Ardından bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başladı.
Yağmur yağdı. biz
tavaf ettik, biz tavaf ettik yağmur yağdı. Her gün ancak bir ya da en fazla iki tavaf yapabilen ben, o yağmurun
altında tam 3 kez tavaf ettim. Dünya'da hiçbir şey o anki kadar ruhumu dinlendiremezdi. Müthiş bir duyguydu.
Veda tavafını yapmak için
Kâbe'deydik. Gözler yaşlıydı. Kolay değil, Kâbe'ye
veda ediyorduk. Tavafta okunan dualar her defasında daha hisliydi. Bir yandan tavafımızı yaparken diğer yandan da sık sık kafamızı kaldırıp Kâbe'yi seyrediyorduk. Ayrılık hüznüyle.
GÖZYAŞLARIMIZ YAĞMURA KARIŞTI
Yüksek sesle getirilen
tekbirlere, okunan esma-i hüsna'ya, yapılan dualara eşlik ediyor,
Hacer'ül Esved'in tam karşısına gelince elimizi kaldırıp,"Bismillah-u
Allah-u Ekber" diye selamlaşıyorduk. Gözlerin nemi bir süre sonra gözyaşlarına dönüştü. Yürekten akan yaşlar, gözlerden süzülmeye başladı. Çünkü Kâbe'ye veda etmenin anlamı başkaydı.
İşte tam o sırada, tavaftakilerin, "Allah-u Ekber" diye tekbir getirmesine vesile olacak bir gök gürlemesiyle birlikte yağmur geldi.
Bardaktan boşalırcasına yağıyor,
gökyüzü yağmur taneleriyle gözyaşlarımıza iştirak ediyordu. Biz gözyaşlarımızla, dualarımızla, tavafımızla ve muhabbetle yıkadık Kâbe'yi. Gökyüzü ise yağmurlarıyla yıkadı bizleri. Altın oluktan suyun aktığını gördüm ilk kez. Ayaklarımızın altında su birikintisi oluştu. Yağmur yağıyor görevliler Kâbe'nin etrafındaki tavafa kimsenin girmesine izin vermiyorlardı.
RAHMETİNİ ESİRGEMEDİ
Ayaklarımız bedenimizi taşıyamayacak hale gelince veda tavafını tamamlayıp, kenara çekildik. Bir süre Kâbe'yi seyrederek, "Rabbim tamamen ayrılmak üzere değil, en kısa zamanda kavuşmak arzusuyla Kâbe-i Mükerreme'ne veda ediyoruz" diyerek oradan ayrıldık. Yağmurda ıslanan elbiselerimiz tavaf sırasında üstümüzde kurumuştu. Kâbe'nin dışına çıkmak çok güç oldu. Çünkü o yağmura rağmen içeri girmek için Kâbe'nin kapısında bekleyenler müthiş bir kalabalık oluşturmuştu. Şeytan taşlamanın ikinci gününde de yağmur yağdı bu kez hacda. Manevi olduğu kadar maddi rahmeti de bol oldu. Aslında
Cuma günü ayrılacaktık
Mekke'den. Ancak
Cuma namazı nedeniyle izdiham olur, Kâbe'yle vedalaşma imkanımız olmazsa diye bir gece önceden yapmıştık veda tavafımızı. Cuma günü sabah namazından kısa bir süre sonra Kâbe'de olduk. Kâbe doluydu. Zaten bir süre sonra gelenleri de almadılar. Ta ki Cuma namazına kadar. Bir kez daha veda ettik Kâbe'ye. Bir kez daha veda tavafı yaptık. Ve çevre sokaklara taşanlarda hesaba katıldığında 1 milyon din kardeşimizle birlikte kıldık Cuma namazını. Ve sık sık geriye dönüp Kâbe'yi seyrederek, son bir kez daha içelim diye zemzem sırasına girerek en kısa sürede kavuşmak üzere veda ettik Kâbe'ye. Şimdi ver elini
Medine...
Peygamber hasreti bizi çekiyor bu
mübarek beldeye...
BİR ÇOCUKTU REHBERİMİZ
Yağmurun şiddetinden bir ara gözümüzün önünü göremez olduk ama o şiddetini ne kadar artırdıysa bizim inancımız da o denli güçlendi. Bir tavafı bitirip, diğerine başladık. Yağmurun iyi şiddetlendiği anlarda bile tavafı bırakan kimse olmadı. Ancak girmek için uğraşan çoktu. Görevliler engellemese sanki tüm hacılar, Kâbe'nin yanında ıslanmak istiyorlardı. İliklerimize kadar işleyen yağmur ruhumu yıkadı adeta. 2 saat devam etti yağmur. Yağmurun iyice azaldığı bir sırada ise bu kez
küçük bir çocuk rehberimiz oldu adeta. Babasının omzunda tavaf ediyordu. Hangi milletten olduğu, hangi dili konuştuğu belli değildi.
Çocukça aksanıyla, "Lailaheillallah" dedi. O kadar tatlıydı ki. Önce, "Bismillah, Maşallah" diye mukabele ettik. Ancak o kararlıydı. Yine, "Lailaheillallah" diye sesini yükseltti. İşte o zaman adeta bir tekbir korusunun bitip, başka bir dua korusunun başladığı tavaf sırasında, o çocuğun "Lailaheillallah" sesiyle bir
koro oluştu. Uzun bir süre rehberimiz oldu çocuk. O söyledi, biz tekrar ettik.
ABDÜLKADİR SELVİ / MEKKE / YENİŞAFAK