İşte Anadolu rock'ın ilk babası

Derdiyoklar Ali, bir halk ozanı mı yoksa Almanya düğünlerinde ayakkabısıyla gitar çalan çılgın bir adam mı?

İşte   Anadolu rock'ın ilk babası

Onların müziğini çılgınlık olarak tanımlıyor kimi, sahnede atlayan zıplayan, ayakkabıyla gitar çalıp oyun havasından ‘aman aman’lara sıçrayan, ‘Kalktı göç eyledi Avşar elleri’yle tiyatro yapan saçlı sakallı iki adam... Burada pek tanıyanları yok. Almanya düğünlerinde çekilmiş görüntüleri ‘you tube’a düşene kadar yoktu demeliydik. Şimdi kendilerini önce şaşkınlıkla sonra hayranlıkla izleyen bir kitleleri var Türkiye’de; ama onlar hâlâ Almanya’da. Onlar yerine ‘o’ demeliyiz belki; ikilinin lokomotifi, değişmeyen tek elemanı, şairi ve bestecisi, davudî seslisi ve sahnede en çok terleyeni Ali Ekber Aydoğan çünkü veya daha bilinen adıyla Derdiyoklar Ali... ‘Türkülerle Gömün Beni’ onun eseridir dersek derdimizi biraz anlatmış oluruz herhalde, Anadolu rock ‘ın babası olduğunu söylersek, Barış Manço’nun vaktiyle ondan esinlendiğini fısıldarsak... Almanya düğünlerinde, uluslararası festivallerde, konserlerde 1975 yılından bu yana aynı çılgın tempoyla müzik yapan Derdiyoklar Ali’yi memleketi Malatya’dan sonra uğradığı İstanbul’da yakaladık. 33 yıl önce bıraktığı sakalı ve sakalıyla yaşıt üç kollu gitarı yerli yerinde... Gecikmiş bir keşif söyleşisi diyelim biz buna... Cevabı aranacak ilk soru şu: Yetmişlerin ortasında sadece Almanya’da değil, bütün Avrupa’da, İran’da, Azerbaycan’da hatta Arap ülkelerinde tanınan ve seksenlere gelindiğinde kasetleri yüz binlerce satılan Derdiyoklar Ali’yi biz neden geç fark ettik? Aynı yıllarda Barış Manço’yu Türkiye’de parlatan Türküola firması Derdiyoklar’ı Almanya’ya mı saklamıştı? “Evet” diyor sanatçı, “Türküola bizi bütün dünyaya tanıttı; ama Türkiye konusunda çekimser kaldı.” Türküola çekimserdi; çünkü Alevi kökenli Ali Ekber Aydoğan kasetlerinde siyasî içerikli türküler okuyordu. Malatya’da tanındığı için işi zordu; arabasının tekerleri parçalanıyor, camları kırılıyordu; ama İstanbul’da bir turist rahatlığıyla dolaşabiliyordu. TRT ÖNCE KEŞFETTİ SONRA YASAKLADI “O günlerde burada ortam berbattı.” diyor Derdiyoklar Ali, “Saçım sakalım şimdikinden de uzundu. Malatya’da kaçış zordu; ama İstanbul’da tepki toplarsam, yarım bir Türkçeyle ‘İran Türklerindenim’ deyip yoluma devam ediyordum.” Bir gerçeği de gizlemiyor müzisyen: “Almanya’da işler çok iyiydi. Düğünden düğüne koşuyorduk, iyi kazanıyorduk, rahatımız yerindeydi. TRT bizim şarkılarımızı çalmıyordu; ama Türkiye’de kasetlerimiz, kapak resimleri değiştirilerek el altından satılıyordu. Şivan Perwer’le benim kasetlerimiz o yıllarda hep öyle gizli satılmıştır.” TRT oldukça tezat biçimde Derdiyoklar Ali’yi daha çocukken keşfeden kurumdur aslında. Kooperatifçilik üzerine açılan şiir yarışmasında dereceye giren küçük Ali, eserini ilk olarak radyoda çalıp söyleme imkânı bulur. Bugünden bakıldığında tehlikeli konular işlediği söylenemez aslında, ‘tehlikeli’ olmayı bırakın, yetmişlerin başında akın akın Almanya’ya göçen yurdum insanının hâlini çok güzel anlattığı ve iki kültür arasında kalmışlığı epey erken bir dönemde şarkılarına taşıdığı görülebilir. 1980’de kasete okuduğu ‘Vatan Hasretliği/Alman Markı adlı şarkının çifte ismi milyonlarca ‘Alamancı’nın duygularına tercümandır: Bizi böyle gurbet ele bağlayan/ İşsizlik, para, yoksulluk sevdiğim/ Hasret kaldık memleketin tozuna/ Gözyaşın kalbimde yara sevdiğim...” Derdiyok Ali böyle der demesine de 1984 yılında yabancı çalışanlarının ücretini azaltarak geri dönüşü teşvik eden Alman işverene karşı hemşerilerini uyarmayı ihmal etmez: “...Karnın doyduğu yerde dur/ Hayatın kuralı budur/ Gurbet elde eyle sabır/ Sakın geri dönme kardeş/ Çocuklar doğdu orada/ Şimdi yabancı burada/ Kalmışız bizler arada/ Sakın geri dönme kardeş...” Ali Ekber neden gitmiştir Almanya’ya? Toprağı mümbit Malatya’nın zengin köylülerinden biridir aslında, tarlalar, sürüler, daha altmışlı yıllarda evde bir pikap... 1972’de ilk kırkbeşliğini çıkarmak üzere İstanbul yoluna düştüğünde sırtında tamburu vardır ve ilk plağına ‘Köyümün Sorunları’ adını vermiştir. “Yoksulluk nedir bilmediğinize göre sizin derdiniz neydi?” diye soruyoruz hâliyle: “Zengindik ama” diyor, “Tarlalarda çalışan ırgatlara, sürülerimizi güden çobanlara kayıtsız değildik. Onların da bizim gibi yaşamasını isterdim.” Daha çocuk yaşlarda köyü ziyaret eden valiyi şiiriyle etkileyip köye yol getiren Ali Ekber, bağrı yanıklığın doğuya has olduğunu düşünüyor. Alevi kültürü içinde yetişmesi de işin tuzu biberi. Balkanlara Bektaşiliği yayan Seyyid Ali Kızıl Deli Sultan’a dayanıyor soyu. Babasının amca oğlu Antepli Hasan Hüseyin, art arda taş plaklar çıkarmış ünlü bir müzisyen; amcası Kâzım, cemlerde zâkirlik yapıyor yani deyişler söylüyor. Böyle bir ortamda büyüyen Derdiyoklar Ali, Âşık Mahzunî, Nesimî, Davud Sulari gibi ozanları dinliyor. Çocukluk yıllarına ait, aslında pek dile getirmek istemediği, bir ‘âşık’ rüyasından da söz ediyor; çünkü biz inatla anlamaya çalışıyoruz: “İyi de siz, Malatya’nın o günlerde köy olan Fethiye’sinde bile değil, Yukarı Tenci mezrasında yaşayan bir köylü çocuğu iken nasıl oldu da İstanbul’a gelip, görüştüğünüz ilk plakçıya, ‘Modern bir müzik istiyorum. Bizim bin yıllık bağlama düzenimizden vazgeçmeyelim; ama alt yapıda bateri, bas gitar, klavye olsun. Daha geniş kitlelere ulaşalım.’ diyebildiniz?” ZAMANIMIZIN VEYSELİ Mİ? “Kurban olduğum Allah tarafından bir şeyler geliyor. Çocukken büyüklerimiz, Hz. Musa’nın Tur Dağı’nda koyun güderken kurtlarla konuştuğunu anlatırlardı hep. Ben de bir gün Nevruz çiçeği sayarken rüya mı gördüm, hayal mi, yoksa uyanık mıydım hiç bilmiyorum, kurtlar yanıma gelip ‘Şu kuzular nerede?’ diye soruyor. Karşıma bakıyorum, amcamın kuzuları, sonra kurtlar kayboluyor. Olayı ağlayarak dedeme anlattım, hemen sürünün en besili koçunu kestirdi benim için. O gün bugün her sene bir koç kesilir.” Derdiyoklar Ali’nin pek tafsilatına girmek istemediği hadise, âşıklık geleneğindeki rüya motifiyle benzerlik gösteriyor ve aslında güçlü sözler söyleyebilme kabiliyetini izah ediyor. Almanya’dan izne döndüğü günlerde Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencilerine ve hocalarına takdim edilen ve şiirleri Âşık Veysel’in şiirleriyle kıyaslanan Derdiyoklar, Kâzım amcasının “Yazık oluyor sana, günümüzün Veysel’isin.” sözünü hatırlıyor şimdi. ‘Yazık oluyor’daki kasıt nedir? Veysel gibi, köyünde kalıp kendi hâlinde çalıp söylemek ya da Almanya’da düğünden düğüne koşmak… O düğünler ‘söylemesi ayıp’ diye bahsettiği Porshe marka arabaya binme lüksü kazandırmıştır Derdiyoklar Ali’ye, Beyoğlu’nda butikler, Almanya’da daireler... Para sonradan gelmiştir aslında. Gider gitmez üye olduğu ATÖF’ün (Almanya Türk Öğretmenleri Federasyonu) Amerikan karşıtı gösterilerinde gönüllü konserler verdiği günlerde cep harçlığına razıdır. Şimdi nostaljik bir gülümsemeyle hatırladığı o günlerde federasyon yetkililerini memnun ettiği de söylenemez: “Ben gönül türküleri söylüyordum. Onlar silahlanmak istiyordu; ama gençler beni daha çok alkışlıyordu. Program sonrası, ‘Biz potansiyeli yükseltiyoruz, sen düşürüyorsun.’ diye çıkışırlardı bana.” Derdiyoklar Ali, gencecik bir adamken tuttuğu yoldan sonraki yıllarda da vazgeçmemiş. Bir televizyon programının onunla ilgili yaptığı araştırmada, Almanya’daki Türk gençlerini kumar, uyuşturucu gibi kötü alışkanlıkların pençesine düşmekten kurtardığı ortaya çıkmış. O zaman düğün deyip geçmemek lâzım. Cılız bir orgla şenlenmeye çalışan Almanya düğünlerine Anadolu düğün geleneğini taşımasının da beraberinde disko folk ya da sonraki adıyla Anadolu rock müziğini getirmesinin de bir anlamı olduğu söylenebilir. Türküler, uzun havalar, deyişler okunuyor ki gençler kendi kültürlerini unutmasın. Modern müzik aletleri ve bol hareketten maksat ise ilgiyi canlı tutulabilmek… “Bizden sonra, aynı tarz müzik yapan üç binin üzerinde Türk grubu çıkmış” diyor sanatçı. Ona göre bu, hem o gençlerin hem onları dinleyenlerin diskoteklere gitmediği anlamına geliyor. Almanya’daki müzik piyasası bugün nasıl? Eski coşkulu ortamın kalmadığını; ama farklı açılımlarla hareketin devam ettiğini söylüyor Derdiyoklar. Onlar yine düğünlerin en aranılan grubu, 2009’da yapacağı sünnet töreni ya da düğün için şimdiden gün almak isteyenler bile var; ama altı aydan önce randevu vermiyorlar. Konserler hız kesmiş sayılmaz. Kuveyt’ten, Suriye’den hatta Suudi Arabistan’dan teklif alıyorlar. Üstüne üstlük bir de ‘halay partileri’ icat etmişler. ‘Derdiyoklarla Halay Partisi’ bir furyanın öncüsü olmuş. Şimdi Almanya’nın en hareketli müzik etkinliği bu işte; ülkenin dört köşesinde farklı gruplar hafta sonlarında halay partileri düzenliyor, hem eski hem yeni kuşak beraberce halaya duruyor. DERDİYOKLAR DİYE DİYE… Çocukluk yıllarımda beni ‘Derdiçok’ diye çağırmalarını istedim; fakat 15. yüzyılda Maraş yöresinde yaşamış aynı mahlaslı başka bir ozan olduğunu öğrenince ‘Derdiyok’ olsun dedik. Nüfus kağıdında yaşım beş yaş büyük göründüğü için tüyüm tüsüm bitmeden askere gittim. Müziğimin alt yapısını askerî bandoda geliştirdim. Notayı öğrendim; ama çok geliştirmedim. Arif Sağ ve Yavuz Top, “Notayı bil; ama okuma. Sana gerekmez, duygularını kaybedersin.” dediler. Arif Hoca’dan çok feyz aldım. Benim müziğime disko folk ya da Anadolu folk dediler. Sonradan adı Anadolu rock oldu. Barış Manço bizim müziğimizden çok esinlenmiştir. Bizim ‘Yaşayın Hayvanlar’ımızdan sonra ‘Arkadaşım Eşek’ dedi, Çobanımız için yazdığım “24 Ayar Çoban Mamoş’ adlı parçadan sonra “24 Ayar Manço” kaseti geldi. Kendisi de beni sevip saydığını söylerdi zaten. İlk önce köylüm İhsan Güvercin’le çalıp söyledik. Sonra o müziği bıraktı. Şimdi Almanya’da eğitim almış Mehmet Tanış’la çalıyoruz. O türküleri hem Almanca hem İngilizce anlatıyor, sonra tiyatro başlıyor. Bir de Celal Türer var artık, pop isteyen gençler için org çalıyor. Çağa ayak uyduruyoruz mecburen. Tarkan’ın İngilizce albümünde bağlamaları Çetin Akdeniz hoca çaldı. Tarkan, “Hocam bu melodi çok hoş, hem de tanıdık geliyor. Kimindir?” diye sormuş. Çetin Hoca da Derdiyoklar’ın melodisi demiş. Biz onlardan bir teklif bekledik, gelmedi, sonra da telifiyle filan ilgilenmedik. ‘İsyan Etmek Boşuna’yı İbrahim Tatlıses 80’lerde seslendirdi, iki milyondan fazla sattı. Güler Duman’ın seslendirdiği ‘Türkülerle Gömün Beni’ 1 milyon altı yüz bin satmış. Belkıs Akkale ‘Dam Üstünde Uzun Uzun Bacalar’ı okudu. Sabahat Akkiraz ‘Yılgın Adası’yla patlama yaptı. Türkülerimiz hep söyleniyor burada; ama bizim ismimizi cismimizi bilen yok. Otuz yıllık Derdiyoklar anlatmayla bitmez. İtalya’da müzik festivaline katıldık, şalvar altına spor ayakkabıyla Doğu Batı sentezi yapıyoruz. Bizden sonra şalvar modası çıktı İtalya’da. Ayrılırken müzisyenlere kaset bırakmıştık. Sonraki yıllarda bir baktık diskolarda İtalyanca şarkıların arasında ‘aman aman’ havaları geçiyor. Telif melif aramıyoruz o yıllarda, gururlanıyoruz hatta. Şimdi MESAM’ın asli üyesiyim, yeni yeni başladık telif almaya. Sponsorluk sistemi var şimdi. Eskiden biz utanırdık. İlk gençlik yıllarımda bankalar üç beş kuruş sıkıştırıyorlardı avucuma, dörtlükler yazıyordum. Ziraat Bankası için şöyle bir şey yazmıştım: “Çiftçilerin öz babası/ Hem dirgeni hem yabası/ Ambarımda tahılımdır/ Türkiye Ziraat Bankasıİbrahim Tatlıses İbo Şov’da; “Almanya’dan çok sanatçılar geliyor; ama 25 yıldır ağlayarak dinlediğim tek sanatçı Derdiyoklar’dır.” demiştir. AKSİYON ÜÇ KOLLU GİTARIN PATENTİ BENDE Derdiyoklar Ali 1975’ten bu yana yalnızca kendisinde olan üç kollu bir müzik aleti kullanıyor. Üç Hürel’in iki kollu gitarından daha gelişkin, Rahmetli Özay Gönlüm’ün üç kollu bağlamasından daha zengin bir cihaz; altı bağlama, ortası gitar, üstü cura… O yıllarda bütün ünlülere bağlama yapan Ragıp Akdeniz’in kapısını çalıp, beş bin markı gözden çıkarınca sahip olduğu bu üç kollu saz, bir anda o havadan bu havaya geçivermek ve atlayıp zıplamak isteyen Derdiyoklar için bir dönüm noktası sayılabilir. Sahnede oturarak bağlama çalan bir Ali Ekber Aydoğan görüntüsü, onun sahne performansını bilenler için biraz tuhaf kaçıyor doğrusu…
<< Önceki Haber İşte Anadolu rock'ın ilk babası Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER