Yemekte israf ve metabolik sendrom

Her yörede dostluğa kanat çırpan bu kuşlar, Sevgiyle soluklanır sevgiyle uçuşurlar; Mefkure deyip bütün engelleri aşarlar, Durma bilmez herkesin imdadına koşarlar...

Yemekte israf ve metabolik sendrom

Sızıntı Aralık sayısını, kimsenin düşünmediği ve akledemediği bir dönemde, “gurbet” ve “yad eller” demeden gönüllerindeki ülke tutkusunu, memleket sevdasını hizmet aşkıyla bastırarak dünyanın dört bir yanına açılan ve her biri kendi çapında birer diriliş havarisi olan kutluların destansı hâdisesinin anlatıldığı “Örnekleri Kendinden Bir Hareket” isimli başyazı ile aralıyor: “Kim bilir belki de çok yakın bir gelecekte, kendini yaşatma mefkûresine adamış bu hasbiler sayesinde, kalb-kafa bir kere daha sarmaş dolaş olacak…gönüller sürekli hürmet ve saygı soluklayacak…işte o zamandır ki, Cennetlerin koridoru konumunda olan bu dünya, yaşanmasına doyulmaz bir Firdevs hâline gelecektir.” Hayatın ilk başlangıç safhalarını anlamaya çalışan araştırmacılar, bulmacanın bazı parçalarının nasıl ve ne şekilde olması gerektiğini ortaya koymalarına rağmen günümüzde de bilinmeyen daha pek çok hususun olduğu muhakkaktır. Dr.C. Hamza Aydın “Kâinatın Hayat Merkezli İnşası” makalesinde hayat ve canlılığın ilk başlangıcını sebepler açısından irdeliyor. Reha Yılmaz, Azerbaycan ve dünya edebiyat tarihinde mühim bir yere sahip olan Nizami Gencevi'nin kâmil toplum anlayışını paylaşıyor Sızıntı okuruyla. Prof. Dr. Fatih Demirci “Yemekte İsraf ve Metabolik Sendrom” yazısında tüketimin yol açtığı israfla sağlığımız arasındaki münasebete dikkat çekiyor. Nihat Dağlı bu ay ki ‘Kitaplık' bölümünde, dünyanın çok önemli bir hareketinin fikir mimarlığını yapan Hocaefendi'nin, mekânla, insanla ve hayatla geliştirdiği hususiyetlerin kaleme alındığı, Işık Yayınlarından çıkan “M.Fethullah Gülen'in Ruh Dünyasına Ayna İbretlik Hatıralar” kitabını tanıtıyor. Yemekte İsraf ve Metabolik Sendrom Doç. Dr. Fatih DEMİRCİ - Ne yapıyorsunuz? — Bulunca yiyor, bulamayınca şükrediyoruz. — Bağdat'ın köpekleri de öyle yapıyor. — Ya siz? — Bulunca dağıtıyor, bulamayınca şükrediyoruz. Yukarıdaki diyalogla başlıktaki 'metabolik sendrom' arasında ne gibi münasebet olur, diye düşünebilirsiniz. Bugün artık 'obezite salgını' olarak da ifade edilen metabolik sendrom, önleyici ve koruyucu tedavi metotları ile mücadele edilmesi gereken bir durumdur. — Mistik yönü ön plâna çıkan yukarıdaki diyalog, Sufizm'i akla getirebilir. Ancak, yirminci yüzyılın ilk yarısında başlayan ve günümüzde olanca hızıyla devam eden tüketim ve onun yol açtığı israfla sağlığımız arasında doğrudan ve sıkı bir münasebet vardır. Yapılan araştırmalar kilo alan bir kişinin yakın arkadaşlarının da kilo aldığını göstermektedir ki, bu yönüyle şişmanlığın (obezite) içtimaî bir hastalık olup olmadığı tartışılmaktadır. İlmî araştırmalar günde en fazla üç öğün yenilmesini tavsiye ediyor (Günümüz tıbbının tavsiye ettiği, toplam kalori ihtiyacımızı geçmemek kaydıyla 3 ana+2 ara öğündür). Asr-ı Saadet'te, Peygamber Efendimiz'e (sallallahü aleyhi ve sellem) hizmet için gönderilmiş bir doktor, tedaviye çok az kişinin ihtiyacı olduğunu görünce geri dönmek için izin istemiş. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabının az hastalanmasını 'tam acıkmadıkça yemek yememeleri, sofradan da tam doymadan kalkmaları'yla izah etmiştir. Sebebi tam olarak bilinmeyen metabolik sendrom, kan şekeri seviyesinin düzenlenmesi için yaratılmış insülin adlı hormona direnç zemininde gelişen, şeker ve kalb hastalığı için önemli riskler taşıyan çok önemli bir sağlık problemidir. Aşağıdaki beş faktörden en az üç tanesinin varlığı durumunda bu hastalığı düşünmek gerekir:* 1. Abdominal obezite (bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda 88 cm'nin üzerinde olması), 2. Bozulmuş glikoz toleransı (açlık kan şekeri değerinin 110–125 mg/dl arasında olması), 3. Açlık kan trigliserit düzeyinin 150 mg/dl'nin üzerinde olması, 4. Kan basıncının 130/85 mmHg'nin üzerinde olması ve 5. HDL kolesterol (iyi kolesterol) seviyesinin erkeklerde 40 mg/dl, kadınlarda 50 mg/dl'nin altında olması. Her yıl 2,6 milyon insan obeziteye bağlı sağlık problemleri sebebiyle hayatını kaybetmektedir. Dünyada çok önemli bir sağlık problemi hâline gelen şişmanlık, ülkemizde de giderek artmaktadır. Metabolik sendrom; şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalb ve beyin hastalıkları, karaciğer yağlanması ve böbrek hastalığı ile yakından münasebetli olup kanser riskinde de artışa sebep olabilmektedir. Şişmanlık veya kilo fazlalığı hakkında fikir veren vücut kitle indeksi hesaplama formülüne göre; kilomuzu (kg), boyumuzun (metre) karesine böldüğümüzde çıkan netice, otuz ve üzerinde ise şişmanlık söz konusudur. Vücuttaki yağ kütlesinin artması obeziteyle neticelenirken bu durumdan korunmak ve alınan fazla kiloları verip zayıflamak için düzenli yürüyüş gibi egzersizleri yapmak veya diyet yaparak alınan enerjiyi kısıtlamak gibi yöntemlere başvurulabilmektedir. Asırlar öncesinden bu hastalığa dikkatimizi çekerek adeta bizleri ikaz eden Allah Resulü (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîflerinde mealen; "Ümmetim hakkında en çok korktuğum şeyler; karın büyüklüğü (göbek bağlamak), çok uyku, tembellik ve yakîn (iman) azlığıdır." buyurmaktadır. Bir insan çok yiyorsa onun şişmanlaması, tabir yerindeyse "kilo insanı" olması gayet normaldir. Böyle kişilerin ise, kendilerini uykudan alıkoyması ve tembellikten kurtulması da neredeyse imkânsızdır. Allah Resulü'nün (sallallahü aleyhi ve sellem) dünya ve ukbâ hayatları adına endişe duyduğu insanların birinci özelliği olan göbek bağlamak (abdominal obezite), metabolik sendromun en temel vasfıdır. Yeme ve içmesini disipline edemeyen, önüne her geleni yiyen birinin, az uyuyup tembellikten kurtulması da çok zordur. Her ne kadar yaşla birlikte oluşan hormonal değişiklikler metabolik sendrom riskini artıran faktörler arasında yer alsa da, son yıllarda yapılan araştırmalar, besinlerle aldığımız yağları trigliserit molekülü şeklinde depolayan yağ hücrelerinin de, bir salgı bezi gibi çalışarak birçok hormon salgıladığını ortaya koymuştur. Yağ hücrelerinden salgılanan hormonlar arasında, iştah ve enerji (kalori) harcanması üzerine tesirleri olan leptin başta olmak üzere, adiponektin, rezistin ve bazı sitokinler bulunmaktadır. Bilhassa gelişmiş Batı toplumlarında 'fast-food' adı verilen trans yağlar bakımından zengin hamburger vb gıdalarla beslenmenin yanı sıra, kolalı ve gazlı içecekler başta olmak üzere yüksek enerji değeri olan içecek tüketimi ile obezite arasında münasebet bulunmaktadır. Ne yazık ki, ülkemizde de artan bu tür beslenme tarzı, aşırı tüketimin yol açtığı israf alışkanlığı ile birlikte çocuklar ve gençler arasında da obezite sıklığını artırmaktadır. Özellikle ailesinde şeker ve kalb hastalığı hikâyesi olan ve vücut kitle indeksi 25-30 arasında olan kırk yaşını geçmiş yetişkinler sağlık muayenesinden geçerek 'metabolik sendrom' riski taşıyıp taşımadıklarını öğrenmelidir. Günümüzde birçok insanın problemi olan şişmanlığın temelinde sağlıksız beslenmenin yanında ölçüsüz yeme alışkanlıkları yatmaktadır. Evlerimizdeki kiler, kuru gıda ve buzdolaplarına şöyle bir bakacak olsak; her an ağzına kadar çeşitli gıdalarla dolu, sofralarımızda da en az dört-beş çeşit yemek olduğunu görebiliriz. Ayrıca sofrada doyulmuş olsa bile, 'tabakta kalmasın' ısrarı sonucu alınan ilâve kaloriler vücut yağ depolarının artmasına sebep olmaktadır. Hâlbuki Asr-ı Saadet'te ashab-ı kiram efendilerimizin kendisi aç olduğu hâlde hânelerine gelen aç bir kardeşinin doyması için loş ışıkta kaşığını boş getirip götürdüğünü, bir tek hurma ile oruca niyetlendiklerini biliyoruz. İsraf yerine infak ederek (malını İlâhî rızayı kazanma niyetiyle harcama) hayır yapmada yarışan ve misafirperverliğiyle bilinen kültürümüzün insanına ait yakın tarihimizden bir örnek de, İstanbul'da bulunan 'Sanki Yedim' isimli camidir. 18. Yüzyılda yaşayan Keçeci Hayrettin Efendi canının istediği yiyecekleri "sanki yedim" diyerek yıllarca biriktirdikten sonra Fatih'te adı geçen camiyi yaptırmıştır. İnsanı ahsen-i takvim olarak yaratan Yüce Mevlâ mealen "Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz." (Araf; 31) hitabı ile biz kullarına; sağlıklı beslenmenin yanında israf etmemeyi ve dolayısı ile Resul-i Ekrem'in (sallallahü aleyhi ve sellem) ümmeti hakkında en korktuğu tehlike olan obezite, yani şişmanlıktan korunup sakınmayı öğütlemektedir.
<< Önceki Haber Yemekte israf ve metabolik sendrom Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER