O, gözünü setlerde açtı! - Foto

Halit Akçatepe 5 yaşında film setlerine girdi, bir daha çıkmadı.

O, gözünü setlerde açtı! - Foto

Salıncağı kulise kuruldu, babasının karşısında sahnede rol kesti. Hababam Sınıfı'ndaki Güdük Necmi rolüyle gönüllere taht kuran Akçatepe, hayatını anlattı. Usta oyuncu, yayınlanmayan fotoğraflarıyla Sahne Arkası'nda. Halit Akçatepe'nin Ataşehir'deki evi... Duvarların yüzü hafif buruşmuş, vitrinlerde onlarca ödül, sehpanın üzerindeki kitaplar hafif tozlu. Eski bir halının üzerinde mavi kot pantolonlu, kısa boylu, kirli sakallı bir adam duruyor. Kulaklarımıza demir atmış sesiyle "Merhaba" diyor, başköşeye davet ediyor bizi. Hafif yaşlanmış, saçı-sakalı beyazlamış usta oyuncu, bir sigara yakıyor, havadan sudan konuşmaya başlıyor. Bir gününü anlatıyor, bu büyük evde nasıl günlerini geçirdiğini... Vakit ilerliyor, kül tablasındaki izmaritler artıyor. Yalnız yaşadığını söylüyor, yapayalnız! Salonun köşesindeki sehpanın üzerindeki bir resme gözü çarpıyor. Alıp uzun uzun bakıyor: "Bak" diyor, "Bunu kızım yaptı. 10 yaşında ama oldukça maharetli." Siyah bir kartonun üzerine pastel boyayla çizilmiş adam canlanıyor, 'seni seviyorum baba' yazısı Akçatepe'nin gözleri gibi parlıyor sanki. Gün boyunca evden çıkmayan, arkadaşlarına ayıp olmasın diye dizilerini takip eden oyuncu, salına salına salonda tur atıyor. Eski günlerini anlatırken uzun kahkahalar atıyor, derin bir sessizliğe bürünüyor kimi zaman. Eskiye dair hiçbir şey saklamadığını söylüyor: "Fotoğraflarımı yırttım attım. Anılarımı ağırlık yapıyor." diyor. Filmlerini dahi izlemeyen oyuncu, Hababam Sınıfı konusu açılınca oturuşunu bile değiştiriyor. Set günlerini, yıldız oyuncuları, senaryo maceralarını anlatıyor. Bir çocukluğuna gidiyor, bir bugüne geliyor. Çocukluğu - Salıncağımı kulise kurdular Üsküdar'da doğdum, 3-4 yaşında Tarlabaşı'na taşındık. Ailenin tek çocuğuydum. Yaramazlık yapamazdım, annem kızardı. Tiyatro kulislerinde, film setlerinde büyüdüm. Salıncağımı ku lislere kuruyorlardı. Turneye gidince beni bir yere bırakamadıkları için 4. ve 5. yatılı yurda verdiler. Cumartesi-pazar günleri eve gidebiliyordum sadece. Müsamereleri yönetir, kendime de rol verirdim. Gazeteciler okula gelirdi, benimle röportaj yapardı ama diğer öğrencilerden farkım yoktu. Futbolla aram çok iyiydi. Okul takımının yıldızlarından biriydim. Ekonomik durumuz iyi olmadığı için babam ayakkabılarımı eskitiyorum diye kızardı sürekli. Kaleye geç derlerdi, geçmezdim. Üsküdarspor'u destekliyordum ama hiç kaçıp maça gitmedim. Küçük yaşlarda oyunculuğa başladığım için hem çalıştım hem okudum mecburen. Derslerim idare ederdi, en iyi dersim matematikti. Lise 1'de Türkiye-Macaristan maçı yüzünden sınıfta kaldım ama. Derslerde hep maçı konuşuyorduk, hangi takım çıkar, nasıl yeneriz diye. Hoca sınıfta bıraktı ama takımımız ilk defa dünya şampiyonasına gitti. Üç ayrı üniversiteye gittim. İktisat, hukuk, sosyal antropoloji bölümlerini kazandım, kimini yarıda bıraktım, kimine hiç gitmedim. İlk filmi - Güdük'ten önce Mıstık'tım Babam iyi bir tiyatro oyuncusuydu. Filmlerde, oyunlarda rol alıyordu. Muhsin Ertuğrul, Nasreddin Hoca Düğünde filmini çekerken bir çocuk oyuncuya ihtiyaç duymuş. Kim oynar derken 'Sıtkı, senin oğlanı getir.' demişler. Babam kucağına almış, götürmüş beni. Ondan sonra bir daha çıkaramamışlar setlerden. O güne dair pek bir şey hatırlamıyorum. Kucaktan kucağa dolaştırıldığımı biliyorum sadece. 1956'ya kadar 40'a yakın film çektim. Hep ağlattım seyirciyi. Şimdi güldürüyorum. Filmlerimin hiç birinde kimseyi taklit etmedim. Kendim oldum. Her filmim çok tuttu. Siverek'ten yağ gönderirlerdi. Ankara'dan küçük kızlar kırmızı peçetelere sevdiğim şarkıları yazıp bana ulaştırırlardı. Memduh Ün'ün çektiği (1971) Üç Arkadaş'ta Mıstık rolüyle popülerliğim çok arttı. Hababam Sınıfı'nda oynayana kadar sokakta bana Mıstık diye sesleniyorlardı. Seyirci sonraları Güdük ismini kullanmaya başladı. Hababam Sınıfı - Sette gülemezdik bile Sette gülemezdik bile O güne kadar birçok yapımcı Hababam Sınıfı'nı çekmek istemiş ama sansür izin vermemiş. Ertem Eğilmez çok iyi bir kadro kurmuştu. Efsane kadroyu bir araya getirince çekmek istedi. Ankara'ya gitti, milletvekilleriyle konuştu, filmi zar-zor sansürden çıkardı. Bir hocaya kel denmeyeceği için izin vermiyorlarmış. Bana 'Güdük Necmi'yi oynayacaksın' dedi, kabul ettim. Her sabah Ertem Abi'nin evinde toplanır, senaryo çalışırdık. Bir-iki ay gece-gündüz demeden çalıştığımız olurdu. Filmin senaryosunu hep beraber yazdık. Çok büyük komedyenler vardı filmde ama şakalaşamazdık bile. Set dışında Adile abla, Ayşen oturur eğlenirdik, yönetmenimiz de gelir aramıza katılırdı. Ama işe başlayınca kaskatı kesilirdi. Çok küfürbaz bir adamdı, rahatsız edici değildi. Kemal, Zeki, ben aynı oyunda rol alınca doğaçlama yapmamıza izin verirdi, diğerlerinin elinde metin olurdu. Güdük tiplemesini oluştururken kimseden etkilenmedim, yıllar sonra Rıfat Ilgaz'ın oğlundan öğrendim Güdük, Ilgaz'ın kendisiymiş. Aile - Babamın karşısında afalladım Babam ve annem dinine düşkün insanlardı. İkisi de tiyatro âşığıydı. Onunla beraber tiyatro sahnesine çıktım. Elim ayağıma dolaştım, ne diyeceğimi bilemedim. Babam çok iyi bir tuluatçıydı çünkü. Hababam Sınıfı'nda beraber oynadık, orada pek heyecanlanmadım. Farklı bir tecrübe oldu. İnsan baba olunca babasının değerini daha iyi anlıyor. Üç kızım var şimdi, ikisi evlendi yurtdışına yerleşti. En küçük kızım (Gülsu) 10 yaşında. Ablaları onu görünce 'yeniden doğmak istiyoruz' diyorlar. Çünkü onlar büyürken ben turnelerdeydim, beraber dakik geçiremiyorduk. Sokağa çıktığımızda insanlar etrafımızı sarıyordu, bir yere yürüyerek gidemiyorduk. Bunun için iki-üç saat öncesinden evden çıkardık. Ertem abi bir kez 'Kızlarını getir, filmde (Tatlı Dillim) oynatalım.' dedi. Bu da ilk ve son oldu. Şimdi evdeyim, bol bol vakit ayırıyorum. Onları serbest bıraktım hep, tercihlerine karışmadım. Buna rağmen hiçbiri oyunculuğu tercih etmedi. Ortanca kızım Ebru, Viyana'da okulu bitirdikten sonra bir Türk tiyatrosunun yöneticisi oldu sadece. Bilinmeyen yönleri - Fotoğraflarımı yırttım, attım Yazıya Ertem Eğilmez ile başladım. Dört-beş kişilik bir yazım grubumuz vardı. Kemal Sunal, Arzu Film'den ayrılınca 'Halit gel şu senaryoya bak!' derlerdi. Eksikleri tamamlardım, düzeltir, yeniden yazardım. Onun sayesine senaryodan anlayan bir adam haline geldim. Memduh Ün bile arabayla beni evden aldırır, senaryo çalıştırmak için evine götürürdü. Lüküs Hayat, Gurbetçi Şaban, Şaban Pabucu Yarım filmlerinin senaryolarının üzerinden geçtim. Şimdi hiçbir şey yazmıyorum. Yazıyla aram iyi değil. Şiirle ve resimle de aram çok kötü. Katı adamım çünkü. Elime kalem alıp çöp adam çizemem, birşey yazamam. En iyi huyum, vakit olmam. Babam 'Ben bir yere geç kaldıysam bilin ki ölmüşümdür.' derdi. Bu özelliği ondan kaptım. Geçmişe dönük hiçbir anımı hatırlamam. Yarına bakarım hep. Fotoğraflarımı yırttım attım, filmlerimi izlemiyorum. Film çekerken monitöre bile bakmam, işimi yapar giderim. Elli sayfalık senaryo verin, bu gece ezberleyeyim. Yarın 'bitti' deyin hiçbir şey hatırlamam. Onu anlatta - Tek kusuru, çabuk sinirlenmesi Ayşen Gruda (Oyuncu): Halit'le çok eski arkadaşız. İlk Avni Dilligil'in evinde tanışmıştık. O zamanlar yeni baba olmuştu. Heyecanlı, cana yakın biri olduğu için çabuk kaynaştık. Uzun süre birbirimize gittik, geldik. Halit çok iyi bir arkadaştır. Halini hatırını sorar, sürekli, deyim yerindeyse saçını süpürge eder. Sete en erken o gelir. Ezberini yapmıştır, senaryodaki açıkları bulmuş, not etmiştir. Arkadaşlarına nasıl rol yapacağına dair fikir verir, yönetmen olur birden. En büyük kusuru çabuk sinirlenmesi. Eğer karşısındakini kırdıysa da bir süre sonra üzülür. Saman alevi gibidir yani. Onunla beraber çok filmde rol aldık. En son beraber çalıştığımız İki Aile dizisinde birbirimize çok yardımcı olduk. Sete erken gelir, diyaloglar üzerine konuşurduk. Bana 'şöyle yap, böyle yap, işi kotaralım' derdi. Çok güler, eğlenirdik. Bence sinemamızın en akıllı ve başarılı aktörlerinden biri.
<< Önceki Haber O, gözünü setlerde açtı! - Foto Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER