Bin değil, 10 bin değil. Yirminci asrın başından ortalarına kadar cihan harbinde savaştığımız on farklı cephede verdiğimiz 500 bin şehitten üç kat daha fazla vatan evladının yitik hikâyesi var bu kitapta. Kuzeyden, güneye, doğudan, batıya yayılan cihan harbinin vahşi coğrafyasında insanın kanını donduran manzaraların
yiğit bedenleri var.
Dile kolay 1 buçuk milyon insan. İşin daha da vahimi 1930'lu yılların sonlarına kadar devam eden esaret ateşinde kavrulan
esir vatan evlatlarından; hâlâ hayatta olan ve eve dönebilenlerin rakamı ise sadece 135 bin. Yani toplam rakamın yüz de %10'u bile değil kurtardıklarımız.
Halbuki, onlar için Gelibolu'da, top namlularından fışkıran yüzlerce okkalık mermi değildi
ölüm, Sarıkamış'ta beyaza bürünmek değildi, Sinâ'da şarapnel yağmuruna göğüs germek değildi, Myanmar'ın bataklıklarında boğulmak değildi. Esaretin kıskacında yaşayarak her gün yeniden kahrolmaktı ölüm.
Şehâdet şerbetini içenler, makamların en yücesine uçtu. Gaziler yarım yamalak bedenleri ve buruk bir gururun tesellisiyle eve döndüler. Peki ya esirler? Onları hiç düşündünüz mü? Yitik
Hazine yayınlarından çıkan
Vatan Yıldızlardan Uzak Mı isimli eser, tarihin karanlığına gömdüğümüz esirlerimizin düşman vicdanına terk edilen hayatlarını ortaya koyuyor. Başlarına gelen akla hayale gelmedik zulümleri tarihi belgeler ışığında deşifre ederek yeni neslin dikkatlerine sunuyor.
Kitabın sayfaları içerisinde dünya üzerinde ancak bizim milletimizin esirlerine özel ruh hallerini ve vatan hasretini, ecnebi zindanlarını medreseyi Yusufiyye haline getiren dirayetli duruşlarını görmekle birlikte, tarihi belgelerin anlattığı hadiselerde, savaşlarda döktüğü kanla yetinmeyen devletlerin ruh halini, zulme dair tabloları da resmediyor.
Kitap birinci cihan harbinin perde arkasında, esaret kamplarında yaşananları bütüncül bir yaklaşımla ortaya koyarken değişik cephelerden farklı isimlerin hatıralarıyla da hadiseye yakın bir perspektiften bakmayı
ihmal etmiyor.
Esir kampının gri, puslu ve
soğuk bir sabahında koğuşa giren Mehmed'in ‘Arkadaşlar, biliniz ki hepimizin siciline şimdiden ‘şehîd' kaydı düşülmüştür!' sözüne inat ‘Daha Ölmedim!' diyen Çorumlu Mustafa'nın, Mülâzım Ragıp Bey'in, Antepli
Eyüp Sabri'nin, Ürgüplü Mustafa Fevzi'nin, Mirliva
İhsan Latif'in, Mülâzım Emin'in, Küçük Efendi'nin, Nâm-ı Diğer
İngiliz Kemal'in tarihi kayıtlara geçen ve insanın tüylerini ürperten hatıraları ‘Vatan Yıldızlardan Uzak Mı?'da.
Her biri birer babaydı, eşti, oğuldu… Göreni ihtiyarlatan bir harbin geride bıraktığı yazısı silinmiş bir
mektup, aleve tutulmuş bir
harita gibiydiler. Ölü olmadıklarını bir tek kendileri bildiler.
Millet içtimasında sayılmayı unutulan büyük bir rakamlardı onlar.
Savaş meydanlarına sığmayan bir vahşete yıllarca
tanık oldular. Ve şimdi bu kitapta zulmün öldüremediği hatıralarıyla tarihin devrini tamamladığı yerde bugüne
selam veriyorlar.