Sakıp
Sabancı Müzesi Müdürü Dr. Nazan Ölçer'in yanına serginin ayrıntılarını konuşmak için gitmiştik aslında ki konuştuk da... Ama sohbet, yakın bir geleceğe yelken açtıkça içimiz sonsuz bir heyecanla doldu.
Konu, müzenin 10. yılının nasıl ve ne şekilde kutlanacağıydı. Ölçer, "
Osmanlı hat sanatı koleksiyonumuzu Türkiye'de hiç yapılmamış bir biçimde sergileyeceğiz. Müthiş bir interaktif sistemle... Gezenler eski harflerle oynayacak, yazılar yazacak, kompozisyonlar oluşturacak; hatta sergi tabletlerle gezilecek. Değişik yazı tekniklerinin belgesellerinden ciltlemeye, kitap sanatının tüm ayrıntılarından depodaki levha koleksiyonuna çok büyük bir sergi olacak. Alt kattaki
aile salonlarını sanki Sabancı ailesi kapıyı yeni kapatıp gitmiş gibi ziyarete açacağız." diye anlattığında değil de... "Hattın nasıl çağdaş, sonsuz ve ilham verici bir sanat olduğunu göstereceğiz herkese." dediğinde içimizde salıncakta sallanır gibi bir hoşluk oldu. O hoşluğun bir de boşluğu vardı tabii, hani arkaya doğru giderkenki... Biraz sıkılarak dedik ki, "Bilmiyor, baksak da anlamıyor ve derinliğine
vakıf olamıyoruz." Ölçer yüreğimize su serpti: "Biliyorum, biliyorum... Yabancılaşmayla ilgili bu. Yabancılaştırdık gençleri. Ama anlamını bilmeseniz de; o harfler, çizgiler, kıvrımlar sonsuzluğa doğru bir ufuk açıyor zihninizde. Bu, sanatçılar için büyük bir ilham kaynağı aslında ama ne yazık ki pek azı keşfetti hattın sonsuzluğunu. Diğer
İslam ülkelerinde, nasıl Çin'de yazı kutsal bir anlam taşıyorsa, aynı öyle. Ama bizde... Hat insana sonsuzluğa giden ufki bir duygu verir. Sonsuzluk, öyle mühim bir his ki! İslam sanatının diğer formları da öyle aslında; ortası, kenarı, bitişi, çerçevesi yoktur. Eğer isterseniz sonsuza dek sürer gider." "Ya yazının anlamının etkisi?" sorusunu sıkıştırıyoruz araya. Cevap: "Tabii ki tabii ki... Çok kutsal. Hattat, Allah'ın söylediğini geçiriyor kâğıda. Öyle bir ulvi tarafı da var sonuçta." En sonuçta Mayıs'ta açılacak dev bir hat sergisi bekliyor bizi. Yazının anlamını bilsek de bilmesek de derinliklere dalıp gitsek de gitmesek de; çok seveceğimiz bir sergi.
Hayırlı iş bekletmeye gelmez!
Kültür ve
Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay, AKM için güzel haberler vermeye 6 ay öncesinden başlamıştı aslında. Hatta demişti ki "Elimden gelse AKM'yi bu yıl açarım ama ciddi tadilat gerekiyor. Bu, bakanlığın bütçesiyle çözülecek iş değil. Onun için bir sponsora ihtiyacımız var. Önümüzdeki günlerde İstanbul'da, AKM'ye kaynak ayırabileceğini umduğum çevrelerle toplantılar yapacağım. Özellikle orkestrası olan ama binası olmayan büyük kuruluşlarla... Benim derdim AKM'nin haftanın 7 günü açık olması, mümkünse. Onun için; orkestrası bulunan ve etkinlikleri için düzenli bir sahneye gereksinim duyan kurumlarla
işbirliği yapacağım." Buna benzer tüm
röportaj, iyi niyet ve büyük dilekler geçtiğimiz hafta meyvesini verdi. Hem de birdenbire...
Sabancı Grubu, AKM'nin yenilenmesi için 30 Milyon TL bağışta bulundu; üstelik salonlardan birine, en büyüğüne, 'Sabancı Salonu' isminin verilmesi dışında hiçbir beklentiye girmeden; pazarlık etmeden... Ve
protokol alelacele imzalandı. Hayırlı iş bekletmeye gelmez! Şimdi uzaktan ve yakından tüm ilgililerin yüreği ferah. AKM, bir aksilik olmazsa, 29
Ekim 2013'te açılacak. Darısı Emek Sineması'nın başına ki o konuda da süreç benzer şekilde işlemeye başladı. Yani Günay, Emek'le ilgili söylemlerinde gayet net: "Sinemaya
alışveriş merkezi kapısından girmek istemiyorum." Geriye özel sektörden gelecek beklentisiz ve pazarlıksız bir hamle kalıyor. O da olacaksa, birdenbire olacak... Bir sabah bir
basın toplantısı çağrısı alacağız; koşup gideceğiz ve önce el sıkışması, sonra borda kaplı defterlerin imzalanması... Hadi hayırlısı!
ZAMAN