Bütün dünyanın “Muhteşem Süleyman” diyerek, yad ettiği Kanunî Sultan Süleyman,
tahta geçişinden kısa bir süre sonra, Manisa’da bulunan annesi Ayşe Hafsa Sultan’ı İstanbul’a getirterek, ona mevki ve prestij sağlamış,
Osmanlı sarayında ilk defa nüfuzlu bir “Valide Sultanlık” makamı ihdas etmişti. Yâni “Valide Sultanlık” makamı Osmanlı’da ilk defa, Kanunî’nin annesi Hafsa Sultan’la başlamıştı. Önemini, imparatorluğun devamı süresince her dönemde hissettiren bu mukaddes makam, kudretini ta yıkılışa kadar, asırlarca sürdürmeyi başarmıştı.
Harem-i Hümayun’un başı veya âmiri olan Valide Sultanlar, tarih mütalaasından anlayan, sanatkâr ruhlu, hüsnü hatta meraklı, şiir ve musikiden hoşlanan kimselerdi. Bu hanımlar,
küçük yaştan itibaren saraydaki özel hocaların nezaretinde yetişir, son derece akıllı, zeki ve kabiliyetli olduklarından saray âdâbını küçükten öğrenirlerdi.
***
Gerek Valide Sultanlar, gerekse diğer saray kadınları, -bir ikisi müstesna- Osmanoğulları’nın kadim geleneğine uygun hareket ederek siyasete bulaşmadılar; hiçbir entrika ve desisenin içinde yer almadılar; kendilerini dünyevî hırslardan alıkoymaya muvaffak olup, ihtiraslarının esiri olmadılar. Ne hasekilikleri, ne Valide Sultanlıkları dönemind
e devlet işlerine karışmadılar, acı olaylara sebep olacak hiçbir icraatın içinde olmadılar. Hükümdar annelerine yakışır biçimde davranarak kendinden sonrakilere örnek oldular.
Özellikle Hatice Turhan Sultan, bizzat yaşadığı acı tecrübeler sonucu, kadınların siyasete karışmamaları gerektiği terbiyesini, Harem-i Hümayun’a, öylesine köklü bir şekilde yerleştirdi ki, bu anlayış, Osmanlı saltanatının sonuna kadar devam etmişti.
***
Kaynak Yayınları arasında çıkan ve Can Alpgüvenç tarafından kaleme alınan “
Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar” isimli eser, dokuz Hanım Sultanın hayatından kesitler sunuyor, yaptıkları hayır eserlerini ayrı ayrı mercek altına alıyor…
***
Kitaptaki dokuz
sultanın yedisi Valide Sultan, ikisi
padişah kızı…
Onlar, İlâ-yı Kelimetullah’ı ve bu amacın bir sonucu olarak, cemiyete ve insana hizmeti gaye edindiler.
Onlar Allah’a ve Yüce Peygamberine (sav), büyük bir samimiyet ve ihlâsla bağlıydılar. İslâm’ın,
yardım ve infakla ilgili düsturlarından hareket ederek, sosyal yardımlaşma sağlamaya, cemiyetteki maddi ve manevi dengeleri muhafazaya çalıştılar,
Onlar, İslâm’ın, ihtiyaç içinde bulunanlara yardım etmekle ilgili prensiplerinden hareketle kurdukları
vakıflarla, toplumdaki sosyal dayanışmayı sağlamaya, cemiyetteki iktisadi dengeyi temine yöneldiler.
***
Bu
dindar, şefkatli ve merhametli sultanlar, âdeta
babaları, eşleri ve oğullarıyla yarışırcasına, memleketin çeşitli yerlerinde cami,
mescit, medrese, sıbyan mektebi, çeşitli seviyelerde ihtisas okulları, çeşme, hamam, sebil,
hastane, imaret, kervansaray, tabhane ve daha birçok vakıf eseri gibi pek çok vakıf eseri yaptırdılar. Çöllerde kuyular açtırdılar, sarnıçlar yaptırdılar, kimsesizleri
tedavi ettirdiler, fakir kızlara çeyizler hazırladılar…
Ömürleri boyunca hayır peşinde koşan bu Sultanların hizmetleri saymakla bitirilemez…
***
“Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar”, Fâtih’in halası, Sultan II. Bayezid’in büyük hâlâsı olan 74 yaşındaki
Selçuk Hatun’un enteresan hayat hikâyesiyle başlıyor.
Yazar, ağabeyi II. Murad’ın henüz 18 yaşındaki kızkardeşi Selçuk Hatun’u, kayınpederi Candaroğlu İbrahim Bey’le nasıl evlendirdiğini, kocasının vefatı üzerine Hanım Sultan’ın iki yavrusunu bağrına basarak, baba ocağı Bursa’ya nasıl döndüğünü anlatıyor. Selçuk Hatun’un, kardeşkanı dökülmemesi için, Cem Sultan’la ağabeyi Bayezid arasında
elçilik yapmak için, o günün zor
ulaşım şartlarında Bursa’dan İstanbul’a nasıl geldiğini, üç Osmanlı başkentine yaptırdığı üç zarif camiyi ve mabetlerin bugünkü durumlarını akıcı bir üslûpla gözler önüne seriyor.
***
Eser, eşi Sultan İbrahim’in bir saray darbesi sonucu öldürülmesiyle 22 yaşında dul kalan Hatice Turhan Sultan’ın Devlet-i Âliye’nin kurtuluşu için verdiği unutulmaz mücadeleyi anlatıyor.
Viyana önlerinden Hindistan’a, Podolya’dan Somali’ye kadar uzanan uçsuz bucaksız devleti, Köprülü’yü (Mehmet Paşa) keşfedinceye kadar beş koca yıl tek başına yöneten imparatoriçenin hazin hayat hikâyesine dikkat çekiyor. Yeni
Cami ve Külliyesini halkının hizmetine açan
hayırsever kadını, şimdi bir parçası İş Bankası’nın, öbür parçası Osmanlı Bankası’nın, Çifte Çarşısı (
Mısır Çarşısı) ise kapanın elinde kalan külliyesini son durumunu nazara veriyor.
***
200 sayfalık eser, altı yaşında annesini, on üç yaşında babasını, bir süre sonra kendisine hâmi olan ağabeyi Sultan Abdülmecid’i kaybeden, Kaptanı Derya Mehmet Ali Paşa ile evlendikten sonra evlâdının üçünü çok küçük yaşlarda, biricik kızı Hayriye’yi ise 22 yaşında
genç bir kadın iken toprağa veren Âdile Sultan’ın acıklı hayat hikâyesiyle sona eriyor. Âdile Sultan’ın olaylar karşısındaki
sabır ve tevekkülü, yaşadığı bütün acılara rağmen ayakta kalabilmesi çok etkileyici… Bu fedakâr Hanım Sultan hem benzersiz bir hayırsever, hem sanatkâr, hem şâire, hem de bestekâr…
***
Can Alpgüvenç’in
kuyumcu titizliğiyle hazırladığı bu kıymetli eser, toplumun dikkatini Hanım Sultanların unutulmaz eserleri ve şaşırtıcı hizmetleri üzerine çekerek, Osmanlı hânedanının kadın mensuplarını merak eden bütün tarihseverlerin yüreğini serinletiyor. Harem-i Hümayun’un bu çalışkan, yardımsever ve şerefli mensuplarını tarih önünde
beraat ettiriyor. Onların sayısız vakıf hizmetleri tesis ederek, sadece yaşadıkları dönemde değil, vefatlarından sonra da halkın hizmetinde olduklarını gösteriyor.
“Hayırda Yarışan Hanım Sultanlar”, genç kızlarımı hizmete
teşvik ediyor, onları tıpkı Sultan Anneleri (ataları) gibi, hayra ve infaka yöneltiyor…