Ücret karşılığı
işçi çalıştırmanın ya da işçi olarak çalışmanın meşrûluğu
Kitap, Sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Kur'an-ı Kerim ve Sünnet-i Sahiha'da, bazen
İslam'dan önceki semavî dinlerin
ücretle çalışma ve çalıştırma uygulamalarından misaller verilerek bazen de doğrudan hükümler serdedilerek bu husus üzerinde durulmuştur.
Kur'ân-ı Kerim'de, Hazreti Musa'nın, kendisine
peygamberlik verilmeden önce Mısır'dan ayrılarak Medyen yöresine gittiği, orada davarlarını sulamaya çalışan iki kız kardeş gördüğü, onlara
yardım ettiği ve kızlardan birinin "Babacığım! Bunu işçi olarak tut! Zira senin çalıştıracağın en iyi adam, böyle kuvvetli ve güvenli biri olmalıdır." (Kasas, 28/27) diyerek babasından Musa Aleyhisselam'ı işçi olarak almasını istediği hikâye edilir. Bunun üzerine, Hazreti Musa, bu iki kardeşin babaları olan -muhtemelen- Hazreti Şuayb'ın (aleyhisselam) yanında on sene çalışır; aslında bu kutlu peygamber, o ailenin koyunlarını güderken aynı zamanda bir nebinin rahle-i tedrisinde nübüvvet mesleğinin sırlarını da öğrenir. Diğer taraftan, Musa Aleyhisselam'ın işe alınmasını isteyen ve daha sonra da bu nebiye eş olmakla şereflenen ferasetli kızcağızın vurguda bulunduğu iki vasıf bir işçide aranan şartlar adına çok önemli olsa gerektir: Bunların birincisi, o işi yapabilecek güç ve kuvvet; diğeri de, güvenilir ve emin bir insan olmaktır. İslam âlimleri, bu ve benzeri
ayetleri, bir insanın, diğer bir insan tarafından ücret karşılığında çalıştırılmasının meşrû olduğunu gösteren misaller olarak zikredegelmişlerdir.
Başka bir ayet-i kerimede ise Cenâb-ı Hak, bütün kullarını hem bu dünya hem de
ahiret için çalışmaya davet etmekte ve "İnsan,
emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez." (Necm, 53/39) diyerek, insanın ancak çalıştığının karşılığını alacağını anlatmaktadır.
İşçinin Emeği Kutsaldır
Öte yandan, İslam'da Yüce Yaratıcı'ya karşı vazifelerini de yerine getiren bir insanın çalışması
ibadet kabul edilmiştir. Dolayısıyla, işçinin emeği kutsaldır, değerlidir. Nitekim Peygamber
Efendimiz, "Hiç kimse kendi elinin emeğinden daha
temiz bir
kazanç elde edemez." buyurmuş ve bu konuda
Allah'ın elçisi olmasına rağmen kendi alın teriyle geçimini sağlayan Hazreti Davud'u hüsn-ü misal göstermiştir. (İbn Mâce, Ticârât, 1) Dahası, Resûl-i Ekrem Efendimiz, çocuklarının rızkını sağlamak veya anne ve babasının ihtiyaçlarını karşılamak ya da kendi ekmeğini kazanmak için evinden çıkan bir insanın evine döneceği ana kadar Allah yolunda olduğunu söylemiştir. Ayrıca kimseye muhtaç olmamak ve anne-babasını, çoluk-çocuğunu da başkalarına el açtırmamak için işe giden bir insanın her adımda ibadet sevabı alacağını müjdelemiştir.
Bir gün, Allah Resûlü,
sahabe efendilerimizden Hazreti Muaz ile musafaha edince buyurur ki: "Muaz, ellerin nasırlaşmış!" O
cevap verir: "Evet, ya Resûlallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum." Fahr-i Kâinat Efendimiz, -edep ve haysiyetiyle çalışan bütün işçilerin alnını öpercesine- Hazreti Muaz'ı öpüp buyurur ki: "Bu eli Cehennem yakmaz."
Bir başka gün de,
Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Medine'de ashabı ile birlikte otururken
genç yaşta dilenen bir fakir çıkagelir.
Fakir, kendisinin ve ailesinin aç olduğunu söyler ve yardım ister. Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) tarafından genç adamın evine gönderilen Hazreti Ali, adamın evinde çocuklar üzerine örtülmüş bir kilim ve bir tencereden başka bir şey olmadığını görür. Bunun üzerine, Resûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hazreti Ali'ye, o kilim ve tencereyi pazarda satarak parasıyla ip almasını emreder. Hazreti Ali, söyleneni yapar. Peygamber Efendimiz, ipi fakir adama uzatarak, "Bunu al, dağlara git, odun toplayıp satarak para kazanmaya çalış. Kırk gün evine hiç uğrama. Bu süre zarfında evin bütün ihtiyaçlarını biz göreceğiz!" buyurur. Adam kırk gün sonra kazandığı paralarla Resûlullah'ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) huzuruna gelir. Allah Resûlü, ona Medine'de bir ticârethâne açtırır ve adam böylece geçimini sağlamaya başlar. Bu hadise üzerine Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: "... Sizden birinizin urganını omzuna alarak dağdan odun toplaması, sonra da onu sırtlanarak pazara götürüp satmak suretiyle geçinmesi, herhangi bir kimseye gidip de ondan bir şey istemesinden daha hayırlıdır." (Buhârî, Buyû, 15)
Ayrıca, Allah Resûlü, işçilerin haklarının korunması, ücretlerinin eksiksiz ve zamanında verilmesi, onlara güzel davranılması hususlarında da pek çok tavsiyede bulunmuştur. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir keresinde, "Allah Teâlâ, çalıştırdığı işçiden azami verim aldığı halde, onun ücretini tam ödemeyenin öteki hayatta hasmı olacaktır!" buyurmuş (Buhârî, İcâre, 10); bir kudsî hadiste de şu İlahi tehdidi seslendirmiştir: "Üç kimse,
kıyamet gününde beni karşısında bulacaktır: Benim adımı kullanarak haksızlık eden; hür bir insanı satıp parasını yiyen; bir işçiyi çalıştırıp da ona ücretini vermeyen!" (Buhârî, İcâre, 12, 15)
1- İslam'da Yüce Yaratıcı'ya karşı vazifelerini de yerine getiren bir insanın çalışması ibadet kabul edilmiştir. Dolayısıyla, işçinin emeği kutsaldır, değerlidir.
2- Resûl-i Ekrem Efendimiz, çocuklarının rızkını sağlamak için evinden çıkan bir insanın evine döneceği ana kadar Allah yolunda olduğunu söylemiştir.
3- Efendimiz, işçilerin haklarının korunması, ücretlerinin hakkıyla verilmesi, onlara güzel davranılması hususlarında da pek çok tavsiyede bulunmuştur.