Sigara ve
alkol kullananların sayısı daha fazla. Bu maddeler insan sağlığı ve huzuru açısından son derece zararlıdır. Bunlardan birinin kullanılması diğerlerine alışmayı hızlandırıyor. Bu maddeleri, bilhassa uyuşturucuları kullanarak huzur ve mutluluğa ereceğini zanneden zavallı insan, bataklığa her geçen gün ne yazık ki biraz daha batıyor, hem ruhen hem de bedenen çöküyor.
Müdahale edilip
tedavi edilmezse, bu dert kişiyi ölüme götürüyor. Kişi, kendisi ile birlikte yakın çevresi ve sevdiklerini de maddî-mânevî sıkıntılara sürüklüyor. Peki, bu illet nasıl oluşur? Kişi kendini niçin uyuşturur?
Uyuşturucuya alışmanın çeşitli sebepleri vardır. Bunlardan biri, insan beyninde '
ödül sistemi' denen yapıyla bağlantılıdır. 'Ödül sistemi', karmaşık birtakım
beyin yapılarından oluşan, kişinin fizikî ve
psikolojik durumunu gösteren bir devredir. Verilere göre, uyuşturucular bu sistemin aktivasyonunu sağladıkları için zevk verir. Bu zevk kişiyi uyuşturucu bağımlısı yapar. Bu duruma gelen kişi, tüketimi üzerindeki kontrolünü kaybeder. Bağımlılar çoğu zaman bağımlılığın menfî neticelerini yaşamalarına rağmen, bırakmak isteseler de uyuşturucuyu bırakmakta güçlük çekerler.
Genetik olarak kişilerin 'ödül sistemleri' farklı olduğundan uyuşturucuya karşı zaafları da farklı seviyelerdedir. Zaafı yüksek kişiler, uygun zaman ve ortam oluştuğunda madde kullanmaya başlar. Önce denemelerle oluşan bu kullanım giderek bağımlılığa dönüşür. Mânevî
terbiye,
haram-helâl çizgisini bilme, uygun
arkadaşlıklar edinme, iyi bir eğitim alma bu bağımlılığı engellemede en önemli dinamiklerdir.
Ferdin psikolojik problemleri de madde kullanımına sebep olmaktadır. Yaşanan huzursuzluk ve endişeler, ruhî travma niteliğindeki hâdiseler neticesinde kişi madde kullanımını bir çıkış gibi görebilir. Bu safhadaki kişinin mânevî donanımı yetersizse, arkadaş çevresi kötüyse,
aile bağları zayıfsa ve çeşitli kişilik problemleri varsa uyuşturucu kullanma riski artar. Her ne kadar psikolojik problemler bazen kaçınılmaz olarak meydana gelse de, bunların uygun tedavi yolları vardır, madde kullanımı kesinlikle bir kurtuluş değildir.
Madde kullanımı % 80 nispetinde 12–20 yaşları arasında başlıyor. Bu dönem delikanlılık dönemi olarak bilinen riskli bir dönemdir. Bu dönemde
gençlerde, "Tehlike bana dokunmaz." düşüncesi hâkimdir ve geçler bu dönemde genellikle farklı şeylere 'özenti' duyarlar. Eğer ailede uyuşturucu kullanan varsa, kişi derin bir stres yaşıyorsa, çevre 'kötü şeyleri'
teşvik ediyorsa ve genç mânevî-ahlâkî değerlerden yoksunsa risk büyür. Bu kişiler her ân uyuşturucu tuzağına düşebilir ve madde bağımlısı hâline gelebilir. Bu açıdan çocukların eğitim ve terbiyesinde bu konuların yer alması, arkadaş çevresinin sağlam ve müspet tutulması, onlara iyi bir şuur kazandırılması mühimdir.
Madde kullanan kişilerde fasit bir daire oluşur. Önce tek tük olan kullanım giderek artar. Artan kullanım kişinin fizikî ve ruhî bütünlüğünü bozar. Maddenin tesirine giren kişinin ailevî, meslekî ve içtimaî hayatında problemler oluşmaya başlar. Maddî olarak sıkıntı oluşur. İş verimi giderek düşer. Kişi, zihnî kabiliyetlerini uyuşturucu maddenin tesiri sebebiyle aktif şekilde kullanamaz. Âdeta her saniye eriyen bir muma dönüşür. Başlangıçta çevresindekiler durumunun vahametini fark etmez. Zamanla durumun ne kadar vahim olduğu görülür. Öncelikle iş ve aileye ait günlük vazifeler aksamaya, sağlık problemleri artmaya, sosyal çevreden kopmalar belirginleşmeye başlar. Madde kullanım psikolojisi kişiyi gittikçe yalnızlaştırır, hastalıklı hâle getirir. Yeni sosyal çevre daha çok madde kullanan kişilerden oluşur. Kişi, zamanla başka şeyi değil, sadece kullanacağı uyuşturucuyu düşünür hâle gelir. Onun için uyuşturucu kullanmak hayatın en önemli gerçeğidir artık. Para önce ona ayrılır, en önemli işler bile onun için geri plâna atılır.
Netice olarak uyuşturucu madde bağımlılığı ciddi bir biyo-psiko-sosyal problemdir. İnsanların bu bataklığa düşmemesi için her türlü
tedbir alınmalıdır. Bunların en tesirli olanı, çocukların
erken yaştan itibaren mânevî ve ahlâkî değerlerle donatılmasıdır. Böyle bir genç, dışarıdaki yasaklayıcıları değil, vicdanının sesini dinleyerek çirkin, zararlı maddelerden uzak durma iradesi gösterebilir.
Çevresi de kendisi gibi insanlardan oluşuyorsa, böyle bir musibet o yere uğrayamaz. Diğer yandan, bu illete meyli olanlara ve yakalananlara her çeşit psikolojik ve tıbbî
destek verilmeli, onlara hayatın gayesi anlatılmalı, hakiki lezzetin kaynağı gösterilmelidir. Bu, insanın üzerine düşen önemli bir vazifedir.
Dr. Hasan AYDINLI
SIZINTI DERGİSİ MART SAYISI