Kitap, Asr-ı Saâdet’ te gerçekleşen gerginlikleri mercek altına alarak, şiddetin en çetin yaşandığı dönemleri farklı açılardan değerlendiriyor, yüzlerce olay içerisinde özellikle Nebevi duruşun net bir şekilde ortaya çıktığı hadiseleri seçerek inceliyor, ilgili ayet ve hadislere külli bir nazarla bakarak orta yolu bulmaya çalışıyor. 

İslam Tarihi’nin savaş orijinli anlatılmasının arkasında kötü niyetli olmayan yaklaşımların yanında ne yazık ki bilinçli bir şekilde oluşturulmak istenen bir algının yattığını da görüyoruz. Bu durum en başta Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem olmak üzere İslam’a ve ashaba büyük bir haksızlıktır. Elbette, tarihi olayları ve isimleri değerlendirirken ortaya çıktıkları dönemden ve o dönemin kendine has kodlarından ayrı bir analiz yapmak doğru olmaz. Bu sebeple, bugünkü şart ve algısal korelasyonla geçmişe dair hüküm vermek,haksızlık yapılmasına zemin hazırlamaktadır. İşin ehli tarihçiler, İslam’ın bir tür ‘savaş dini’ olarak algılanmasına en önemli nedenlerden biri olarak Câhiliyye günlerinde yaşanan “eyyâm-ı Arab” kültürünü gösterir. O günlerin en temel gündemlerinden birisi olan “kahramanlık”, sıklıkla yaşanan kavgaların en temel sebeplerindendir ve galip gelenlerin ballandıra ballandıra anlattıkları bir üstünlük vesilesi, şiir ve hitabetlerinin de en temel konusudur.Böylesi bir şiddet iklimi, yetiştirdiği insanlarda belli bir kültür oluşmasına da sebep oldu. Buna bir de tarihin seyri ve kaderin hükmü eklenince, SulhPeygamberi’nin farkı çok bilinmedi. Bedir ile başlayan cihad süreci, zihinlerin ortaya konulan kahramanlara odaklanmasına sebep oldu, sulh, şefkat ve merhamet kızgınlık ve öfkenin gölgesinde kaldı. Efendimiz sallallahu aleyhi veselleminhayatını anlatmaya matuf kaleme alınan ilk kitapların kâhir ekseriyetinin, O’nun bu yönünü anlatan “Megâzî” kitaplarının oluşu, bunun apaçık göstergesidir. 

Günümüzde çeşitli fikir akımları ve çalkalanmalar var ve bunlar bundan sonra da olmaya devam edecektir. Çünkü insanımız bunalımlar içinde. İlimlerin esası, araştırmaya götüren şüpheler olduğu gibi, fikir akımlarının çıkış noktası da bir bakıma bu bunalımlardır. Asra göre her türlü ihtiyaçları temin edilmiş ve tabii gelişmesini sürdüren topluluklarda sıkıntı yok denecek kadar azdır. Maddi-manevi ihtiyaçları giderilememiş ve fıtri gelişmesini sürdüremeyen topluluklarda ise, iç ve dış baskı ve zorlamaların giderek artmasıyla buhranlar da o kadar fazlalaşır. Bunalımlar ve içtimai karmaşa, kar, tipi ve fırtınalara benzer. Onun için çok defa neticesi itibariyle güzeldir. Zira buhranlarla toplum yeniden yapılanmaya zorlanır ve bu sayede yaşadığı devrin idrakine erer. Bir cemiyet yaşadığı devri bilmiyor, aksiyon ve reaksiyonlarıyla o devrin hadiselerinin içine giremiyorsa onu yaşıyor kabul etmek mümkün değildir ve bu durumda söz konusu cemiyetin zorla tükenmişlik yoluna sokulduğunu söylemek abes olmaz. Yaşadığımız devirde sosyal sınıflar içinde ve arasındaki çalkalanmaların arkasında hiç şüphe yok ki bu bunalımlar ve ciddi araştırmalar var; iç ve dış baskıların huzur perdelerini zorlamasıyla da yeni yapılanmalara hazırlıklar var. Bu genel çalkalanma ve şekillenmeden uzak düşmeyen her millet, payına düşeni alacak ve yeni bir dünya kuracaktır.

Milletimiz ve bağlı bulunduğumuz milletler topluluğunun da bunun dışında kalması düşünülemez. O da bunalımdan bunalıma maruz kalacak, sıkıntıdan sıkıntıya düşecek ve bin türlü sancı çekecektir.Asıl mesele ise, bütün bu olup bitenlerden sonra yeni oluşu, kadim ve sarsılmaz prensiplere uygun bir şekilde hazırlamaktır. Sosyolojinin kanunları bilinemez ve bu doğrultuda hareket edilmezse ters ve olumsuz davranışlar her şeyi altüst de edebilir.

Bugün, tam olarak böyle bir olma veya olmama durumuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Ya bütün bu buhranlardan sonra bir idrak ve izanla kurulmasını tasarladığımız dünyayı kuracak ve huzura ereceğiz ki bunun yegane yolu Sulh Peygamberi Hazreti Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi vesellemin yolunu anlamak ve yaşamaktan geçiyor veya bir kısım küçük hesap ve çıkarlar uğruna, çekilen binlerce ızdırabı semeresiz ve boş yere kılacak bir anlayış ve davranışla gerisin geriye gideceğiz!

Sade, anlaşılır ama etkileyici bir anlatımını hakim olduğu Sulh Peygamberi adlı kitap, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin Nebevî duruşu üzerinden İslam’ın aslında bir savaş değil sulh dini olduğunu bizlere bir kez daha öğretiyor. Kitabı okuduğunuzda, gerginliğin söz konusu olduğu demlerde sahabenin nasıl yönlendirildiğini görecek, bu tür durumlarda Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin nasıl bir duruş sergilediğine şahit olacak ve bir Müslüman olarak bugün yürümemiz gereken güzergahı daha net seçme imkanına sahip olacaksınız. 

Şiddet Karşısında Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Duruşu, Risaletin İlk Günleri ve Mekkelilerin Tavrı, Dâru’lErkam Yılları, Hicret Öncesi Yıllar, Medine Dönemi, Münafıkların Şiddet İçerikli Eylemleri, Bedevilerin Şiddet İçerikli Hareketleri, Suikast Girişimleri Karşısında Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Duruşu, Şiddet Teklifleri Karşısında Nebevî Duruş, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Şiddetsiz Çözümü Takdir Etmesi, Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin Son Verdiği Şiddet Eylemleri ve Savaş Karşısında Nebevî Duruş ana başlıklarıyla sunulan kitabın her bölümünde konuya dair çarpıcı örnekler üzerinden bir inceleme yapılıyor. 

Sulh Peygamberi, Işık Yayınları, 312 sayfa