O söylemlerin getirdiği 'savrulma'nın dini karşılığını anlattı

Son dönemde yaşanan siyasi tartışmalarda ve tabiri caizse biat etmede kullanılan dil, sahipleri açısından dinen oldukça sıkıntılı bir hali gözler önüne seriyor

O söylemlerin getirdiği 'savrulma'nın dini karşılığını anlattı

Zaman Gazetesi yazarı Ahmet Kurucan, son dönemde 'AK Parti tarafında saf tutan bazı muhafazakarların' yaşadığı savrulmayı yazdı. Bazı kişilerin yandaşlık adına ortaya koydukları söylemlerin altını çizerek 'günah, münafıklık, küfür' gibi kavramları hatırlatan Kurucan, ''isterseniz açın kelam kitaplarını. Okuyun ef’al-i küfür, akval-i küfür bölümlerini'' diyor ve ekliyor: Savrulmadır beyler bunun adı, savrulma...!

İşte Kurucan'ın önemli analizi...

***

Lafı hiç eğip bükmeden söyleyeceğim; birçok alternatifler içinde ihtimal parti kimliklerini en iyi tanımlayan tercih olması sebebiyle “dindar muhafazakâr” üzerinde karar kılan insanları artık tanıyamıyoruz.

Siyasi arenanın tartışma konusu olan yolsuzluktan hukuksuzluğa doğru evrilen süreç ve bu süreçte cereyan eden hadiseler değil aksine bunların sebebiyet verdiğini düşündüğüm zihinsel değişim ve dönüşümü kastediyorum bu sözlerimle. Gördüğümüz kadarıyla siyaseten “dindar muhafazakâr”, itikaden “mümin ve Müslüman” olan zihniyetle suret-i katiyede bağdaşmıyor söz konusu dönüşüm ve değişim. Hadisenin siyasi yönü benim ilgi alanım dışında. Mesela parti üst düzey yönetiminde yerini alan birisi cemaati kastederek “bulaşmayacaktınız” tweet’i atmış ya da “bu hükümetle bir problemimiz yok derseniz, bu iş bir günde biter” göndermelerinde bulunmuş. Hayır, bahsedeceğim örnekler bunlar değil. Zaten uzmanları günlerdir bu ve benzeri sözlere tehditten siyaseten intihara kadar uzanan birçok izahlar getirdi ve getiriyor.

Fakat meselenin itikadi yönü üzerinde mesleki sorumluluğumu da yerine getirmek amacıyla serd-i kelamda bulunmak istiyorum. Varacağım sonucu hemen söyleyeyim; sizin de göreceğiniz üzere ne ef’al-i mükellefin açısından haram, helal, caiz, mübah, mekruh diyeceğim ne de kendimi hakim yerine koyup aktaracağım sözleri sarf eden insanların itikadi durumu hakkında fasık, günahkâr, münafık, kafir gibi hükümlerde bulunacağım. Hatta o sözlerin ef’al-i küfür kategorisi içine girip girmediğini dahi tartışmaya açmayacağım. Sadece şunu söyleyeceğim; bu sözler tefsir, fıkıh, hadis, kelam, tasavvuf -hangi İslami disiplini esas alırsanız alın- hepsine göre yanlıştır. Bir başka ifadeyle, bunlar en genel manada usulu’d din prensipleri ile izah edilemez, te’vil yapılamaz, meşru bir zemine oturtulamaz.

 Nedir bu sözler? Söz sahiplerinden hareketle ikili bir tasnif yapacağım. Birincisi, sıradan vatandaşlar ile parti yönetiminin daha aşağı seviyesinde yerini alan kişilerin ister seçim meydanlarında, ister kendilerine uzatılan mikrofonlarda, isterse Twitter ortamında sarf ettikleri beyanlar. Mesela; “AK Partili olmak, Başbakan’a nikâhla bağlanmaktır, tüm yollar önce Allah’a, sonra Başbakan’a çıkar.” Liste uzayıp gidiyor ama ben uzatmayacağım. Maksadım anlaşıldı. Yazıma konu teşkil eden beyanlar bunlar değil zaten.

 İkincisi ise parti başkan yardımcılığı gibi üst düzey görevli, eski veya hâlâ görevde olan bakan, hükümet sözcüsü gibi kişiler. Bunların sözlerini de ikili bir tasnife tabi tutmak isterim. İlki tarafgirlik duygu ve düşüncesiyle durduğu yeri ifade eden ve bununla tabana mesaj veren sözler. “Erdoğan’ı halife-i ruy-i zemin olarak tanıyor ve biat ediyorum; Recep Tayyip Erdoğan benim ‘Atam’dır; biatsa biat, itaatse itaat; ölümüne arkasındayız; sandıktaki gözlemcilerimiz Okçular Tepesi’ndeki okçularımızdır.” Dini zaviyeden tekellüflü tevillere dahi girmeden birçok şey denilebilir bu sözlere; fakat ben bir şey dememeyi tercih ederim. Sadece şu kadarını ifade edeyim, siyasi mevkileri itibarıyla tabanı radikalize eden ve istenmeyen sonuçlara yol açabilecek beyanlar bunlar.


Diğeri, benim bu yazıyla nazara vermek istediğim ve dini açıdan sıkıntılı dediğim cümleler. “Başbakanımız bizim için ikinci Peygamberdir, Başbakanımıza dokunmak bile bence ibadettir, Başbakan Türkiye’nin ezeli ve ebedi başkanıdır, Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var.”



 Bir dakika duralım, düşünelim ve soralım kendimize, nedir bunlar Allah aşkına! Bırakın doktora, master veya lisans seviyesindeki ilahiyat tahsilini Kur’an kursu, imam hatip düzeyindeki bilgilerimizle soralım kendimize; doğru mu bunlar? “Ezeli ve ebedi” kavramları sadece Allah için kullanılmaz mı bizim dini literatürümüzde? “İkinci Peygamber” ne demek? Akılları ikna, kalpleri tatmin edecek meşru ve makul bir izahı var mı bu teşbihin? “Başbakan’a dokunmak ibadet”e ne demeli? Hangi amelin ibadet olduğunu belirleyen Allah’ın emirleri veya Allah Rasulü’nün (sas) beyan ve tatbikatları değil midir? Ya “Allah’ın vasıflarını üzerinde toplama!” Şaşırmamak elde değil. Bu cümlenin söylendiği konuşmayı izlediğim an ekranın karşısına çakılıp kaldım. Dilimde “estağfirullah” cümleleri ilgililerden gelecek “maksadı aşan beyan” açıklamaları bekledim. Kaç gün geçti aradan, sadre şifa verici bir beyan şahsen ben duymadım.

 Bütün bunların üzerine tuz-biber eken son beyan; “Çanlarına ot tıkayacağız… her şeyin garantisi biziz… biz varsak siz varsınız.” İsterseniz anlam kayması olmasın; konuşmanın ilgili bölümünü bütünüyle yeniden hatırlayalım: “Bu iktidar varsa siz var olacaksınız. Çünkü biz gelmeden önce hiçbir şeye sahip değildiniz. Biz geldikten sonra maddi ve manevi her şeye sahip oldunuz… Bu hükümet varsa, o cemaat de, o cemaatler de var olacaktır. Bu hükümet olmazsa, o cemaat de bütün cemaatler de yok olacaktır... Her şeyin garantisi biziz. O cemaatler beni çok iyi bilir. Ben onları çok iyi biliyorum. Bursa’dan bu cümleme dikkat etsinler. Biz varsak siz de varsınız. Biz yoksak siz de yoksunuz...”

Savrulmanın bu kadarına pes be birader diyorum. Her şeyden önce siz kimsiniz? Eğer kastınız AK Parti ise partinin kuruluş tarihi meydanda; 1 Kasım 2001. “Çanlarına ot tıkayacağız” diye tehdit ettiğiniz İslami cemaatler ise bazıları bir asırlık, bazıları ise asırlardır varlıklarını devam ettiren yapılar. O zaman “biz gelmeden önce hiçbir şeye sahip değildiniz” demek ne demek? “Bu hükümet olmazsa bütün cemaatler yok olacak” ne demek?


Daha öteye tahammülüm yok. Dinen çok sıkıntılı beyanlar bunlar. İsterseniz açın kelam kitaplarını. Okuyun ef’al-i küfür, akval-i küfür bölümlerini. Bizatihi Kur’an’ın verdiği örnekleri merkeze alarak zihnen bir yolculuk yapın o kitap sayfaları arasında. Bu ayetlere getirilen yorumlara dikkat kesilin. Sonra oralarda verilen misallerle bu sözleri mukayese edin. Onlara verilen hükümlerle bunlara verilecek muhtemel hükümler üzerinde akıl yürütün. Ve nerede durduğumuzu lütfen anlamaya çalışın.

Savrulmadır beyler bunun adı, savrulma. Dini itikadımızı, inandığımız değerleri, bunlar etrafında şekillenmiş irfanımızı, bizi asırlardır bir bütünün parçası halinde tutan kültürümüzü bozuk para gibi harcamadır. Elimizdeki altın, yakut, elmas, pırlantalardan müteşekkil hazinemizi, on para etmeyen dünyevî ve fani meta ile değiştirmektir. Merci oluşunuz, sorumluluk mevkiniz bu sözleri kaldırmaz. Siyaseten arkanızda yerini alan insanların da savrulmasına sebebiyet verir bunlar. Ve bunu yapmaya hakkınız yok.

Siyaseten zor günler geçiriyoruz; kabul. Ama Türkiye, tarihinde çok daha zor günler de geçirdi. Bununla beraber öyle zannediyorum ki dindar muhafazakâr insanlar dini değerlerinden kendilerini bu ölçüde uzaklaştıracak savrulmalar yaşamadı. Kur’an “bilmiyorsanız ashab-ı zikre, erbab-ı ilme sorun” buyuruyor. Sorun ve savrulmayın; başkalarının savrulmasına da sebebiyet vermeyin. Söz konusu olan din; parti, değil, siyaset değil.
<< Önceki Haber O söylemlerin getirdiği 'savrulma'nın dini karşılığını... Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER