Tabii, kendilerine ilk dinî bilgileri veren, namaz kılmayı, oruç tutmayı öğreten ‘müdür
baba’ dedikleri
Sırrı Kantarcı’yı da... Eski mahalle kültürünün aynen devam ettiği Kuzguncuk’ta yaşayan Tutkun’u komşularıyla bir ikindi oturmasında iken bulup, konuştuk...
İlk orucunuzu hatırlıyor musunuz?
Tam tamına ilkini hatırlayamıyorum; ama ilk orucumu ilkokul çağlarında tutmuştum. Yurtta idim. Müdür babamız Sırrı Kantarcı bize namaz surelerini, dua etmeyi ve namaz kılmayı öğretmişti. Baskıcı değil, gayet hoş bir şekilde, sevdirerek öğretmişti. Zaten onu çok severdik. 5
vakit namaz kıldırmıyorlardı; ama öğrenmiştik, kılıyorduk.
Oruç tutmayı da o zaman öğrendik. Yatılı okuldaki
Ramazanlarımız güzel geçiyordu. İlk tuttuğumuz zaman bakıyorduk, kimi gizli gizli yiyor, kimi dayanmaya çalışıyor. Çocuğuz ya. Akşam yemeklerinde öyle bir
şenlik oluyordu ki, insan orucunu bozmadan tuttuğu için gurur duyuyor. Böyle güzel hatıralarım var o zamanlardan. Sonraki zamanlarda da oruç tutmaya devam ettim.
Ramazan’da çalışma temposunda değişiklik oluyor mu?
Oruç öyle bir şey ki onun yükü de olmuyor. Oruç bir sorumluluk, bir görev olduğu için yük de hissetmiyorum.
Allah sabrını veriyor. Nasıl sigara içenler oruçlu iken aramadıklarını söylüyorlarsa, inançlı bir insan zaten sıkıntı duymuyor. Büyük bir sevinçle, gönül huzuruyla tutuyor orucunu. Zaten Ramazan’da insan oruç tutmayınca suçluluk hissediyor. Herkese bakıyor, özeniyorsun.
Yetişkinliğinizde girdiğiniz farklı çevrelerde oruç tuttuğunuz için tepki gördüğünüz ya da oruçlu olduğunuzu sakladığınız zamanlar oldu mu?
Zaten ben
müzik piyasasında değilim. Ünlü müzisyen
arkadaşlarım yok. Ünlü olmadan önce arkadaşlarım kimlerse şu anda da onlarla arkadaşım. Zaten o piyasada aynı şeyleri paylaşmadığımız için birçok kişiyle arkadaş olmak zor. Bence artık insanlar oruç tutmayı kabullendi. Sonuçta bu sadece bizim yükümlülüğümüz değil ki,
Müslüman olan herkesin tutması gerekiyor. Oruç tuttuğum için tepki almadım; ama
Samanyolu Televizyonu’nda çalıştığım için tepki aldım. Bir de ezan okunurken radyoyu kapattığımda acayip karşılanıyordum. Normali bu aslında; ama insanlar anlamak istemiyordu. Ama artık bunlar geçmişte kaldı. İnsanlar Allah lafzını günlük dillerinde kullanmaktan çekinmiyor artık. Allah razı olsun, Allah kabul etsin, inşallah gibi ifadeleri ekranlarda bile birçok şarkıcıdan duyuyoruz.
Ramazan’a özel iftar, sahur, ziyaret âdetleriniz var mı?
Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdai’miz var. Oraya ziyarete gidiyoruz. Kuzguncuk’ta yaşıyorum. Burada hâlâ eski mahalle kültürümüz var. Komşularımızla bir aradayız. Ramazan’ımız birlikte güzel geçiyor. Özel bir şey yapmamıza gerek kalmıyor. Mümkün olduğunca davet edildiğim yerlere gidiyorum. Evime iftara kimseyi çağıramıyorum, daha çok ben gidiyorum.
Sosyal hayat içindeki Ramazan neşesini nasıl gözlemliyorsunuz?
Eski Ramazanlar gibi değil tabii. Pideler bile daha başka kokuyor. Doğallıktan uzaklaşma var. Ama yine de insanların birbirlerini daha fazla görmelerine, hatırlamalarına, hoşgörülü davranmalarına vesile oluyor. İnsanların mutlu oldukları belli oluyor.
Oruç tutmak ruh dünyanızı, diğer insanlara karşı davranışlarınızı nasıl değiştiriyor?
Bir şey değişmiyor; çünkü ben her zaman aynı düşünen ve davranan bir insanım. Etrafıma karşı hep aynıyım. Sadece kendim için değil başkaları için de yaşıyorum. Herkes için çalışıyorum. Ramazan’da özel bir şey yapmama gerek kalmıyor. ‘Kimse Yok mu’ programından dolayı öyle çok ailem oldu ki. Dernek ve
yardım çalışmalarında her zaman varım.
Ramazan’la ilgili hüzün ya da mutluluk veren unutamadığınız bir hatıra var mı?
Hep güzel hatıralarım var. Özellikle yatılı okulda birlikte tuttuğumuz oruçlar geliyor aklıma.
Uyku mahmurluğuyla yaptığımız sahurları hatırlıyorum. Anneannemle birlikte iftarı beklediğimiz günler de güzeldi. Hatta bir keresinde dayanamayıp zeytinle orucumu bozmuştum. Sonra ne kadar üzüldüm. Bir de belli etmemeye çalışıyordum; ama dişimin arasından siyahlığı görünmüştü. Rezil olmuştum! Ama anneannem anlayış göstermişti. Çocuktum zaten.
ZAMAN