Müellifi
Bediüzzaman Said Nursi'nin "Bana yazdırıldı" dediği külliyat, anlattıkları kadar anlatış biçimiyle de yıllardır gönülleri kendine çekti.
Öte yandan, külliyat dünyanın onlarca diline çevrilirken şu soruyu akıllara getirdi hep: "
Risale-i Nur, günümüz
Türkçesiyle basılmalı mı?" Bu tartışmanın uzun yıllardır devam ettiğini biliyoruz.
Necip Fazıl'ın 60'lı yıllarda, Risale-i Nur'un mesajını herkese ulaştırmak için, "Bırakın şu Risale-i Nur'u sadeleştireyim. Bediüzzaman, Sultanahmet'in mimarı gibi bir insan. Köprünün altında, dubada yaşayan ne anlar onu?" dediğini meraklısı bilir. Farklı yayınevlerince yapılmış sadeleştirme çalışmaları da piyasada mevcut. Geçen hafta yayımlanan yeni bir çalışma Risale-i Nur'un sadeleştirilmesi konusunu yeniden gündeme taşıdı.
ÖZGÜN ÜSLUP KORUNMAYA ÇALIŞILMIŞ
Ufuk Yayınları etiketiyle yayımlanan Lem'alar, yayınevinin külliyatı günümüz Türkçesiyle basma tasarısının ilk verimi. Bu çalışmayı daha önce yapılanlardan ayıran ise Risale-i Nur üslubuna mümkün olduğunca sadık kalınmaya çalışılması. Sadeleştirmede, Türkçe'nin zaman içinde geçirdiği değişim ile köklerinden uzak kalan
genç kuşakların anlamakta güçlük çektiği kelime ve tamlamalar sadeleştirilirken, 'metnin özgün sesi' korunmaya çalışılmış. Uzun cümleler, günümüz gramer kaidelerine göre, yapıya zarar vermeden bölünerek anlam açık ve anlaşılır hale getirilmiş.
Kitap, üç farklı kesimi
hedef alarak hazırlanmış: Özellikle televizyon ve internetle beslenen yeni nesiller, Türkçe dünya dili olma yolunda ilerlerken dilimizi yeni öğrenenler ve yurtdışında doğup büyüyen yeni kuşaklar... Ufuk Yayınları Editörü
Onur Atalay, özellikle yurtdışından gelen aleplerin, bu çalışmaya başlamalarında etkili olduğunu ifade ediyor.
Sadeleştirilmiş haliyle yayımlanan Lem'alar okurun ilgisini çekmiş. Bazı kitap
alışveriş sitelerinde kitabın tükendiği görülüyor. İnternette çeşitli mecralarda kitap hakkında yorumlarını paylaşan okurlar, eserin "özüne bağlı" kalındığı görüşünde. Risale-i Nur'un anahtar kavramlarının sadeleştirilmemiş olması ve bu şekilde anlam bütünlüğünün sağlanmaya çalışılması da okurun beğenisini kazanmış. Elbette çalışmayı eleştirenler de var. Atalay bu eleştirilere, "Çeşitli yayınevlerince yayımlanan Risale-i Nur baskıları piyasada mevcut. Bizim de amacımız bu sadeleştirme çalışması sayesinde insanları orijinal metne yönlendirmek." diye
cevap veriyor.
Onur Atalay, sözlerini şöyle tamamlıyor: "Çalışmayı eleştirenlerin, bunu Bediüzzaman'ı sevdikleri, Risale-i Nur'un orijinalliğine zarar gelmemesi için yaptıklarını biliyoruz. Biz de Bediüzzaman'ı ve Risale-i Nur'u daha çok insana ulaştırabilmek amacıyla böyle bir çalışma yaptık."
Risale-i Nur'un alternatifi değil
Yayınevinin editörü Onur Atalay, günümüz Türkçesiyle yayına hazırlanan çalışmanın kesinlikle Risale-i Nur'a alternatif olarak görülmemesi gerektiğini, hiçbir sadeleştirmenin asıl metnin yerini tutamayacağını, bu çalışmanın yalnızca özgün metne ulaştıracak bir vasıta olduğunu söylüyor. Sadeleştirilmiş metnin öncelikle Risale-i Nur'u hiç tanımamış okurları muhatap aldığını belirten Atalay, önümüzdeki günlerde Küçük Sözler'in, ardından da sırayla külliyattaki diğer eserlerin okura ulaşacağını müjdeliyor.
Kitaptan...
"İnsan, kuşatıcı mahiyeti itibarı ile çoğu varlıkla alâkadardır. Onun engin mahiyetine sınırsız bir sevme kabiliyeti yerleştirilmiştir. Bu yüzden insan bütün varlıklara karşı muhabbet besliyor. Şu koca dünyayı evi gibi seviyor. Ebedî cennete kendi bahçesi gibi muhabbet duyuyor. Halbuki sevdiği varlıklar durmaz, gider ve insan
ayrılıktan daima elem çeker. Onun bu sınırsız sevgisi, sonsuz bir manevî azaba sebep olur. O azabı çekmekteki kabahat ve kusur insana aittir. Çünkü kalbindeki sınırsız sevme kabiliyeti kendisine sonsuz, bâki güzelliğe sahip bir Zât'a yönelmesi için verilmiştir. İnsan o sevme kabiliyetini kötüye kullanıp, fâni varlıklara sarf ederek kusur işliyor, kusurunun cezasını da ayrılık azabıyla çekiyor." (Üçüncü Lem'a / Birinci Nükte'den)