Dünyadaki çatışmaların çözüme kavuşturulması için çalışmalar yürütmek amacıyla kurulan Democratic Progress Institute (DPI)’un çalışma alanlarında Kürt sorunu da var. DPI, Kürt sorununun Türkiye’ye maliyetini belirlemek amacıyla bir rapor hazırladı. Araştırmacı-Yazar İzzet Akyol tarafından hazırlanan “Düşük yoğunluklu 40 yıllık savaşın Türkiye’ye ekonomik maliyeti” başlıklı rapor, Türkiye ve dünyadaki birçok kaynak incelenerek hazırlandı.
Akyol raporda, Türkiye’nin Kürt sorununu şiddet ve terör sorunu olarak görmesini eleştirdi. Bu bakış açısının örgütü güçlendirdiğini savunan Akyol “Devletin Kürt sorununun dibindeki siyasi faktörü atlaması ve PKK’yı salt bir şiddet-terör örgütü olarak tanımlayıp, beslendiği sosyal-siyasal zemini görmezden gelerek PKK’yla mücadelesini askeri yöntemlerle kazanabileceğini zannetmesinin, sonuç olarak Kürtler arasındaki PKK sempatisinin ve desteğinin tedrici şekilde artmasına yol açtığını söylemek yanlış olmayacaktır” dedi.
Hiçbir devletin silah kullanan illegal bir örgüte müsamaha göstermeyeceğine vurgu yapan Akyol, siyasi alanın daraltılmasının, sorunu büyüttüğünü söyledi. Akyol “Türkiye’nin huzuru ve menfaati, siyasi kanalların, Kürtlerin taleplerine cevap verecek şekilde genişlemesini gerektirir. Türkiye mevcut soruna, siyasi bağlamda bir çözüm geliştirmeyi başaramazsa, PKK’nın (veya uzantısı olan örgütlerin) askeri olarak mağlup olsa dahi yeniden dirileceklerini söylemek kehanete girmez” diye konuştu.
40 yılda 3 trilyon dolar gitti
Türkiye’nin terörle mücadele çalışmalarına harcadığı para, yıllardır tartışma konusu oluyor. Akyol raporda, bu konuda telaffuz edilen rakamlara da yer verdi. Raporda yer alan bilgilere göre, 2007 yılında TBMM başkanı Köksal Toptan, silahlı çatışmaların Türkiye’ye maliyetini 250 milyar dolar, Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, ertesi yıl rakamı 300 milyar doların üzeri, Bakan Faruk Çelik de Eylül 2011’de 400 milyar dolar olarak ifade etmişti. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2013’te, Çözüm Süreci’yle ilgili açıklamaları kapsamında, 300 milyar dolar maliyet rakamını telaffuz ettiği de raporda yer aldı. Ancak Akyol, 40 yıla yakın süredir PKK’ya karşı verdiği mücadelenin, Türkiye’ye 3 trilyon dolara mal olduğunu ifade etti. Türkiye’nin sorunun çözümünde güvenlikçi politikaları tercih etmesinin, örgütü daha fazla siyasallaştırdığını savunan Akyol, raporda şu görüşlere yer verdi: “Aynı süreç, politika tercihleri üzerindeki güçlü yönlendirici etkisiyle —hatta bazı tercihleri tamamen domine ederek— Türkiye’yi pragmatik ve rasyonel esneklikten uzaklaştırmıştır. Bu durum Türkiye’ye, muazzam büyüklükte ekonomik zararlar vermiştir ve hâlâ da vermektedir. Yapılan hesaplamalara göre yıllık milli gelirin, yüzde 1 kadarına tekabül eden bir kaynak, direkt olarak veya dolaylı bir şekilde buharlaşmakta ve yıllara yayılınca 3 trilyon doları aşkın muazzam bir olağanüstü bir servet, Türkiye’nin avuçlarından kayıp gitmektedir“
Akyol raporunda, 3 trilyon dolar rakamını şu yöntemle bulduğunu ifade etti: “REDK (Reel Efektif Döviz Kuru) düzeltmesi yapılmış şekilde, 1985-2020 milli gelirler toplamı 15 trilyon 078 milyar 811 milyon dolar olmaktadır. Çatışmaların yuttuğu kaynaklar, ekonomi havuzuna katılarak büyüme hesabı yapıldığında, alternatif çatışmasızlık senaryosuna göre Türkiye’nin (reel kur düzeltmesiyle), 18 trilyon 709 milyar 174 milyon USD küsur toplam milli gelir üretebileceği anlaşılmaktadır. Aradaki fark, küsuratıyla 3 trilyon 630 milyar dolar tutmaktadır. Reel kur düzeltmesiyle ‘sentetik senaryo’da Türkiye’nin toplamda, yüzde 22.52 oranında daha büyük bir ekonomi olabileceği anlaşılmaktadır“
Türkiye bölgenin cazibe merkezi olabilir
Türkiye’nin sadece kendi içinde yaşayan Kürtlere değil, bölgede yaşayan herkes için cazibe merkezi olabileceği sıkça gündeme gelen konular arasında. Akyol’a göre Türkiye’nin, öngörülebilir bir gelecekte ‘emek açığı’ çeken bir ülke haline gelmesi muhtemel. Türkiye’nin sorunlarını çözerek cazibe merkezi haline gelebileceğini savunan Akyol ”Parlak beyinlerin kendi barışını sağlayamamış bir Türkiye’de kendilerine bir gelecek görmesi düşünülemez. Türkiye ya kendi yetişmiş insanlarının dahi kaçtığı bir ülke ya da parlak beyinlerin göçmek için can attığı bir ülke olacaktır. Bu reformları yapmış bir Türkiye para, yatırım ve nüfus çekecektir. Bu bağlamda, Suriye ve Irak Kürtleri’yle ilişkileri de vurgulamak yerinde olur: Suriye’de ve Irak’ta Kürt varlığının geri dönülemez şekilde politik ve hukuki bir mahiyet kazandığı bir realitedir. Federasyon veya konfederasyon şeklinde bu varlıkların kalıcı olduğunu kabullenmek gerçekçiliğin gereğidir. Türkiye Kürt Barışı’nı gerçekleştirebilirse, Kürtleriyle barışmış bir Türkiye, Suriye’deki ve Irak’taki Kürt varlığının garantörü haline gelebilir” değerlendirmelerini yaptı.
Kürt sorunu ve su
Yakın gelecekte suyun petrolden daha değerli olacağı birçok uzmanın üzerinde görüş birliğine vardığı bir konu. Akyol, Türkiye’nin Kürt sorununu çözmesi halinde bölgenin, su kaynaklarına da hükmedebileceği görüşünde. Akyol bu görüşünü “Bu meseleyi hakkaniyetle yöneten Türkiye’nin, sırf suyun paylaşımı üzerinden geliştirilecek karşılıklı bağımlılıklarla, bölge istikrarının ve ekonomisinin merkezi haline gelebilmesi mümkündür. Kürt Barışı’nı yapamayan bir Türkiye’nin, halihazırda kendi coğrafyasında yer alan su kaynaklarından dahi yeterince istifa edemeyeceğini söylemek mümkündür. Başarması çok zor da olsa, Kürt meselesinin nihai çözümü, topluma, ülkeye ve devlete çok ciddi avantajlar ve siyasal bir derinlik kazandıracaktır“ şeklinde savunuyor.
Kürt Sorunu çözülmezse ne olur?
Akyol’a göre “Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki fakirlik sebebiyle ayrılıkçı teröre destek verildi” iddiası da sorunun, siyasi yönünün görmezden gelinmesinin sonucu olarak ortaya çıkan bir tutum. Kürt meselesi ve PKK şiddetini, “Türkiye’deki sorunların her açıdan en yakıcısı” olarak nitelendiren Akyol, çözüm bulunmaması halinde yaşanacakları da şöyle özetledi; ”Sorunların çözülmesi rasyonel-akılcı politika tercihleriyle ve pragmatik bir esneklikle mümkün olabilecektir. Tarafların bu olgunlukta buluşamaması durumunda, çatışmacı siyaset anlayışı ve özellikle Kürt meselesi eksenli silahlı çatışmalar, Türkiye’ye yüksek beşeri ve maddi bedeller ödetmeye devam edecektir”