İnsanların bu harekete gönül vermesinin sırrı

Din Sosyolojisi Uzmanı Taha Ünal, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin insana bakışını işte böyle analiz etti..

İnsanların bu harekete gönül vermesinin sırrı

Gönüllere nasıl girdiler? Türkiye'nin son 30 yılına damgasını vurup, günümüzde de farklı platformlarda sürekli gündeme gelen hareketi, şüphesiz gönüllüler hareketi. Hareketin en mümeyyiz vasıflarında birisi, halk tabanında gördüğü ilgi ve alakanın her geçen gün artarak devam etmesi. İşin ilginç yanı ise, aynı dünya görüşünü paylaşmayan insanların bile bu harekete bir şekilde ister fikir planında, ister bilfiil destekde bulunabilmeleri. Peki ama neden? Bu hareket neden halk nezdinde bu kadar itibar görebilmektedir? Aynı dünya görüşünde olmayan insanlar bile harekete neden sıcak bakıp destek olmaktadırlar? Bu sorunun cevabı sayın Gülen'in insana bakışında yatmakta. Bu mevzu başlı başına bir tez konusu olsa da onu başka sefere bırakıp burada kısaca sayın Gülen'in insana bakışını ele almak istiyorum. FETHULLAH GÜLEN'İN İNSANA BAKIŞI Gülen her şeyden önce insanın, “Allah'ın halifesi ve O'nun matmah-ı nazarı olduğunu, Allah'ın kainatı insana göre düzenlediğini,bu yüzden medeniyetlerin insan için olması ve her medeniyette insanın mutluluğunun hedef alınması gerektiğini”(Çekirdekten Çınara,27) söylemektedir. Aynı eserde insanın “maddi şeylerden ziyade ruhi şeylerden etkilendiğini” söyleyen Gülen, bu yaklaşımıyla değişen dünyada insanlığın hiç değişmeyen ihtiyaçlarına vurgu yapmış olmakta. İnsana bakışını bu merkeze oturtan Gülen, yaratılan her insanın potansiyel olarak insan olduğunu, realite planında insanlığın ise kulun iradesine bırakıldığını söylemektedir. “Terbiyeye en müsait varlığın insan” olduğunu belirten Gülen, “ilimlerin asıl hedefinin de insanın kendisini bilmesi” olduğunu dile getirmektedir. İnsana bir şekilde ulaşıp onu layık olduğu eşref-i mahlukluğa çıkarma adına “her kapalı ve kilitli insanı bir şekilde açmanın mümkün olduğunu” savunan Gülen, “Peygamberlerin Allah ile insanın buluşmasını sağlamak için” geldiğini söyleyerek, fikirlerine saygı duyup inanan gönüllülere, kısaca yukarıda ele aldığımız şekilde baktığı insana, hizmet etmelerini tavsiye etmiş, hizmet ederken de dünya görüşü, ırkı, cinsiyeti, milleti ne olursa olsun önemli olanın “insan” ortak paydasında buluşulabilmesinin olduğunu özellikle salık vermiştir. İCRAATA GEÇİRİLEN DÜŞÜNCELER Allah, yarattığı ilk insanı peygamber olarak yaratmış ve ondan sonra da yeryüzünü peygambersiz bırakmamış. Gelen her peygamber de sırat-ı müstekım'den sapan insanları tekrar doğru yola sokmak için gayret göstermişler. Tarih boyunca gelen Dinlerin isimleri ve bazı uygulamaları farklılık gösterse de özü itibariyle her din İslamiyettir. Her dinin özünde tek bir Allah'a iman edip, O'na kulluk etmek, böylece insanın özünü bulabilmesi anlayışı var. Ancak geçtiğimiz üç asırda İslam gerek müntesipleri gerekse de düşmanları tarafından çok gadre uğramış. Yaşadığı günün şartlarını iyi okuyamayıp geri kalan müslümanlar geri kalmışlıklarının sebebi olarak da İslam'ı görme yanlışlığına düşmüşler. Oysa din sonsuzluktan gelen mefahirimiz. Maddi olan her şey eskiyip solar ancak zaman geçtikçe solup matlaşmayan tek değerimizdir islam. İşte, dinin özündeki bu anlayışı öne çıkarıp, insanı da kainat'ın merkezine oturtan sayın Gülen, kurtuluşu, Dünya ve Ahiret'in imarını, İslam'a ve onun değerlerine sıkıca yapışmakta görmüş ve bu sancıyla adına “hizmet” denilen bir strateji geliştirmiştir. O'na göre günümüzde bir müslümana düşen en önemli vazife peygamberlerin de geliş gayesi olan “tebliğ”dir. Bu tebliğ de insana hak ettiği değeri vererek yapılmalıdır. Tebliği yaparken bile karşıdakini ikna etme niyetiyle değil, gerçekten, samimi olarak, yardımcı olma niyetiyle yaklaşılması gerektiğini düşünen Gülen, tebliğde en önemli faktörün samimiyet olduğunu söylemiştir. Bu anlayışla insanlık ortak paydasında buluşmak için, insanın doğumunda, ölümünde, hastalığında, garipliğinde, kimsesizliğinde her türlü insani durumda yanında olunması gerektiğini söylemekle kalmamış, bunları bil fiil uygulamıştır. Hereketin en önemli düsturlarından birisi, insana gösterilmesi gereken, “vefa” dır. İşte, gerek dünyada gerekse Türkiye'de dünya görüşü farklı bile olsa her kesimden insanın bu harekete gönül vermesinin sırrı burada yatmakta. İnsanlık, bu harekette kendini bulmakta, değer veriliyor olmanın hazzını yaşamakta. Yalnızlığı samimi dostlarla giderebilmekte. Düştüğünde arkasında birilerinin olması güveniyle yaşamakta… BU ÖZELLİĞİ KAYBETMEMEK Evet, merkezine insanı ve ona vefayı alan gönüllüler hareketi bu günlere “insana değer verme” anlayışıyla gelebilmiştir. Ancak, profosyonelleşmenin ön plana çıkıp, kurumsallaşmanın arttığı, teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği günümüz dünyası, hareketin “insana değer verme” anlayışını devam ettirebilmesini zorlaştırmaktadır. Gerek Türkiye gerekse de Dünya halkları tarafından sığınılacak son liman olarak görülen Gönüllüler Hareketinin asli değeri olan “insana değer ve vefa” hassasiyetini kaybetmemesini niyaz ediyorum. Taha ÜNAL - SAMANYOLUHABER.COM Din Sosyoloğu [email protected]
<< Önceki Haber İnsanların bu harekete gönül vermesinin sırrı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER