"Eûzü" diyerek
Allah'a yönelen bir kul Rabb'ine istiâze etmiş olur. İstiâze, Cenab-ı Hakk'a iltica etme, sığınma, O'nun himaye ve korumasını dileme gibi mânâlara gelmektedir. Dua ile istiâze arasında bir umum-husus farkı olduğu görülmektedir. Dua, istiâzeden daha geniş bir kavramdır. Zîrâ duada hem hayır ve iyilik isteme hem de kötülüklerden Allah'a sığınma vardır. İstiâzede ise bunlardan sadece ikincisi yani şerlerden ve endişe sebebi hususlardan Allah'a, onun inayet ve rahmetine iltica söz konusudur.
Niçin ve neden istiâze?
Âciz, zayıf, emel ve arzuları nihayetsiz, imkânları çok kısıtlı, ömrü boyunca
şeytan, nefs-i emmâre ve bunlara ilâve olarak şehvet ve gazap gibi bir yönüyle düşman sayılabilecek kuvve(t)lerle mücadele etme durumunda olan insanın, hem hayır istikametindeki emellerini gerçekleştirmek hem de düşmanlarının tuzak ve komplolarından kurtulmak için, gücü ve merhameti sonsuz Rabb'ine iltica ve istiâze etmekten başka çaresi yoktur. Bu çarenin varlığını fark eden ve O'na başvuran insan temel problemlerini halletmiş sayılır. Çünkü şeytan ve onun âdeta bir santral gibi kullandığı nefse karşı insanın en büyük zırhı istiâze yani Cenab-ı Allah'ın ulu dergâhına sığınmaktır.
İstiâze, Allah'ın emri ve resûllerin yoludur
Kur'ân-ı Kerîm'de, hadîs-i şerîflerde ve değişik dua mecmualarında pek çok istiâze duaları yer almaktadır. İstiâze dualarından muradımız, içinde "eûzü, neûzü; eıznî, eıznâ; ecirnî, ecirnâ/sığınıyorum, sığınıyoruz" gibi ifadelerin yer aldığı yakarışlardır.
Cenab-ı Allah Kur'ân-ı Kerîm'de, "Kur'ân okuyacağın zaman, o kovulmuş şeytandan Allah'a sığın." (Nahl Sûresi, 16/98) buyurmaktadır. Bu emre binaen inananlar da Kur'ân-ı Azîm'i tilâvet edecekleri zaman O'nun hidayetinden tam istifade edebilme yolunda şeytanın desiselerinden etkilenmemek ve kalb ve ruhlarını tertemiz hâle getirmek için, "Eûzü billahi mine'ş-şeytani'r-racim", "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığınırım" derler. Bu, lafzı itibarıyla bir haber cümlesi olsa da mânâsı açısından bir dua cümlesidir, bir yakarıştır. "Allah'ım, şeytanın şerrinden beni koru!" mânâsına gelmektedir. Buradan ayrıca şöyle bir
ders çıkarılabilir. İnsan Kur'ân-ı Kerîm'i tilâvet etmek istediği zaman şeytanî her türlü mülâhazadan arınmalı, O'nu tertemiz bir gönülle okumalıdır. Ayrıca, Kur'ân elinde olan bir insanı bile tezyîn ve tesvîlleri ile kandırabilen şeytan, sâir iş ve durumlarında hayli hayli kandırabilir demektir. Dolayısıyla her zaman şeytana ve oyunlarına karşı teyakkuz hâlinde bulunmak gerekir.
Rabb'inin koruyuculuğuna sığın
Mü'min, havl ve kuvvetin yegâne sahibi Rabb'ine istiâze etmeden ne masiyetlere düşmekten kurtulabilir ne de lâyıkıyla kulluğunu yerine getirebilir. Ne şeytanın oyunlarından azade kalabilir ne de nefs-i emmareye mağlup düşmekten korunabilir. Bundan dolayı, Kur'ân, hadîs-i şerîfler ve dua mecmualarında yer alan istiâze dualarına sık sık müracaat etmeli ve gönlünün sesiyle her zaman Rabb'inin koruyup kollamasına olan ihtiyacını dile getirmelidir.
Efendiler Efendisi'nin bazı istiâzeleri
"Mahlûkatının şerrinden Allah'ın tastamam kelimelerine sığınırım." (Müslim, Zikir, 54-55)
"Yarattıklarının, gökten inen ve oraya yükselen, yerde biten ve yerden çıkan şeylerin şerrinden, gece ve gündüzün fitnelerinden, -hayırla gelenler müstesna- meydana gelen hâdiselerin şerrinden, ne bir iyinin ne de bir kötünün kendilerini aşamayacağı, Rahmân olan Allah'ın tastamam kelimelerine ve O'nun vech-i kerîmine sığınırım." (Müsned, 3/421)
"Allah'ım, tasa ve hüzünden Sana sığınırım. Âcizlik ve tembellikten Sana sığınırım. Korkaklık ve cimrilikten Sana sığınırım.
Borç altında ezilmekten ve düşmanların kahrından da yine Sana sığınırım." (Buharî, Deavât, 36)