Sosyal Tekamül ve Gönüllüler Hareketi
Tekamül, “kemal” kökünden gelen bir kelime olup, ‘olgunlaşma, mükemmelleşme' manalarına gelir. “Sosyal tekamül” kavramı, ondokuzuncu asrın biyolojik tekamül nazariyelerinden alınmışsa da, sosyolojideki manası, cemiyetin bir uzuv gibi olgunlaşması değildir. Sosyolojik izahlara göre sosyal tekamül, cemiyet hayatını meydana getiren fertlerin, kainatta insanın üstünlüğünü bariz ortaya koyan bir seviyeye gelmeleridir.
İnsan, ‘egoist' bir karakterde olduğu için, üstünlüğünü ortaya koyabilmesi zor olabilir. Ancak, insanı, diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerinden birisi, tabiatındaki egoizmin yanında, diğergamlığın da bulunmasıdır. Bir zıtlıklar meşheri olan insanın potansiyel kabiliyetlerinden bazılarını
baskı altına alırken, bazılarının da gelişip neşv-ü nema bulmasına imkan verecek bir iradesi vardır.
İstihsalin çoğalıp, rekabetin arttığı, refahın cazibesiyle manevi hazların gölgelendiği günümüz dünyasında, şahsın, iradesini kullanıp kemale erebilmesi çok zordur. Adalet mekanizmasının da, zihinlerde tam olarak ne kadar adil olup olamadığına dair soru işaretlerini ortaya çıkardığını nazara alırsak, cemiyetin en mükemmel seviyeye ulaşması olarak
tarif edebileceğimiz, “fert ve cemiyetin menfaatlerinin zıt olmayacağı” inancının kalplerle yerleşebilmesinin zorluğu da ayrıca ortadadır.
Bu şartlarda, toplumumuzun, maddi hedefleriyle paralel bir biçimde, manevi olarak da ilerleyip, “hakiki tekamüle” ulaşması nasıl mümkün olacaktır?
HAKİKİ TEKAMÜLÜMÜZDE HAREKETİN ROLÜ
Tekkeler, geçmişte, insanlığın manevi terakkisi adına çok önemli bir misyon eda etmişlerdir. Günümüzde ise, insanımız tekkenin bu diriltici ikliminden mahrumdur. Aile ve toplumda da manevi tekamül adına gerekli eğitimi alamayan bir
genç, “yoz” bir şekilde cemiyete dahil olmaktadır. Böyle fertlerden müteşekkil bir toplumda ise, rekabetin, acımasızlığın, anlamsız
kavga ve çekişmelerin olması son derece doğaldır.
Kainat boşluk kabul etmez. Aynen insan fıtratının boşluk kabul etmediği gibi. İşte tam neslin boşlukta kaldığı bu talihsiz noktada, “
gönüllüler hareketi” devreye girmiş ve kendisine gönül verenlerin manevi anlamda terakkisine, alayı illiyyin-i insaniyetin basamaklarında seyeran etmesine önemli bir vesilelik yapmıştır.
Hasbilik, diğergamlık, paylaşma ve yardımlaşma, yaşatmak için yaşama, yaşatmak için maddi-manevi füyuzat hislerinden vazgeçme, hareketin fikir mimarı sayın Gülen'in en çok kullandığı kelimeler cümlesindendir.
İslam'ın güzelliklerini insanlara anlatıp, onlarla paylaşmak manasına gelen “tebliğ” anlayışını kendine şiar edinen hareket, toplumla alabildiğine içli-dışlı olabilmesi sayesinde, mayasındaki mevcut güzellikleri diyaloğa geçtiği herkesle paylaşmıştır. Böylece, hakiki terakkinin, cemiyetin sadece müesseselerinin dış görünüşünde olmadığını, ancak maddi unsurlarla manevi unsurların el ele verebilmesiyle mümkün olabileceğini hakkal yakin göstermiştir.
Hareketin, gönül verenlerinin sayısının her geçen gün artmasının sırrı da burada yatmaktadır. Fıtraten manevi terakkiye ihtiyaç duyan, maddenin kesif atmosferinde boğulup, piyasanın acımasız çarkları arasında sıkışıp kalan günümüz insanı, kendisinden mutlaka bir şeyler bulduğu harekete, ya fikren, ya bedenen, ya zikren, bir şekilde dahil olmaktadırlar.
Anadolu'da İslam'ın yayılıp, Osmanlının genişlemesine vesile olan, top,
tüfek, askeri güç değil, Orta Asya'dan göçüp gelen Kolonizatör Türk Dervişleri olmuştur. Günümüz Türkiye'sinin toplumsal tekamül vesilesiyle, dünyadaki yıldızının parlamasında, gönülüler hareketinin rolü, geleceğin tarihcileri tarafından kaleme alınacaktır.
Taha ÜNAL
Din sosyolojisi uzmanı
[email protected]