Yeri geldiği zaman
babasını eleştirdiğini söyleyen Gün, rol alacağı filmlerin
senaryosunu önce babasına okutuyormuş. Objektif olamadığı için Gün'ü eleştirmeyen baba ise tecrübelerini oğluna aktarmak için birşey yapmıyormuş. Baba-oğlu bir araya getirdik, ortaya
tatlı bir sohbet çıktı.
Gün Koper, 25 yaşında
genç bir
oyuncu... Birkaç ay önce gösterime giren Aşk ve
Devrim filminin
devrimci öğrencisi.
Altın Koza Film Festivali'nde ilk filmiyle 'umut
vaat eden oyuncu'
ödülü alan Koper, önümüzdeki hafta ikinci filmi 'Bir Sis Böler Geceyi' ile yeniden
seyirci karşısına çıkacak. Ahmet Ümit'in romanından beyazperdeye uyarlanan filmde
Ali Sürmeli, Cem Davran gibi tecrübeli oyuncularla başrole soyunan Gün'ün ismi tiyatro dünyasında da kulaktan kulağa dolaşıyor.
İstanbul Büyükşehir
Tiyatroları'nın (İBŞT) Binali ile Temir oyununda payına düşen yükü başarıyla sırtlıyor ama onun üzerinde başka bir yük daha var. Çünkü o, Türk sinemasının usta oyuncularından
Macid Koper'in oğlu.
Macid Koper'i, 1987'de Ömer Kavur'un yönettiği Anayurt Oteli filminden tanıyoruz. Aynı yıl
Altın Portakal Film Festivali'nde
burun farkıyla birinciliği Mahsin Bey'e (Yön.:
Yavuz Turgul) kaptıran, sinema dünyamıza yeni bir
estetik bakış açısı kazandıran filmden... Platonik bir aşk sonucu iç dünyasında büyük çatışma yaşayan
otel kâtibi Zebercet'i başarıyla canlandıran Koper, bir anda dönemin en popüler oyuncusu olur. Beyazcamda boy göstermeye başlayan dizilerin yapımcıları, ilk onun kapısını çalar ama
yıldız oyuncu, hiçbir dizi ve reklam teklifini kabul etmez. Hatta İBŞT'de oyunlar sahneye koyduğu dönemde
sürpriz bir şekilde oyunculuğu bırakır. Koper'in yıllar sonra
itiraf ettiği gerekçe ise şu: "
Oyun yönetirken oyunculardan sınırlarını zorlamalarını isterdim. Sonra şunu düşündüm: 'Sen istiyorsun da kendin yapabilir misin?' Bu muhasebe beni yordu, yavaş yavaş oyunculuktan kaçtım. Yanlış yaparım diye korkup oyunculuğu bıraktım. Sahada olmadığım için unutuldum, zamanla teklifler gelmez oldu. Beni arayanlara '
Dizilerde yokum!' dediğim için adım 'aksi'ye çıkmış. Telefon edenleri azarlıyormuşum güya. Bize gelen teklifleri başkaları kabul etti, dizilerde başkaları oynadı. Ben 7 yıl hiçbir projede yer almadım." Zamanla tiyatronun yönetmen kadrosuna geçen Koper, Şehir Tiyatrosu'nda sadece tek oyununda (
Cumhuriyet Kızı-Mehmet Baydur) rol alarak emekliye ayrılır. Koper, hayatındaki bu boşluğu şimdi 'keşke'lerle dolduruyor. Bugünkü bakış açısı ise çok farklı. O gün reklam filmlerinde oynamayı rezalet olarak değerlendiren oyuncu, "Keşke kabul etseydim. Pişmanım...
Hayat için bazı şeylere
evet demek gerekiyormuş. Onu bilemedik. Kapitalizmin oyuncağı mı olmak gerekiyor? Belirli çizgilerle evet. Bu yaşımda bir evim bile yok.
Diziler sanat değilmiş, umurumda değil. Şimdi dizi mizi kabul ederim. Bu işi para için yaparım, oyunculuğumu da kullanırım." diyor.
Babası değil, hocası oyuncu yaptı!
Anayurt Oteli, Koper'in kariyerinin ve özel hayatının dönüm noktası. 43 yaşında baba olan Koper ile oğlunun hikâyesi bu dönemde başlıyor. Onların diyalogları klasik baba-oğul ilişkisinden çok farklı değil. İkili
arkadaş büyümüş ama Macid Koper, ailenin reisi olduğu için evde ağır bir duruşu var. Oğlunu dinliyor, fikir veriyor ama son
tercihlerini hep ona bırakıyor. Bugüne kadar Gün'ü hiçbir setine götürmeyen (oğlu istememiş-kendi de çaba sarf etmemiş) Koper, meslek seçimine karışmamış. Gün, oyuncu olmaya karar verdiği günü şu cümlelerle anlatıyor: "
Lise yıllarında iyi bir tiyatro hocamız vardı. Ondan bu hastalığı kaptım. Birçok oyunda rol aldım, annem-babam izlemeye geldi. O zamanlar
hobi olarak yaptığım için çok fazla şey konuşulmazdı. Sonra babama sordum, 'oyuncu olabilir miyim, olamaz mıyım? Olur, dedi.' Mimar Sinan'ın sınavına girdim, kazandım. Bana şu meslek iyi, şu kötü hiç demedi." Zor bir dönemde oyunculuk yapan baba, oğlu aynı sıkıntıları çeker diye endişelenmemiş mi hiç? Koper'e göre oyuncu ne tür acılar çekerse çeksin mutludur. Acılar içinde ölen oyuncular bile mutlu ölmüştür. Onun için oğlu mutlu olacaksa, sıkıntı çekmesi normal!
Oğlumu
eleştirirken objektif olamıyorum
İki oyuncu için söz konusu eleştiri olunca akan sular duruyor. Macid Koper, bu konuda oldukça tutucu. Oğlunun oyunculuğu hakkında konuşmuyor: "Eleştirilerimde oğlum olduğu için objektif olamayacağımı düşünüyorum. Onun için çok az yorum yaparım. Tiyatrodan birçok kişi 'Gün, müthiş' diyor. Ben susuyorum. Ona oyuncu koçluğu yapamam, tecrübelerimi aktaramam. Bu iş bu şekilde öğrenilmez." Gün ise bu durumdan şikâyetçi. "Babamın ağzından cımbızla laf alıyorum.
Yorum yapması için her yolu deniyorum, olmuyor. Ama artık gözünden anlıyorum." diyor. Peki baba Aşk ve Devrim'de oğlunu nasıl bulmuş? Filmi farklı sinemada izlemeyi tercih eden baba konuşuyor: "Bende saklı kalacağı halde kötü olmasından korkarak izledim. Gün'ü iyi buldum ama filmi eleştirdim. Benim okuduğum senaryo daha iyiydi. Kurgusuyla çok oynanmış, filmin yararına olmamış. Gün, filmlerini kabul etmeden önce bana okutur. Öyle kabul eder." Macid Koper, oyunculukta olduğu kadar senaristlikte de başarılı. Akrebin Yolculuğu, Kiraz Çiçek Açıyor, Karşılaşma, Sen de Gitme Triandafilis perdeye aktarılan senaryolarından yalnızca birkaçı. Sektörden uzak yaşadığı için bugünlerde kendisine senaryo teklifi gelmiyormuş. Gün ise yazma yeteneği olmadığı için eline
kalem almıyor.
Oğlum
Galatasaraylı, ben Fenerli!
Macid Koper ile Gün Koper'in arasını ne bozar? Soru, baba-oğlu güldürüyor. Akla ilk gelen şey
futbol. Çünkü Macid Koper
Fenerbahçe taraftarı, Gün ise Galatasaraylı. Bugüne kadar beraber hiç maça gitmeyen ikili, bu konuda birbirleriyle arada didişiyor. Ama öyle koyu taraftar değiller. Baba maçları takip ediyor, oğlu ise arada sırada
spor gazetesini eline alıyor. Baba, "Dedesi, beni sinir etmek için Gün'ü Galatasaray taraftarı yaptı. Neyse ki şimdiye kadar çok sorun yaşamadık. Benim aram futbolla daha iyi. Eskiden Kasımpaşa'da çok top oynadım." diyor. En büyük hobileri birbirine kitap
tavsiye etmek olan ikili, son dönemlerde Gün'ün provaları nedeniyle çok fazla beraber
vakit geçiremiyor. Macid Koper de yeni bir diziye başladığı için paylaşımlar genellikle
telefonla oluyor. Gün, babasını kimi zaman eleştirdiğini söylüyor: "Dizide izledikten sonra arıyorum, "Baba, böyle olmuş. Bir sıkıntı mı var? Niye böyle yaptın?' diyorum. Çekinmiyorum yani. Oyunculuğa varoluşsal olarak baktığımızda ortak bir paydada buluşuyoruz."
Babamı sevmeyenler, beni de sevmiyor
Gün, Macid Koper'in oğlu olmanın zorluklarından bahsediyor: "İlk bakışta pozitif yanı var ama sıkıntıları da fazla. 2008'de İBŞT'de çalışmaya başladığımda babamı herkes tanıdığı için sosyal bir öncelik tanıdılar. Ama babamı sevmeyenler, beni de sevmiyor. Tavır alıyor. 'Sen Macid'in oğlu musun, oyna da görelim' diyorlar. Bir göstermen gereken yerde iki göstermen gerekiyor. Ortalama bir şey yapma şansın yok. Kötü olunca anne-babana laf geliyor." Baba burada devreye giriyor: "Bundan kurtul. Boş ver bizi, kendi işine bak. Boynuz kulağı geçecek, tabii kırılmazsa!"
Sinemamızda son dönemde çok iyi oyuncuların yetiştiğini söyleyen Koper, izleyici profilinde büyük bir değişim olduğunu düşünüyor: "Son 10 yılda yönetmende, oyuncuda televizyon estetiği diye bir şey oluştu. Filmler, tiyatrolar buna göre yapılıyor. Bence Türkiye'de sinema izleyicisi kalmadı. Hepsi televizyon izleyicisi." Usta oyuncu, son dönem filmlerini yorumluyor: "Senaryosu çok kötü filmlerin ödül almasına şaşıyorum. Bazı filmler iş yapsın diye senaryosunda ve oyunculuğunda her türlü alçaklık yapılıyor. Seyirci, bu kadarına müstahak değil."
Askerler çocuk oyununu bastı
Macid Koper, 12
Eylül mağdurlarından biri. 1402
sıkıyönetim kanunuyla Şehir Tiyatrosu'ndan atılan oyuncu, ilginç bir anısını paylaşıyor: "Dostlar Tiyatrosu'nda Nâzım Hikmet'in 'Asıl Olan Hayattır' oyununu sahneye koydum.
Fransız Kültür Merkezi'nde provadayız, 'oyunu oynamayın' diye bir telefon geldi. Avukatlara şikâyete gittik. Onlar da sinmişler, 'oynamayın' diyor. İstanbul sıkıyönetim komutanının Naci Şekerefeli olduğunu öğrendim. Askerlikten bölük komutanımdı. Gittim, kapısını çaldım. Beni kapıda karşıladı ama Nâzım olduğu için izin vermedi. Oyunu sahneledik. Askerler gösteri sırasında salonu bastı.
Çocuklar şaşırdı kaldı. Komutanın canı sıkılmış, gidin bakın neler oynanıyor, diye emirler vermiş. Onlarda soruyor: "Niye oynuyorsunuz?" Oynatmadılar, sonrasında İBŞT'de sahneye koydum. Darbe döneminde ciddi baskılara maruz kaldık. Bu da tiyatromuza zararlar verdi."