Uğur Gürses / ugurgurses.net
Kur 4’e düşecek ve “İlk 5’e” girecekmişiz
Ekonomi ve finans alanında herkesin okur-yazar olması beklenemez. Açıklanan verileri ya da haberleri yorumlamaları da.
Ancak birkaç kesim var ki doğru yerden bakmaları şart.
Birincisi politika yapıcıların veri ve haberleri doğru sunmaları ve kamuoyunu yanıltmamaları beklenir.
Aynı zamanda bunu kamuoyuna yansıtan habercilerin de.
Birkaç gündür bir haber özellikle çok öne çıkmaya başladı.
Bloomberg’in şu haberi: Bu ülkeler 2030’da Dünyanın en büyük ekonomileri olacak’ biçiminde verilmiş.
Haberde; 2030’da ‘satınalma gücü paritesine’ (*) göre sırasıyla Çin, Hindistan, ABD, Endonozya ve beşinci sıradaki Türkiye‘nin dünyanın en büyük ülkeleri olacağı haberleştirilmiş.
Haberin kaynağı, Britanya’nın büyük bankalarından Standard Chartered’ın “Long-term forecasts – Asia powers global growth” başlıklı özel raporu.
Rapordaki tablo da şu:
Rapora göre, Türkiye küresel ekonomide 2020’de 9. ülke, 2030’da 5. ülke oluyor.
Tekrar hatırlatalım: Bu sıralama satın alma gücü paritesine göre yapılmış.
Asıl noktaya geleceğim ama önce iktidara yakın kaynakların neden şunu kullanmamışlar merak ettim: 2020’de dünyanın 9. büyük ekonomisi olacakmışız ya? Kimse inanmamış mı yoksa?
İktidara yakın kaynaklar, hatta ekonomi gazeteciliği yapanlar bile bu haberi olduğu gibi alıp kullanmış görünüyor. Öyle ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne de gelmiş belli ki; bugün (12 Ocak 2019 Cumartesi) bir toplantıda şunu söylüyordu:
“Biz ülkemizi ve milletimizi bir üst lige çıkarmakta kararlıyız. İngilizlerin çok önemli bir kuruluşu açıklamayı yaptı. ‘2030 yılında Amerika üçüncü sıraya, Türkiye ise beşinci sıraya yükselecek’ dedi.”
Biraz merak edenler, rapora bakmış olsaydı; 2020 ve 2030’da satın alma gücüne göre bile bizi üst lige taşıyan raporda Standard Chartered’ın varsayımlarının da bir tuhaf olduğunu görürdü.
(Varsayımların özgün halini, yazının sonuna iliştirdim)
Bu raporda, uzun vadeli tahminlerin iyimserden de öte epeyce “sıra dışı” olduğu görülüyor.
En çarpıcısı; dolar kurunun 2019 sonunda 6.60 olacağı, 2020 sonunda 7 olduktan sonra 2021’de birden bire 4.1’e gerileyeceği varsayılmış. Sonrasında da 2030 sonuna kadar 5 olacağı. Böyle bir tahmin için kuvvetli bir varsayımın olması gerekir; bu varsayımın ne olduğu bilinmiyor? Kuvvetli bir sermaye girişi, AB üyeliği ya da IMF programı mı öngörülmüş bilinmiyor. Ya da iyimser olalım; Türkiye’nin hızla demokratikleşerek hukukun üstünlüğünü tesis etmesi, kurum ve kuralların işler hale gelmesi ile olağanüstü bir sermaye girişi varsayılmış da olabilir!
Yılbaşına dolara karşı 5.25 gibi bir seviyeden başlangıç yapan TL’nin değeri, Standard Chartered’ın tahminine göre yıl sonunda düşecek. Dolarda yüzde 25’lik bir artış demek bu.
İşin tuhaf tarafı, aynı Standard Chartered herhangi bir piyasa raporunda “TL değer kaybedecek: 2019 yıl sonunda dolar kuru 6.60 olur” diye tahmin yazsa; eminim iktidara yakın kaynaklar ve medya “Diz çöktürmek için kur silahı devrede” gibi başlıklarla yaklaşırdı.
Varsayımları almayalım ama sonuç gururumuzu daha fazla okşuyor; başka zaman ters yönde tahmin verince “İngiliz oyunu” derdik, şimdi “bizi ilk 5’e yazmışlar gördünüz mü?” deniyor.
Bu konuda uzun süredir tahmin yapıp bunu güncelleyen bir kaynak, IMF. Daha gerçekçi bir bakış aranacaksa alternatif olarak bakılabilir. IMF’nin Ekim 2018’de yayımladığı Küresel Ekonomik Görünüm verileri (WEO) Türkiye’nin SAGP’ne göre 2020’de 13. sırada olacağını söylüyor. 2023’te ise bir sıra yukarıda olacağını.
(*) SATIN ALMA GÜCÜ PARİTESİ (SAGP) NEDİR?
ÜLKELERİN mal ve hizmet fiyat seviyeleri ile döviz kurları farklı; milli gelirlerini reel olarak karşılaştırabilmek için ortak bir fiyat seviyesine ve döviz kuruna getirmek gerekiyor. Satın alma gücü paritesinin (SAGP) işlevi de bu.
Hesaplanan satın alma gücü paritesi; belli bir ülkede elde edilen gelirle o ülkede satın alınabilecek belli bir mal ve hizmet sepetinin, dünya ortalaması bir fiyattan değerini gösteriyor kabaca.
2016 için Türkiye’deki kişi başı milli gelir 10 bin 743 dolar. IMF’nin hesapladığı satın alma gücü paritesine göre kişi başı milli gelir ise 24 bin 912 dolar bulunmuş.
Bunun anlamı şöyle; 10 bin 743 dolarlık gelirle Türkiye’den satın alınabilecek mal ve hizmetin, dünya fiyat ortalamasından ederi 24 bin 912 dolar değerinde demek. Bunun nedeni de, ülkeler arası döviz kuru ve genel fiyat seviyelerindeki farklılık.
Bunu anlamak için ABD’de yaşayan ve dolar kazanan birinin cebinde 10.743 dolarla Türkiye’ye geldiğini ve çeşitli mal ve hizmetler satın aldığını düşünün. Bu aynı içerikteki sepet satın almayı ağırlıklı biçimde dünyanın her ülkesine yaymış olsaydı (dünya fiyat ortalaması) aynı mal ve hizmete 24 .912 dolar ödeyecekti.
Özeti şu; Türkiye’de dolar kazanıp gelişmiş bir ülkede aynı mal ve hizmeti satın almaya kalkarsanız daha az mal ve hizmet alacaksınız demek.
Mahfi Eğilmez’e katılıyorum; satın alma gücü paritesi gelişen ülkelerin “gururunu okşamak” için kullanılan bir “manivela” halini almış durumda.