Ekim Kitapları’ndan çıkan eseri sadeleştirerek yayıma Orhan Sakin hazırladı.
Osmanlı’da kadın hayatının anlatıldığı kitapta günümüzde çok fazla bilinmeyen bir dünyaya kapılar açılıyor. Kitap, Batılılar tarafından en çok merak edilen ve üzerinde en çok spekülasyon yapılan Osmanlı’da kadınların günlük yaşamları,
harem hayatı ve cariyelerin yaşantıları, ramazan, oruç, çok eşlilik, boşanma, moda, kadının ev hayatındaki rolü gibi sosyal yaşama ait konuları ele alıyor. Kitapta ayrıca “güzellik kavramı, kadın-erkek ilişkisi, kadınların hakları, kutsal kitapların konuya yaklaşımları, Hıristiyanlar ve Müslümanların birbirleri hakkındaki yaklaşımları,
Kuran’da ve
İncil’de Haz. İsa ve
Muhammed’in nasıl yer aldığı gibi dini ve felsefi konular da ele alınmıştır.
Diyaloglar şeklinde kurgulanmış olan canlı tasvirlerle konuların anlatıldığı kitapta günümüzde bizlerin de yanlış olarak bildiği bir konu bakın nasıl ortaya konmuş:
Matmazel: “Biz Türk kadınlarının hepsinin gayet şişman olduklarını duymuştuk. Şişman olmayanı pek az bulunurmuş.”
“Acaba niçin öyleymişler?”
“Evde kapalı olup pek nadir olarak sokağa çıktıkları için. Lakin geldiğimizden beri dikkat ediyorum içinizde şişman olanı pek az. Hem de Beyoğlu’ndan vapura gelinceye kadar sokakta pek çok örtülü kadınlar gördük.”
Osmanlı’nın ileri gelen devlet adamlarından Ahmet
Cevdet Paşa’nın kızı Fatma
Aliye, yazdığı eserlerinde batılıların Türk kadınına ve
aile hayatına yönelik doğru bilgileri edinmeleri için çaba sarfetmişti. Kitap, Fatma Aliye’nin bu çabalarının en güzel ürünlerinden birisi.
Fatma Aliye, Batılı kadınların Osmanlı aile hayatında çok merak ettikleri cariye konusunda bilmediğimiz birçok konuya açıklık getirmektedir. Mesela cariyeler
ücret alırlar mıydı? Kaç yıl cariyelik yaparlardı? Cariyelikten ayrıldıktan sonraki yaşamları nasıl olurdu?. Bunları kitaptan ayrıntılı olarak öğreniyoruz. İşte bazı örnekler:
“…Cariyeler bir candır. Her canın arzu ve hevesi vardır. Belki o gün canı hanede bulunmayan bir yemişi ister. Belki efendisinin yaptığı elbiseden başka türlüsüne özenir. Bunları da kendisine verilen aylığıyla ya da aylığından biriktirdiği paralar ile alır.”
“Bunu örf ve gelenek belirler. Cariyelerin hizmet süresi kesin olarak belirlenmiş değilse de ‘Dokuz sene hizmet ettikten sonra cariyeyi azat ediniz, yeterli gücünüz ve servetiniz yoksa azat edecek bir hayır sahibine satınız.’ diye şeriat emretmiştir. Buna karşın örf ve gelenek bir derece daha ileri gitmiş ve yedi sene sonra cariyelerini azat etmeyenler ayıplanır olmuştur. Dindar ve hayır sahibi köklü büyük ailelerde ise bu kadar da tutulmaz.”
Bütün bunların yanında “Cariyeler nerelerden geliyordu ve cariyelikleri sona eren kızlar ne yapıyorlardı?” gibi ve benzeri daha pek çok aklımıza gelebilecek soruların cevabını kitapta bulabilmekteyiz.
Osmanlı’da ev idaresinde kadının yeri, hakları ve sorumluluğuna ayrıntılı anlatırken Fatma Aliye, bu konudaki bilgisinin genişliğini göstermiş ve aynı konuyu Batılı kadınlarla karşılaştırmalar yaparak ortaya koymuştur.
“Matmazelin yanlış olan bu bilgisini de düzelttim: “Bizde kadınlar evlerde kapanmazlar. Her istedikleri vakit sokağa çıkabilirler. Çarşıya gidip alış veriş ederler.”
Madam: “Türk kadınları kocalarının elinde esir gibidir. Kocalarından izinsiz hiçbir şey yapamazlar diye işitmiştik.”
“Her millette kadınların kocalarına itaat etmeleri vazifeleridir. Fakat bu husustaki görevler Hıristiyanlarda Türklerden daha da ağırdır. Zira sizde nikâh anlaşmasına zevcenin her ne olursa olsun, kocasına tabi ve bağlı olması şart olarak yazılır... kadınlar kocalarının izni olmadan hiçbir malı satamazlar...”
Fatma Aliye sadece kadın konusuyla yetinmemiş, yeri geldikçe Batılıların pek bilmedikleri konulardan olan Müslümanların İncil ve Hz. İsa konularına da girmiştir.
“Siz İncillere de inanır mısınız?” diye sorusunu yeniledi rahibe.
“Evet, Cenabı Hak tarafından Hazreti İsa’ya İncil-i Şerif namında bir kitap indirdiğine inanırız. Zira Kuran-ı Kerim’in pek çok yerlerinde İncil geçmektedir. İncil-i Şerif’in bazı içeriği Kuran-ı Kerim’de de yer alır. Hatta Hazreti İsa’nın “Benden sonra Ahmet adında bir peygamber gelecek”, diye müjdelemesi de Kuran-ı Kerim’de açıktır.
“Bu ne demek? Ben öyle bir rivayet bilmiyorum.”
“Yuhanna İncil’inin on dördüncü on beşinci on altıncı fasıllarına bakalım!”, dedim ve İncillerin Fransızca nüshasını kütüphaneden çıkardım.”