Bizans devrinin en büyük meydanı olan Tauri Forumu'nun bulunduğu yerde Fatih Külliyesi'nden sonra ikinci büyük
külliye olarak kurulan II. Bayezid
Camisi'nin yapımına mimar Yakup Şah tarafından 1500 yılında başlanarak 1505 yılında tamamlandı.
Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılan cami hakkında Evliya Çelebi'nin seyahatnamesinde şu hikaye anlatılır: ''Bu caminin temeline başlandığında mimarbaşı, 'Padişahım mihrabı nice koyalım?' diye sorunca Sultan Bayezid-i
Veli, 'Ayağım üzere bas' der. Sultanın ayağı üzere basınca
Kabe-i Şerif'i gören mimar, hemen Bayezid Han'ın ayağına yüz sürüp, ilk olarak caminin mihrabını yapar. Yapı tamamlandıktan sonra ilk cuma namazında Sultan Bayezid, 'Her kim ikindi ve
akşam namazlarının sünnetini ömründe terk etmemiş ise o imamlık etsin' dediğinde cemaatte bu vasfı taşıyan bir adam çıkmayınca Sultan Bayezid 'Elhamdüllillah seferde ve hazarda uzun müddet ömrümüzde biz bütün sünnetleri terk etmedik' diyerek namazı kendisi kıldırır.''
Beyazid Külliyesi Cami, imarethane, sıbyan mektebi, tabhaneler, medrese, hamam, kervansaray ve türbelerden oluşmaktadır. Daha önce yapılmış bulunan Fatih Külliyesi'nden farklı olarak simetrik ve bir düzen içerisindeki külliye görünümünden uzak, dağınık bir şekilde inşa edilmiştir. Yapı, büyük bir kubbe ve ona bitişik iki yarım kubbe ile örtülmüştür. Bunların iki yanındaki dörder yan kubbe de üst örtüyü tamamlamaktadır. Merkezi kubbe 16,78 metre çapındadır. Son cemaat yeri, altı sütunun taşıdığı yedi kubbelidir. Mihrap ve minber mermerden yapılmış olup, oymalı ve kabartmalıdır. Minberin sağında renkli on sütun üzerine oturtulmuş hünkar mahfili, sağda da sekiz sütunun taşıdığı müezzin mahfili bulunmaktadır. Caminin şadırvanı Sultan IV. Murad döneminde yapılmıştır. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans'tan kalma malzemenin yeniden işlenmesi ile elde edilmiştir. Özellikle şadırvan sütunlarında Bizans izleri görülebilmektedir. Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı zaman içinde
mimarisi değişmiş olan
Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yer almaktadır. Külliyenin hamamı medreseden de uzakta olup
Ordu Caddesi üzerinde,
Edebiyat Fakültesinin yanındadır. Bayezid Camisi'nin mihrap tarafındaki
küçük hazirede 1512'de
Yavuz Sultan Selim'in yaptırdığı Sultan II. Bayezid ve kızı
Selçuk Sultan'ın türbeleri bulunuyor.
AYASOFYA'NIN MİMARİ ESASLARINA BENZİYOR
Sanat Tarihi Uzmanı Prof. Dr.
Semavi Eyice, Bayezid Camisi'nin, Ayasofya'nın mimari esaslarına benzer bir şekilde yapıldığına işaret ederek, cami planında ana kubbenin iki yarım kubbeyle desteklenmiş olduğunu söyledi. Prof. Dr. Eyice, ''Ancak Ayasofya'nın masif görünüşüne karşın Bayezid Camisi'nin iki yanına daha küçük kubbeler eklenerek dış yapı hareketlendirilmiştir'' dedi. Beyazid Külliyesi'nin içinde bulunan hamamın oldukça güzel bir çifte hamam olduğunu kaydeden Prof. Dr. Eyice, ''Hamam, vaktiyle satılmış ve satın alanlar berbat etmişler. İçi işlemeliymiş. Bir ara
atölye yapıldı. Onun içinde erkekler kısmının ortasında çok güzel bir şadırvan vardı. Ben
depo olarak kullanıldığında içine girdim ve görmüştüm o şadırvanı. O şadırvan ortadan yok oldu. Demek ki söktüler, götürdüler, antikacılara sattılar'' diye konuştu. Sahafların olduğu yerde iki kubbeli sıbyan mektebi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Eyice, bu yapının eyvanlı ve kubbeli olarak yan yana iki mekan şeklinde yapıldığını belirtti. Bayezid Camisi'nin tabhaneli bir cami olduğunu belirten Prof. Dr. Eyice, ''Diğer camilerde tabhane, camilerle bitişik değildir. Bayezid Camisi'nde tabhane camiye bitişik olarak yapılmıştır. Bu tip camilere Avrupalılar ters T
tipi cami derler. O zaman gezgin dervişler var, bu tabhaneler dervişlerin misafirhanesiydi. Bir bölümü namaz yeridir fakat yanlarındaki odalarda ocaklar da var. Kış mevsiminde içinde barınılabiliyor. Bunlar tekkelerin de öncüleridir. Bu durum iki selatin camide böyledir; Yavuz Selim Cami ve Bayezid Cami. Bu tip yapılar
Kanuni Sultan Süleyman zamanına kadar yapılmıştır. 16. yüzyılın ilk yarısından sonra bu tip bina yapılmamıştır. Minareler de bu tabhanelerin bitişiğindedir'' diye konuştu. Cami minarelerinden birinin renkli taşlarla bezenmiş olduğunu, diğerinde bu özelliğin olmadığını dile getiren Prof. Dr. Semavi Eyice, bu minarenin bir
yangın sonrası yeniden yapıldığını anlattı.
AVLUDA BİZANS İZLERİ
Bayezid Cami avlusunda mermerler arasına döşenmiş renkli mermerlerin bulunduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Eyice, ''Bu kırmızı porfirlerden anlaşılıyor ki o dönem Bizans lahitlerini kesmişler ve kullanmışlar. Fatih Camisi'nde de 50-60 sene evvel bir
restorasyon yapılmıştı. Avludaki taşlar kaldırıldığında, milattan sonra 6. yüzyıla ait Bizans üslubunda işlemeler çıktı altlarından. Öyle anlaşıldı ki bunlar da Havariyun kilisesinin parçalarıdır'' dedi. Prof. Dr. Eyice, ayrıca orijinal haliyle günümüze kadar gelen Bayezid Camisi'nin yapımından hemen sonra ''
Küçük Kıyamet'' denilen
İstanbul depreminin de yaşandığını, cami
hasar görmezken, depremin İstanbul'daki mimari yapılanmayı etkilediğini anlattı. Prof. Dr. Eyice, şöyle konuştu: ''Cami yapıldıktan hemen sonra 1509'da İstanbul'un en şiddetli depremlerinden biri meydana gelmiştir. O kadar şiddetli olmuş ve
halk o kadar korkmuş ki ona 'Kıyamet-i Sura' yani 'Küçük Kıyamet' demiş. Çok insan ölmüş,
padişahı bile sarayda tutmamışlar.
Florya kumsalında bir çadır kurmuşlar orada kalmış padişah. Şehirde çok tahribat olmuş. İstanbul'un evlerinin ahşaba dönüşmesi de o depremden sonradır. O zamana kadar hep Bizans'dan kalma kagir binalar vardı.''
SUAT GÖZÜTOK'UN SESİ İLE KURAN
Bayezid Camisi'nin özellikle kandil gecelerinde halk tarafından büyük ilgi görmesinin bir sebebinin de cami imamı
Suat Gözütok'un güzel sesi olduğu söyleniyor. 3 yıldır bu camide görev yapan Gözütok, İstanbul'da, hatta Türkiye'de Bayezit Camisi'nin ayrı bir yeri olduğunu belirtti.
Kur'an-ı Kerim'i güzel sesle usulüne göre
okuma konusunda dönemin en iyi okuyucularının hep Bayezid Camisi'nde olduklarını anlatan Gözütok, Kur'an-ı Kerim'in 10 çeşit kıraatını bilip dönemin en iyi okuyucusu olan ve 1999 yılında
vefat eden
Abdurrahman Gürses'in yanı sıra İsmail Biçer'in de bu camide görev yaptığını kaydetti. Gözütok, kendisinin Abdurrahman Gürses'in öğrencisi olduğunu, ondan Kur'an kıratı eğitimi aldığını söyledi.
İMAM KILIÇLA HUTBEYE ÇIKIYOR
Caminin ismini verdiği Beyazıt Meydanı'nda protestoların olduğu dönemde halkın camiden uzaklaştığını, ancak son yıllarda cemaatin yeniden oturmaya başladığını kaydeden Gözütok, ''İnsanlar Türkiye'nin birçok yerinden buraya Kur'an dinlemeye gelirler'' dedi.
Orijinal haliyle günümüze kadar gelen Bayezid Camisi'nin İstanbul'un en eski camisi olduğunu belirten Gözütok, şöyle devam etti: ''Burada biliyorsunuz imam kılıçla hutbeye çıkıyor. Bu, İstanbul'un fethinin sembolüdür.
İmam burada devlet başkanını temsil eder.
Hutbe devlet başkanı adına verilir. Eğer bir yer kılıçla fethedilmişse imam hutbeye elinde kılıçla çıkar. Eğer teslim alınmışsa Kur'an'la hutbeye çıkılır. Yıllarca bu gelenek ilk
protokol camisi olan Ayasofya'da uygulanmıştır. Orası müze olunca da bu gelenek Bayezid Camisi'ne geçti. Biz de elimizde kılıçla hutbeye çıkıyor, kılıca dayanarak hutbe veriyoruz.''
AA