Hem o hem öbürü. 400. yıl olduğu için bize sergiler geliyor.
İstanbul Modern'e, Pera'ya,
Sabancı'ya... Bizden de
Hollanda'ya gidecek tiyatrolar, konserler,
gösteriler, çağdaş sanat sergileri var. Çünkü Hollanda'da hatırı sayılır bir Türk nüfusu yaşıyor. Hem
Türkiye hem Hollanda vatandaşı; ikinci, üçüncü nesil... O nüfus Hollanda için önemli. O yüzden Hollanda'da oradaki Türklerin varlığına odaklı bir sürü faaliyet planlanıyor. İki
ülkenin dışişleri bakanlıklarında birer
hazırlık komitesi var; bu işlerin takibi için...
Siz, 2 yıl önce serginin hazırlıklarına başladığınızda 400. yılı göz önünde bulundurmuş muydunuz?
400. yıldan haberimiz vardı. Kutlama yılları böyle büyük sergiler için iyi birer fırsat. Çünkü devlet de işin içinde ve bu durum eserlerin alınacağı yerler için kolaylık sağlıyor. Normal bir zamanda daha
küçük düşünülürken 400. yıl kutlanıyor dediğimizde, ona göre hareket ediliyor. Çünkü düşünün, Hollanda gibi küçük ve istilalardan yeni kurtulmuş bir ülke, 400 yıl önce güçlü bir imparatorlukla ilişki kurmuş. Bu durum onlar için gurur kaynağı. Ayrıca siyasi ilişkilerle birlikte iki ülkenin
sanatçıları, gezginleri ve tüccarları arasında geliş gidişler başlıyor. Birtakım ürünler gelip gidiyor, o ürünlerle birlikte bir
Osmanlı modası yaşanıyor. Bu modanın rüzgârını Rembrandt ve Vermeer'in resimlerinde de görüyoruz. İki taraf için de su yüzüne çıkmamış, diplerde kalan kültür kökleri söz konusu.
Serginin; su yüzüne çıkmamış, diplerde kalmış bu kökleri yüzeye çıkarma gibi bir iddiası da var; değil mi?
Tabii ki... Galeriyle müzenin farkı burada ortaya çıkıyor. Bir müze, hele hele üniversiteyle ilişkisi olan bir müze, bir sergiyi kurgularken eserlerin oluşum sürecini ve geri plan bilgilerini sunmak durumunda. Biz de sergiyi bir dizi konferans ve sempozyumla destekliyoruz. Bir de serginin ismi, 'Rembrandt ve Çağdaşları: Hollanda
Sanatının Altın Çağı'... Neden? Çünkü Avrupa'nın her tarafında imparatorluklar ve krallıklar varken ve kilise çok güçlüyken Hollanda şehir meclisleriyle yönetiliyor. Bu kadar sanatçı ve
ressam, kısacık bir yüzyılda, yüzyıl bile değil, 80 yılda yetişiyor. Çünkü onları besleyen bir
refah, eser
sipariş eden sanatsever bir kitle var ve o kitle sadece kilise ve saray çevresi değil; sıradan vatandaşlar, tüccarlar...
Eserler sadece kilise ve saray tarafından sipariş edilseydi dini tasvirler, portreler ve kahramanlık sahnelerinden ibaret olurdu. Ama sıradan vatandaşların siparişlerinde çiçekler, günlük
yaşam sahneleri, ev içleri, ticaret sahneleri, ekmekçiler ve kasaplar var. Resimler bize o dönemin sosyal yaşamı hakkında bilgiler sunuyor. Sergiyi ziyaret edenlerin bunları da düşünmesini istiyorum.
Eserleri görmek elde bir; ama sergi ya da 400. yıl sona erdiğinde; kültürel, ticari, hatta siyasi anlamda bir hareketlilik olabilecek mi iki ülke arasında?
Tabii ki. Türkiye, Avrupalı mı değil mi diye bir sürü sorunun sorulduğu bir dönemde 400 yıla ulaşan köklü bir geçmişi masaya yatırıyoruz. Türklerin Avrupalılarla olan sıkı ilişkilerini gösteren... Ayrıca her
kutlama, her sergi belli bir potansiyeli de beraberinde getirir, bir şeylere vesile olur. Örneğin... Böyle büyük sergiler sırasında çağdaş Türk yazarların kitapları ilgili ülkenin kitapçılarında başköşeleri tutar, çeviriler artar. Hatıra dükkânlarında Türkiye ile ilgili ürünler öne çıkar; lokumlar,
tatlılar... Sergiler aynı geçmişteki büyük panayırlar gibi çok ayaklıdır aslında. Sadece ticari alışverişi değil, insanların ufkunu da açan ilişkiler tomarını da beraberinde getirir.
Osmanlı-Hollanda ilişkilerinin 400. yılını bir kenara bırakıp
Sakıp Sabancı Müzesi-sanatsever ilişkisinin 10. yılına bakalım... Bu konuda ne gibi planlarınız var?
Kutlama mayıs başında başlıyor;
sürpriz çok. Alt kattaki
aile salonlarını, sanki Sabancı ailesi kapıyı yeni kapatıp gitmiş gibi ziyarete açacağız. Sakıp Bey'in anı odası dâhil... Sonra Osmanlı hat sanatı koleksiyonumuzu Türkiye'de hiç yapılmamış bir anlayışla sergileyeceğiz. Ziyaretçiler eski harflerle oynayacak, yazılar yazacak, kompozisyonlar oluşturacak; hatta sergiyi tabletlerle gezecek. Bu sergileniş biçimi hat sanatını herkese sevdirecek; eski yazı bilsin, bilmesin... Hatta belki öğrenme isteği uyandıracak.