Koleksiyonunda 135 bin
Türkçe kitap, 35 bin
Osmanlıca matbu kitap, 30 bin
yabancı kitap, 9 bin yazma kitap, 23 bin cilt
dergi, 12 bin cilt
gazete, 9 bin
harita, 13 bin kartpostal, 479 adet
albüm bulunan
Atatürk Kitaplığı'nın cilt ve onarım
atölyesinde, bu eserlerin geleceğe taşınması için kağıt restoratörleri tarafından hummalı bir konservasyon çalışması yürütülüyor.
Kimyasal, fiziksel ve biyolojik etkenler nedeniyle yıllara meydan okumakta güçlük çeken kurtlanmış, yıpranmış,
hasta ve yaralı eserler, öncelikle önemine ve hastalıklarına göre değerlendiriliyor.
Sonraki aşama olarak, eksik sayfalarının olup olmadığı tespit edilen kitapların formaları sökülüyor ve fırçalarla tozu
temizleniyor. Kitapta oluşan mantarlar da kimyasal solüsyonlarla arındırılıyor. Kitapların en büyük düşmanı olan kurtların açtığı delikler doldurulduktan sonra yırtıkları yamanıyor. Kitap,
restorasyonun tamamlanmasının ardından tekrar toplanmak üzere cilthaneye gönderiliyor daha sonra da dijital ortama aktarılıyor. Restorasyon işlemiyle ömrü daha da uzatılan eserler, yenilenmiş halleriyle kütüphane raflarındaki yerini alıyor.
Kütüphane arşivindeki nadir eserleri incelemek isteyen okuyucular ve araştırmacılar, dijital veri olarak bu eserlere ulaşabiliyor.
1 milyon sayfalık dijital veri ambarı
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kütüphane ve
Müzeler Müdürü
Ramazan Minder, AA muhabirine yaptığı açıklamada,
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin kütüphanecilik çalışmalarına 1924 yılında başladığını, 1928 yılında Şişli'deki Atatürk Evi'nde dönemin Valisi ve Belediye Başkanı olan Muhittin Üstündağ'ın başkanlığında bir araya gelen Fuat Köprülü, Süheyl Üner, Osman Nuri
Ergin, Halil Ethem'in kentteki gazete, dergi ve birçok kurumdan elde edilen müze malzemelerini toplamaya başladıklarını anlattı.
Toplanan malzemeler çoğalınca Beyazıt'taki medrese binasında ilk kütüphane ve müze çalışmalarının başlatıldığını, daha sonra malzemeler zenginleşince kütüphanenin medrese binasında bırakıldığını, müzenin ise bugünkü Gazenferağa
Medresesi'ne taşındığını belirten Minder,
Atatürk Kitaplığı olarak kullanılan binanın ise 1981 yılında faaliyete geçtiğini söyledi.
Atatürk Kitaplığı'nın arşivinin özellikle bağışçıların verdiği eserlerden oluştuğunu dile getiren Minder, Osman
Nuri Ergin, Tarık Zafer Tunaya,
Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Kutsi Tecer'in de aralarında bulunduğu birçok önemli ismin kendi kütüphanelerini belediye kütüphanesine bağışladığını ifade etti.
Kitapları bağışlayan kişilerin önemli isimler olması nedeniyle kütüphanelerinde de değerli eserlerin yer aldığını belirten Minder, bugün Atatürk Kitaplığı'nın koleksiyonunda 135 bin Türkçe kitap, 35 bin Osmanlıca matbu kitap, 30 bin yabancı kitap, 9 bin yazma kitap, 23 bin cilt dergi, 12 bin cilt gazete, 9 bin harita, 13 bin kartpostal, 479 adet albüm bulunduğunu vurguladı.
Kütüphanedeki nadir eserleri gelecek kuşaklara aktarmanın en önemli görevleri olduğunu dile getiren Minder, ''Bu amaçla iki şey yapıyoruz. Birincisi restorasyon atölyesinde, nadir eserlerin, haritaların, yazma kitapların ve kartpostalların onarımı uzmanlar tarafından yapılıyor. Bilimsel ölçüler çerçevesinde eserler onarılıyor, restorasyonları tamamlandıktan sonra kitap
deposuna kaldırılıyor'' dedi.
Büyük bir bölümden oluşan kitap deposunun nemlendirme ve havalandırma iklimlendirme özelliklerine sahip olduğunu anlatan Minder, raf sisteminde, temiz bir ortamda eserlerin saklandığını, yazma eserlerin özel kompakt raflarda korunduğunu söyledi.
Nadir eserleri okuyucu önüne çıkarmanın her açıdan sıkıntılı olduğunu, okuyucular bu eserlerin sayfalarını çevirdikçe zarar görme ihtimallerinin bulunduğunu belirten Minder, bu kapsamda nadir eserleri korumak adına gelişen teknolojik imkanlardan da faydalanarak dijital ortama aktardıklarını ifade etti.
Kütüphanenin kendi
personeli ve
teknik ekipmanıyla 1997 yılından beri bu çalışmayı yürüttüklerini söyleyen Minder, kütüphanede bugün itibariyle 1 milyon sayfaya yakın dijital veri ambarı oluşturduklarını, Osmanlıca gazete koleksiyonunun tamamının, büyük boy Osmanlıca dergilerin büyük bir kısmının, yazma eserlerin yüzde 80'inin, harita ve kartpostalların dijital ortama aktarıldığını dile getirdi.
Minder, okuyucuların artık yararlanmak istedikleri kaynaklara, okuyucu salonundaki bilgisayarlardan internet ortamından ulaşabildiklerini, yararlanmak istedikleri kaynakları kaydederek okuyucuya verebildiklerini kaydetti.
Kimyasal, fiziksel ve biyolojik faktörler etkiliyor
Cilt ve onarım atölyesinde görevli restoratör Nergis Ulu da kağıdın kimyasal, fiziksel ve biyolojik olarak üç faktör tarafından tahrip edildiğini anlattı.
Fiziksel tahribin ısı, ışık ve nemden kaynaklanan zararlar olduğunu belirten Ulu, ''Kimyasal olarak da asidin etkilerinin yanı sıra yapımında kullanılan ya da daha sonra yapılan boyama, süsleme gibi işlemler sonucunda kağıtta bozulma olabiliyor. Doğal afetler, deprem, su
baskını gibi hasarlarla karşılaşabiliyoruz. Bunlar da biyolojik faktörler arasında yer alıyor'' dedi.
Eserlerin, hastalanmadan önce koruma altına alınması gerektiğini vurgulayan Ulu, ''
Türkiye olarak bu işlemlere kütüphanelerde çok geç başladığımız için öncelikle hasta belgelerle uğraşıyoruz. Eserlerin korunmasında depo şartları çok önemlidir. Çünkü okuyucu zaten yeni belgeleri ister, nadir eserleri ise depoda muhafaza ediyoruz. Burada sıcaklığın 18 dereceyi geçmemesi, nemin yüzde 50'de kalması, ışığın 50 lüksün üstünde ya da altında olmaması gerekir. Okuyucunun, belgeyi kullanması da eserin korunmasında çok önemli'' diye konuştu.
Atatürk Kitaplığı'nın restorasyon çalışmalarına 1990 yılında başladığını, fakat atölye olarak 1995 yılında faal hale geldiğini belirten Ulu, sadece Atatürk Kitaplığı ve bağlı bulunduğu kütüphane ve müzelerdeki kağıt eserleri
tamir ettiklerini söyledi.
Atatürk Kitaplığının harita koleksiyonu bakımından önemli bir kütüphane olduğunu, büyük ebatlı ve çabuk yıpranan belgeler olmaları nedeniyle haritalar üzerinde restorasyon çalışması yaptıklarını anlatan Ulu, el yazmaları, gazeteler, gravürler ve baskı kitapların da
restore edildiğini ifade etti.
Ulu, haritaların ebatlarının büyük olması nedeniyle restorasyonlarının daha zor olduğunu anlattı.
Restorasyon aşamasında en dikkat edilmesi gereken şeyin iyi eğitimli personel olduğunu vurgulayan Ulu, iyi bir atölyenin de restorasyonda önemli olduğunu, geniş mekanlarda restorasyon çalışmalarını daha iyi yürütüldüğünü belirtti.
Ulu, Türkiye'de son yıllarda kağıt restoratörünün yetişmemesinin bu alanla ilgili önemli sorunlardan biri olduğuna dikkati çekti.
Böceklerin her kütüphanenin sorunu olduğunu anlatan Ulu, bu konuyla ilgili araştırmaların yapıldığını, ancak bunun tıp alanı gibi uzun yıllar araştırma gerektirdiğini kaydetti.
Restorasyon sırasında kağıdın yapısına en uygun olan
doğal malzemeyi kullandıklarını, asitsiz
Japon kağıtları ve asitsiz yapıştırıcıların
tercih edildiğini ifade eden Ulu, saklama aşamasında kutuların da asit derecelerinin uygun olması gerektiğini söyledi.