'Işığın Ressamı: Nazmi
Ziya Güran' başlıklı sergi 18 Şubat'ta açılacak ve 17 Nisan'a dek görülebilecek. 60 eserin yer alacağı serginin açılışını
Kültür ve
Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay yapacak. Güran, perspektif ve biçim arayışlarının yanı sıra ışık ve renkle değişik denemeler yapmasıyla tanınıyor.
Türkiye'nin ilk empresyonist ressamlarından Nazmi Ziya Güran'ın (1881-1937) eserleriyle epeydir -hele böyle toplu bir şekilde- karşılaşmamıştık. Nurullah Berk'in 1974'te kaleme aldığı bir yazıda ondan, 'Empresyonizmin Türkiye'deki tek temsilcisidir' diye bahsetmesi boşuna değil. Çünkü Güran'ın bütün yaşamı boyunca yılmadan resimlediği Boğaz ve
Haliç manzaralarındaki resimsel üslup, kuşağı içinde belki de
Fransız izlenimcilerinin üslubuna en yakın olanı. Aynı konuyu günün değişen ışık ortamlarında tuvale aktarmayı bir alışkanlık haline getiren Güran, perspektif ve biçim arayışlarının yanı sıra ışık ve renkle değişik denemeler yapmasıyla tanınıyor.
Işık ve neşeden parlayan eserlerinde en çok güneşin bin bir pırıltısından etkilenen ve tabiatın ona sunduklarını bir
nimet olarak benimseyen Güran'ın fırça darbelerinde daima bir huzur ve mutluluk duygusu dikkat çekiyor. 1914 kuşağı ressamlarından olan Güran; Aksaray'da Horhor Mahallesi'ndeki
baba evinde, Çamlıca'da, Süleymaniye'de ya da Fındıklı'daki geniş camlı atölyesinde, Boğaziçi'nde, Haliç'te, Üsküdar'da,
deniz kıyılarında, kentin tepelerinde,
sokaklarında, kırlarında, işgal yıllarında ya da
Cumhuriyet coşkusunun en yoğun olduğu dönemde her şeyiyle
İstanbul'un bir parçası, gözlemcisi, tanığı ve ressamı olarak dikkat çekiyor. Fırçasını İstanbul'un bahçe ve parklarında, ağaçlarında, bostanlarında, kırlarında, sokak ve mahallelerinde, köşk ve konaklarında, sahil ve rıhtımlarında dolaştırırken; kentin denizini, teknelerini, cami ve kiliselerini, türbelerini, kahvelerini, çeşmelerini de unutmuyor.
18 Şubat'ta açılacak 'Işığın Ressamı: Nazmi Ziya Güran' isimli sergide çeşitli koleksiyonerler yanı sıra İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nden gelen eserler bulunuyor. Ve onlar ressamın yaklaşımını genel hatlarıyla fazlasıyla sunuyor.
Sonunda muradına erdi
Nazmi Ziya Güran, babasının
ölümü üzerine 1902'de
Sanayi-i Nefise Mektebi'ne kaydolur. Eğitim kurallarına uymadığı için hocası Valeri tarafında şikâyet edilen ve 1907'de resimleri Osman
Hamdi Bey tarafından beğenilmeyerek mezuniyeti bir yıl geciktiren Güran, Paris'e gider. Burada kısa bir süre Académie Julian'da Marcel Bachet ve Royer'in atölyesinde çalıştıktan sonra, Ecole Nationale Supérieure'da eğitimini sürdürür. Hoca Ali Rıza'nın kimseden etkilenmemesi yönündeki öğüdüne hayatı boyunca sadık kalan Nazmi Ziya, yurda döndükten sonra Sanayi-i Nefise Mektebi'ne müdür olur. 1937'de, kişisel sergilerin son derece sınırlı olduğu bir dönemde, Akademi'de kapsamlı bir sergi düzenler. 300'e yakın resmin bulunduğu sergi, onun 35 yıllık sanat hayatını ortaya koyar. Ama ne yazık ki bu heyecan ve yorgunlukla, sergi açıldıktan kısa bir süre sonra
kalp krizi sonucu
vefat eder.