Fakat bunu derken ye'se düşmemeye de dikkat etmeliyiz. "
Yağmur"
şairinin dediği gibi biz de,
"Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun
küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım"
diyerek O'na karşı aşk u alakamızı seslendirebiliriz. Ne var ki, zihnimizin bir köşesinde de sürekli "Olduğuma da çok
şükür. Ya seni tanımasaydım, ya Senin nurundan mahrum kalsaydım." mülahazasını canlı tutmalıyız.
Hani Hazreti Ömer, Yemâme Savaşı'nda kardeşi Zeyd bin Hattâb'ın şehid olduğu haberi karşısında, çok hayıflanmış; "Sabâ yeli estikçe Zeyd'in kokusunu alıyorum." diyerek hüzünlenip ağlarmış. Bir gün şair Mütemmim bin Nüveyre onu ziyarete gelmiş. Mütemmim'in kardeşi Mâlik de Yemâme Savaşı'nda yer almış ama mürtedlerin safındayken ölmüş. Hazreti Ömer'in hüznünü gören Mütemmim, "Ey Ömer, Yemâme'de senin kardeşin şehid olup Cennet'e giderken benim kardeşim mürted olarak Cehennem'e girdi. Eğer benim kardeşim de senin kardeşinin gittiği yere gitseydi, ben ona hiç üzülmez ve hiç hiçbir zaman ağlamazdım" demiş. Malumdur ki, Hazreti Ömer'in hüznü bunları bilmediği için değildi, ama kader-i ilahîye razı olmakla beraber sevdiklerinden ayrılanın kalbinin hüzünlenmesi, gözünün yaşarması da insanın tabiatının icabıydı.
Evet, olduğumuza da hamd olsun; ya sokaklara korku salan serâzât, çakırkeyf insanlar gibi olsaydık; ya talihsizler safında yer alsaydık.. bu hâlimize de hamd olsun, demeli. Mükemmeliyet ve tamamiyetin peşinde olurken diğer taraftan da meseleye böyle bir hamd u senâ mülahazasıyla yaklaşmalı ve katiyen ye'se düşmemeli. Tamamiyeti
arama ve işin ciddiyetini görme insanı ümitsizliğe değil daha fazla gayret göstermeye sevk etmeli..
İş Çok Ciddi
Bildiğiniz gibi, hayatını
ibadetle geçiren Esved b. Yezîd en-Nehâî
vefat ederken çok korkuyor ve çok ağlıyor. Gelip diyorlar ki; "Nedir bu hıçkırıklar, günahlarından mı yoksa ölmekten mi korkuyorsun?" Bunun üzerine o büyük Hak dostu, "İnne'l-emra ciddün -
Hayır hayır, iş çok ciddi; ben günahlarımdan ya da ölümden değil,
küfür üzere ölmekten korkuyorum." diyor. Vefat ettikten sonra rüyada görüyorlar; "Orada ne muamele gördün, nasıl karşılandın?" diye soruyorlar; "Vallahi, peygamberlerle aramda dört
parmak bir mesafe kalmış gibi muamele ettiler." cevabını veriyor. Esved b. Yezid, Alkame, İbrahim Nehaî.. gibi insanlar rıza-yı ilahiye
muhalif bir davranışta bulunma korkusuyla yaşamış, hayatlarını havf ufkunda sürdürmüş; hayır adına yapıp ettiklerine ve ibadet u taatlerine hiç bel bağlamamış, imanlı olarak ölememe endişesini hep taşımışlardır ama bütün bunlara rağmen ümitsizliğe de katiyen düşmemiş, rahmet-i ilahiyenin onların imdadına da yetişeceği recasını gönüllerinde hep canlı tutmuşlardır.
Allah dostlarının hiçbirisi ye'se düşmemiştir; çünkü Hazreti Üstad'ın ifadesiyle; Yeis, mâni-i herkemâldir.. Ümitsizlik hastalığına yakalananların kemale ve tamamiyete yürümeleri mümkün değildir. İnsanın kendisini yetersiz, eksik ve nâkıs görmesi onu ümitsizliğe değil, bilakis eksiklerini tamamlamak için daha ciddi bir cehd u gayrete sevk etmelidir. M. Akif'in meşhur şiiri bu hususta ne
tatlı ve yürekten bir çağrıdır:
"Ey dipdiri meyyit, "İki el bir baş içindir."
Davransana... Eller de senin, baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin.
Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz?
Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz?
...
Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun.
Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me'yûs olan, rûhunu, vicdânını bağlar.
...
Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar...
Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var.
Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır!
Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır!
'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!' deme, yılma.
Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma."
Biliyor musunuz, korkudan yüreğimin ağzıma geldiği anlar çok olmuştur!.. "Acaba ölünce bir çukura mı yuvarlanırım, ne olur benim hâlim?" şeklindeki endişeler zihnimi, hayalimi sarınca saatlerce kıvrandığım, uyuyamadığım geceler vardır. Ama eksiklerime, daha iyi bir kul olma adına fevt ettiğim fırsatlara rağmen, ben hiçbir zaman ye'se, ümitsizliğe düşmedim. Rüyalarda insanlar harikuladeden uçar ya bazen; koşuyorsunuzdur doludizgin, beklemediğiniz anda bir
uçurum geliverir önünüze. Aslında o uçuruma yuvarlanmanız muhtemeldir; fakat rüyadaki o fevkalâde uçma kabiliyetinizle aşar geçersiniz bütün uçurumları. İşte, ümitsizliğe düşebileceğim anlar olmuştur, korkunç bir dağ gibi ufkumun önüne geçen ve onu karartan hadiseler yaşamışımdır ama Allah'ın rahmeti rüyadaki uçma kabiliyeti gibi imdadıma yetişmiştir her defasında. Rahmet-i ilahiye iki kanat haline gelmiş, en çaresiz anlarımda bile rahmetin enginliğine bağlılık bir kurtuluş kaynağı olmuştur.
Hâsılı, kemale ve tamamiyete tâlib olma kadar ye'se düşmeme de çok önemlidir. "Tam olamadım" deyip sa'ye sarılma bir fazilet olsa da, "olamadım" duygusundan dolayı "olma" düşüncesinden bütün bütün vazgeçme de bir aldanmışlıktır.
1- İnsan, kendi nefsine "Ey eksik, pürkusur, zavallı nefsim, bir türlü olgunlaşamıyor, kemali yakalayamıyorsun" diyebilir. Fakat bunu derken ümitsizliğe düşmemeye de dikkat etmelidir.
2- Bir müminin, kendisini yetersiz, eksik ve nakıs görmesinin onu ümitsizliğe sevk etmesi bir yana, tam tersine, eksiklerini tamamlamak için daha ciddi bir gayret içine yönlendirmesi gerekir.
3- "Tam olamadım" deyip gayret ve çalışmaya sarılma bir fazilet olsa da, "olamadım" duygusundan dolayı "olma" düşüncesinden bütün bütün vazgeçme de apaçık bir aldanmışlıktır.