İngiliz arşivlerinde çıkan “gizli” ibareli bir
belgeye göre 1920'de imzalanan Sevr Anlaşması'ndan önce
İstanbul'un ayrı bir devlet olarak kurulması fikri ortaya atılmış.
Bilindiği gibi 10
Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Anlaşmasına göre Sultan'ın ve
Osmanlı hükümetinin İstanbul'da (Constantinople) kalmasına izin veriliyordu. Ama ırk, din ve dil olarak
azınlık durumunda olan gurupları korumak bahanesiyle gerektiğinde Osmanlı'nın başkentini işgal etme yetkisini de Müttefik Devletler kendisine tanımıştı. Hikayenin bundan sonra nasıl geliştiğini hepimiz biliyoruz.
Pek bilinmeyen birşey bu
anlaşma imzalanmadan önce İstanbul'un geleceği ile ilgili başka planların da olduğudur. Mesela İngiliz arşivlerinde CAB/23/35 numarayla kayıtlı bir belgeye göre İngilizler İstanbul'un ayrı bir devlet olarak yeniden yapılanmasını ciddi olarak düşündü ama sonra vazgeçti. Bu belgeye göre Paris'te İngiliz
Başbakanı Lloyd George'un
otel odasında yapılan ve aralarında
Dışişleri Bakanı Earl Curzon, Bonar Law, Lord Birkenhead ve Hindistan'taki İngiliz yönetiminin Dışişleri bakanı E. S. Montagu'nun da olduğu bir grup,
Osmanlı Devleti'nin
Avrupa topraklarından çıkarılması ihtimaline karşı bir proje üreterek İstanbul'un ayrı bir devlet olmasını tartıştı.
Sınırları ve Korunması:
Bu projeye göre kurulacak İstanbul Devleti'nin sınırları Doğu ve Batı'da
Marmara Denizi ve Enos-Midis (veya
Çatalca) hattı arasında olacaktı.
Anadolu'da ise Boğaziçi'nin Şile-
İzmit hattının Batısı bu devletin sınırları içinde kalacaktı.
Çanakkale Boğazı'nın da İstanbul Boğazı gibi bu yeni devlete dahil olması öngörülmüştü. Çanakkale Boğazı'nın Anadolu'daki sınırları
Bozcaada dahil olmak üzere Anadolu'da 80 km'lik bir hat üzerinde olacaktı. Bu iki
boğaz bölgesi haricindeki
Marmara Denizi'ne bitişik Anadolu toprakları Osmanlı Devleti'ne bırakılacaktı. Kuşkusuz bunun amacı Çanakkale ve İstanbul Boğazları'nın
kontrol altında kalmasıydı. Kara
deniz ile
Akdeniz arasındaki bütün adalar (cümlenin İngilizcedeki kuruluşuna göre buna Ege Denizi'ndeki adaları katmak mümkün ama yazının mantığına göre sanıyorum Marmara Denizi'ndeki adalar kastedilmiş) İstanbulDevleti'nin toprakları olacaktı.
Bunun haricinde, İstanbul Devleti ile Osmanlı Devleti sınırından Anadolu içlerine doğru 30 km'lik bir alan silahsızlandırılacaktı.
Birleşmiş Milletler (yada o zamanki adıyla Milletler Cemiyeti) İstanbul Devleti'nin korunmasını üstlenecek ve Müttefikler arası askeri bir
komisyon da bunu kontrol edecekti.
Yönetimi:
İstanbul Devleti'nin yönetimi “
Hükümet Komisyonu” adı verilecek ve içinde
Fransa,
İngiltere ve
İtalya temsilcilerinin olacağı bir komisyon tarafından yürütülecekti. Buna eğer isterlerse ABD,
Romanya ve Yunanistan'dan da delegeler katılabilecekti. Osmanlı Devleti'nin bir delegesinin bu gruba dahil olması en son yapılacak bir iş olarak kararlaştırıldı. Devlet başkanı
Fransız ve İngiliz delegeleri arasından dönüşümlü olarak ve iki yıllık bir süre için seçilecek ve sekiz yıl sonra Komisyon'un üçte iki oyunu alan Müttefik Devletler'den herhangi bir delege yine rotasyona tabi olmak üzere İstanbul Devleti'nin başına geçecekti. Hükümet Komisyonu'nun görevleri arasında şunlar olacaktı: idareye ait yönetmelikleri yapmak ve hayata geçirmek, hükümette görev alacakları belirlemek ve atamak, yeni bir anayasa hazırlamak, adli sistemin yeniden yapılanmasını kontrol etmek. Bütün bunları Milletler Cemiyeti'nin bir alt komisyonunun gözetimine yapmak Da arzu edilenler arasındaydı.
Bakanlıklar:
Bakanlıkların mümkün olduğu kadar basite indirgenmesi ve azaltılması kararlaştıldı. Buna göre dört
bakanlık olacaktı.
1)
İçişleri Bakanlığı (içinde eğitim, bayındırlık, sağlık,
posta ve telgraf olacak)
2)
Maliye ve
Ticaret Bakanlığı
3)
Adalet Bakanlığı
4) Savunma ve Barış Bakanlığı
Boğazların korunması v
e devlet içi polislik hizmetleri için Hükümet Komisyonu
jandarma ve deniz kuvvetlerini kurup kontrol edecekti. Bu kuvvetlerin gücü ve sayısı önce Müttefik Devletler sonra da Komisyon tarafından belirlenecekti. Devlet, vatandaşları tarafından seçilen alt kademe idareciler ve kurumlar tarafından yönetilecek ve bütün vatandaşları ırk ve din farkı gözetmeksizin aynı siyasi ve yurtdaşlık haklarına sahip olacaktı. Devlet içindeki bütün camiilere saygı gösterilecek ama
Ayasofya bir müze olarak muhafaza edilecekti.
Belgeye göre İstanbul Devleti'nin Osmanlı Devleti'nden tamamen, Müttefik Devletler'den ise kısmen bağımsız olması kararlaştırıldı. İstanbul'un Müttefiklerden bağımsız olduğu konular ise sadece
finans,
adalet ve jandarma olacaktı.
İstanbul Devleti'nin kurulması ile yüzyıllardır Osmanlı'nın başkentliğini yapmış bu şehirdeki idari yapının yeni Osmanlı başkentine taşınması (ki bunun için
Konya veya
Bursa düşünülmüş) konusunun çok hassas bir şey olduğunun altını çizen bu belge İstanbul'da ikamet eden eski Osmanlı yüksek bürokratları ve devlet adamlarının emekliye sevkleri için gerekli işlemlerin çok büyük bir dikkatle yapılmasını öngörüyordu. Belgede dikkat edilmesi gereken başka bir konu da Sultan'ın İstanbul'dan çıkarıldıktan sonra kendisine ait olan özel mülkünün durumu olarak belirlenmiş.
Okuyucuya şunu hemen hatırlatmakta fayda var. Bu belgede öngörülenler sadece bir fikir olarak tartışılmış. Hatta aynı toplantıda bu fikrin pek hayata geçirilebilirliği olmadığı kanaatine varılmış olmalı ki sonuç olarak Başbakan Llyod George Hindistan'daki İngiliz yönetimi
Dışişleri Bakanı'ndan Sevr Anlaşması öncesi hazırlanan taslağın Sultan'ın ve Osmanlı hükümetinin İstanbul'da kalması ihtimaline göre düzenlenmesini istemiş.
Bana göre bu belgenin asıl önemi,
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere'nin Orta Doğu'yu yeni yaratılan
küçük devletlere bölüp yönetme arzusuna İstanbul'u da katmaları. Müttefikler'in İstanbul'u ve boğazları uluslararası bir komisyonun aracılığıyla yönetme arzusu hepimizin daha ilkokul yıllarında öğrendiği bir şey fakat ayrı bir devlet olarak yeniden yapılandırılması fikrinin İngiltere tarafından başbakanlık seviyesinde tartışılmış olması pek bilinen birşey değil. Hele yeni devletin sınırları, yönetimi,
savunması vb. gibi konuların bu kadar detayının verildiği belgeler pek yok. O yüzden ben bu belgeyi yorumsuz olarak okuyucularla paylaşmak istedim.
Doç. Dr. Hakan
Özoğlu - Central
Florida Üniversitesi