Ya da va-zifelerini gözardı mı ediyorsunuz? Helal ve haramı unututtunuz mu yoksa? Paldır küldür yaşayanlardan, “dönüp de arkasına” bakmayanlardan mısınız?
Hayat geçiyor.
Zamanla birlikte mekanlar da çevre de değişiyor. Yıllar sonra bugün çevrenizde bulunan insanları nasıl bulup da
helalleşeceksiniz? Ya bu hâl üzere “dünya değiştirirseniz”? Öyle ya ahirette nasıl
hesap vermeyi düşünüyorsunuz? Diyelim ki öğretmensiniz:
Çocukları iyi yetiştirmediniz (ve kendinizi de!). İyi öğretmediniz, çocukları dersten, belki de hayattan, ailesinden soğuttunuz. Bazılarının hakkı olan notu bile bile vermediniz. “Süründürmek” istediniz. Belki de süründü ve hayatı karardı. Bir de size maddi-manevi “
hediye” sağlayan ailelerin çocuklarına iltimas yaptınız... Evet, öbür dünyada nasıl helalleşeceksiniz?
Öğrencisiniz; dersi sabote ettiniz, öğretmenlerinizin şevkini kırdınız, arkadaşlarınızın motivasyonunu düşürdünüz, onları kötü alışkanlıklara yönlendirdiniz, hayat çizgilerini değiştirdiniz, annenizin
babanızın emeğini boşa çıkardınız. Kardeşlerinize ve küçüklerinize kötü örnek oldunuz. Nasıl helalleşeceksiniz?
Esnafsınız; sattığınız mallar, verdiğiniz çek ve senetler hep dökülüyor. 2’ye anlaşıp 3’e satmaya, bahara anlaşıp kışa vermeye çalıştınız ve işin kötüsü buna alıştınız. Malınızdan memnun olmayanların âhı gökleri okşuyor artık! Nasıl helalleşmeyi düşünüyorsunuz?
İşverensiniz; ürettiğiniz ürünlerin kalitesi, çalıştırdığınız işçilerin hakları gibi
çürük. Sırf tazminat hakkı doğmasın diye bir yıl bile çalışmadan gönderdiniz onları. Ya da onların ruhu bile duymadan her yıl “gir-çık” yaptınız kağıt üzerinde. Sigortalarını yatırmadınız ve “kâr” ettiğinizi düşündünüz. Alnınıza ecel terleri düştüğünde nasıl helalleşmeyi düşünüyorsunuz?
İşçisiniz; yeteri kadar gayret etmediniz, işveren haklarına riayet etmediniz, onun zarara girmesi sizi hiç ilgilendirmedi, iş ahlakını zedelediniz, çok çalışanları hep kınayarak toplam çalışma kalitesini etkilediniz. Aldığınız ücreti helal ettirmek aklınızın ucundan bile geçmedi. Nasıl zarar verirsem o kârdır diye düşündünüz. Ölüm kapıyı çaldı ve artık geri dönüş yolu tıkandı. Nasıl helalleşmeyi düşünüyorsunuz?
Gıda üreticisisiniz; ürettiğiniz
gıdalar kalitesizdi, hastalık taşıyordu, gramajlar hep bozuktu, sağlığa zararlı katkı maddeleri,
kanserojen boyalar, zararlı gübreler, ilaçlar, hormonlar kullandınız. İnsanlarda nesiller boyu sürecek kalıcı hastalıklara yol açtınız. Mağdurlarınız
hastane kapılarında perişan oldu, maddi manevi servetleri heba olup gitti. Onların âhı sizi arıyor? Nasıl kaçacaksınız? Musallâdaki helallik sizi kurtaracak mı?
Baba ya da annesiniz… Eşinize, çocuklarınıza, ailenize, akrabalarınıza, komşularınıza iyi ve örnek bir insan olmadınız. Ahlak veremediniz. Hep köşe dönmeye çalıştınız, kötü örnek oldunuz. Sıla-i rahmi, akrabalar arasındaki sevgiyi, muhabbeti dedikodularla, çekememezlikle, kaprislerinizle bozdunuz. Çocuklarınıza
şefkat, helal
kazanç, çalışkanlık, okumak, iyi bir insan ve
Müslüman olmak duygusunu aşılamadınız. Hatta bu duyguları ciddiye bile almadınız. Yetiştirdiğiniz çocuk cemiyete zararlı bir insan haline geldi, kötü alışkanlıkları da var ve yakanıza yapıştı. Nasıl helalleşeceksiniz?
Devlet adamısınız… Vatandaşsınız…
Hakimsiniz... Emniyet mensubusunuz.. Gazetecisiniz… Siyasetçi, belediye başkanı, müsteşar, bürokrat ya da müteahhitsiniz. Meslekleri çoğaltabiliriz. Farz edin ki,
fırıncı, ayakkabıcı, eczacı, hekim, cerrah, mühendis, mimar veya kasapsınız. Biliyorsunuz ki yanlış işler yapıyorsunuz. Bile bile devam etmeyi hâlâ düşünüyor musunuz? Son nefese kadar böyle devam ederseniz, nasıl helalleşmeyi düşünüyorsunuz? Acaba helalleşmeye fırsatınız olacak mı?
Helalleşme çok önemli
Üzerinde
kul hakkı bulunan bir insan, muhatabını bulup helâllik dilemek mecburiyetindedir. Bu hak, gıybet,
iftira, yalan isnadı... vs. gibi manevî boyutlu haklar ise, ancak hak sahibiyle açık-seçik konuşularak helâl ettirilebilir. Eğer hakkın borç-alacak gibi maddî boyutu varsa, bunları hemen ödeme cihetine gidilmelidir.
***
Şeytan sizi “Allah” ile aldatmasın
“Nasıl olsa Allah affeder” anlayışını körükleyip, insanları günaha koşturan mel’un
şeytandır. Allah’ın rahmeti elbette geniştir, sonsuzdur; ama kul hakkı müstesnadır. Bakın Rabb’imiz Fatır Sûresi’nde (5-8 ayetler arasında) bunu nasıl izah ediyor:
“Ey insanlar! Allah’ın vaadi gerçektir; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı olan şeytan da sizi Allah ile aldatmasın. Şeytan size düşmandır; siz de onu düşman belleyin. O, kendi taraftarlarını alevli ateşte barınmaya çağırır! İnkâr edenlerin hakkı şiddetli bir azaptır.
İman edip güzel işler yapanlar için ise bir bağışlanma ve büyük bir
ödül vardır. Kötü işi kendisine süslenip de artık onu güzel bir iş olarak görmeye başlayan kimse de o mü’minler gibi olur mu? Allah dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletir.”
***
Adalet ilk adım
Kul hakkından korkuyorsanız âdil olmanız gerekiyor. Bunun da ilk adımı ferdin şahsi hayatında Müslümanlığını yaşaması ile atılır. Sonra daire genişletilir, aileden topluma uzanan çizgide
ibadet duygusunun, ibadet duygusu içinde itidalin ve aynı zamanda istikametin hakim olması adımları gelir. Kur’an’dan istifadenin yolu takvadan geçer ve takva ile en içli-dışlı olan şey
adalet ve istikamettir. Her cuma hutbelerde dinlediğimiz “İnnallâhe ye’müru bi’l-adli ve’l-ihsani...” (Nahl, 16/90) ayetinde de ilk önce adalet emrediliyor, sonra ihsan geliyor.
***
Fırsatınız var
Hz. Peygamber, “Kul bir günah işler, bu günahı onu Cennet’e götürür!” buyurunca, “Bu nasıl olur?” dediler. O, “Günah işleyip,
tevbe ederek ve günahtan kaçarak, gözlerini Allah’ın dergâhına
diker. Neticede Cennet’e girer.” (Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid, 1, 199) şeklinde
cevap verdi. Said b. Cübeyr, “En abid kişi kimdir?” sorusuna: “Günah işleyip, bu günahı her hatırlayışında daha çok ibadet eden kimsedir.” cevabını verdi. Hz. Peygamber; “En seçkininiz, değişik fitnelerle karşılaşıp tevbe edendir.” (el-Münavî, Feyzu’l-
Kadir, 3, 468) demiştir.
MUSTAFA AYDIN - Zaman Ailem