Ama burada duydukları ve etkilendikleri ney sesi onları
müzik öğrencisi yaptı. Şimdi her birinin elinde bir ney, neyzen olma yolunda büyük adımlarla ilerliyor.
Maman, “Neyin sesinden sanki duyguları daha iyi hissediyorsunuz.” diyor. İbni Sina, ailesine bir
sürpriz yapma hazırlığında: “Ülkeme gidince aileme
küçük bir konser vereceğim.” Neyin sesini ilk defa burada duyduğunu söyleyen
Eyüp, “Duyar duymaz hayran kaldım, kuru bir nefes ile bu kadar güzel bir sesin çıkacağını hiç beklemiyordum.” diyor. Dwi’nin tespiti ise çok ilginç: “Ney benim için sabrı ifade ediyor daha çok.
Türkiye’de insanlar biraz ney üflemeye çalışırlarsa iyi olur. Çünkü çok sinirliler.
Endonezyalılar ise daha sakin ve sessizdir. Çok şaşırdık bunu görünce. Ney üflerlerse biraz sabretmeyi ve sakin olmayı öğrenirler diye düşünüyorum.” Ney için “Ruhunuzu etkiliyor, sanki insan sesi alıyorsunuz gibi.” diyen Müslim ise döndükten sonra hocası ile internet üzerinden
dersleri sürdürmeyi planlıyor. Hocaları neyzen Serkan Kamacı da
Pasifikli öğrencilerinden umutlu: “Pek çok kişiye ders verdim bugüne kadar. Üç ayda bu seviyeye gelen hiç olmamıştı.
Genetik yapıları sanırım çok farklı ve müzik kulakları çok gelişmiş. Sebat ederlerse kesinlikle iyi birer neyzen olabilirler.”
İstanbul’dan yükselen ney sesinin yankısını Pasifik’e taşıyacak bu
gençlerle konuştuk ve hikayelerini dinledik, merak edenler için…
Geçen cuma akşamıydı, Pasifik ülkeleri ile Sosyal ve İktisadi Dayanışma Derneği (PASİAD)’nin önünden geçiyorduk, içeriden ney seslerinin yükseldiğini duyduk. Şimdilerde revaçta olan bu sazın burada da öğretildiğini, içeride o an ders yapıldığını düşündük. İçeriye girdiğimizde merakımız yerini şaşkınlığa bıraktı. Çünkü içeride neylere nefes verenlerin Uzakdoğulu gençler olduğunu görüp hayret ettik. Okuduğunuz haber, bu hayretin sizinle bir paylaşımı aslında.
Sorduk öğrendik bu ilginç tablo şöyle oluşmuş: PASİAD’ın kültür ve sanat koordinatörlüğünü de yürüten neyzen Serkan Kamacı,
dernek bünyesinde Filipin,
Singapur,
Tayvan ve Endonezya’dan, oralardaki Türk okullarında okuyup buraya
Türkçeyi ve Türk kültürünü öğrenmeye gelen öğrencilere yönelik bir dizi etkinlikler düzenlemiş. Üç ay önce dernekte, bu öğrencilere yönelik bir ney kursu fikri doğmuş ve en yakındaki neyzene, yani derneğin kültür ve sanat koordinatörüne
teklif edilmiş, Serkan Kamacı da kabul etmiş ve dersler başlamış. Pasifik’teki diğer ülkelerden gelen ve ney dersi alan öğrenciler ülkelerine dönmüş. Şu anda ders, beş Endonezyalı öğrenci ile devam ediyor. Dersi bölüp hikâyelerini dinleyip müzik ve neye ilişkin düşüncelerini öğrendik.
Neyzen oluncaya kadar
Maman Fermanşah, yirmi beş yaşında. Ülkesinde Türk kolejini bitirdikten sonra
elektronik mühendisliği okumuş. Yedi aydır İstanbul’da Türkçe öğreniyor. Maman neyle tanışmasının
komik hikâyesini şöyle anlatıyor: “Lisede iken dinlemiştim ilk. Burada o sesle tekrar karşılaşınca merak edip ‘Bu ne sesi?’ diye sordum. ‘Bu ne sesi?’ dediler. ‘Onu soruyorum ben de, ne sesi?’ dedim tekrar. Sonra anlaştık. Meğer sazın adı neymiş ve ‘ney sesi’ diyorlarmış da ben anlamıyormuşum.” Ney sesinin insan sesine çok benzediğini düşünüyor Maman ve ekliyor: “Onun sesinden sanki duyguları daha iyi hissediyorsunuz. Onu üfleyen adam ağlıyor gibi bazen de.” Hocası gibi çalıncaya kadar devam edeceğini söyleyen Maman, “Endonezya’ya döndüğümde hoca bulabilirsem neyi bırakmayacağım.” diyor.
İbni Sina henüz on dokuzunda. Türk kolejini bitirdikten sonra gelmiş buraya. Beş aydır İstanbul’da. Burada üniversite okumak için YÖS sınavına hazırlanıyor. Niyeti
İngilizce ya da uluslararası ilişkiler okumak. Neyi de sürdürmek istiyor eğitimi boyunca. Daha yeni olduğu için ailesine arkadaşlarına söylememiş bir Türk sazının eğitimini aldığını. “Ama biraz ilerleyince söyleyeceğim ve oraya gidince de onlara küçük bir konser vereceğim.” diyor. Eyüp Rahman Vahit de on dokuz yaşında. O da beş aydır İstanbul’da. O da İbni Sina gibi üniversiteyi burada okuyacak. Tek tercihi var, bilgisayar mühendisliği…
Üniversiteyi burada okuyacağı için bir yıl kalıp gideceklerden daha şanslı görüyor kendini neyde. “Kuru bir nefes ile bu kadar güzel bir sesin çıkacağını hiç beklemiyordum.” diyor. Eyüp ile sohbeti derinleştirince kulağımıza küpe olacak cinsten laflar ediyor: “Biz şimdi Türk dilini ve kültürünü öğreniyoruz ve bu bize çok ilginç geliyor. Ama burada buna sahip çıkılmadığını görüyoruz, bu daha da ilginç. Türkiye’dekilere kültürlerinin farkına varmalarını
tavsiye etmek isterim.” Dwi ise kolejden sonra Endonezya’da elektronik mühendisliği okumuş. Yedi aydır İstanbul’da Türkçe öğrenen Dwi, ney ile tanışıklığının, ülkesinde iken Türk arkadaşları aracılığı ile olduğunu ifade ediyor. Neye devam etme niyetinde o da diğerleri gibi: “Burada aldığımız ders çok az olacak, biliyorum. Ülkemde bir neyzen olduğunu öğrenirsem uzak yakın demeden gidip ders alacağım.” Dwi de Eyüp gibi sözünün sonunda ilginç bir tespitte bulunuyor: “Ney benim için sabrı ifade ediyor daha çok. Türkiye’de insanlar biraz ney üflemeye çalışırlarsa iyi olur. Çünkü Türkler çok kızgın ve sinirliler. Endenozyalılar ise daha sakin sessizdir. Ney üflerlerse biraz sabretmeyi ve sakin olmayı öğrenirler diye düşünüyorum.” Grupta en büyük mesafeyi kat eden ise Müslim. Ney ile tanışıklığı henüz üç ay gibi bir zaman olmasına rağmen duyduklarını kendi kendine çalabiliyor. Kolejden sonra üniversitede ekonomi okumuş. Ney için, “Ruhunuzu etkiliyor, sanki insan sesi alıyorsunuz gibi.” diyor. Şu cümleler ise neyzen olmadaki kararlılığını gösteriyor: “Eğer hoca bulamazsam kitapları var, CD’leri var, onları götürüp devam etmeyi istiyorum. Hocam
Serdar Bey ile internet üzerinden derse devam edeceğim.”
Müzik kulakları çok iyi
Farklı bir müziğin ve kültürün içinden çıkıp İstanbul’a Türkçe öğrenmeye gelen bu beş genç adamın çabası
hobi düzeyinde de abartıyor muyuz? Hocaları Serkan Kamacı’nın söyledikleri bunun böyle olmadığı yönünde. Halen
Haliç Üniversitesi
Konservatuvarı Türk Müziği Bölümü’nde son
sınıf öğrencisi olan ve İstanbul’da çeşitli müzik topluluklarında neyzen olarak sanatını sürdüren Kamacı, öğrencileri ile ilgili bakın ne diyor: “Ney Türk müziğinin en zor enstrümanlarındandır ve ses çıkarmak bile uzun zaman alır. Pek çok kişiye ders verdim bugüne kadar. Üç ayda bu seviyeye gelen hiç olmamıştı. Genetik yapıları sanırım çok farklı ve müzik kulakları çok gelişmiş. Sebat ederlerse kesinlikle neyzen olabilirler. Özellikle Müslim on saatte geçilecek basamakları on dakikada atlıyor. Bir hoca nezaretinde devam ederse çok iyi bir neyzen olur.”
Öğrencilerinin Türk kültürünü ve müziğini tanımalarına vesile olmanın kendisini çok mutlu ettiğini söyleyen Serkan Kamacı’nın kendisi için de bu derslerin anlamı büyük: “Türk müziği, hayatta olan ve olmayan üstatları ve eserleri ile bana çok ama çok şey verdi. Bu çalışma da Türk müziğine borcumu ödeme noktasında bir başlangıç, buna bir niyet etme anlamı taşıyor.” Evet, dünya küçük ve bu çocuklar neyzen olmaya kararlı; bir gün burada ya da dünyanın başka bir yerinde Endonezyalı bir neyzeni dinlerseniz şaşırmayın. Hatta bu haberi unutmazsanız ‘Ben bu neyzenin neye başladığı ilk günlerini bilirim.’ de diyebilirsiniz
BURHAN EREN - ZAMAN