Yargıtay Üyesi Ahmet Kütük'ün kızı, tutuklu yargı üyelerinin sesini duyurmak için açılan blog sayfasına yazdığı mektupta, yüksek yargı mensuplarının soruşturulması, tutuklanmasına ilişkin usul vs esasların çiğnenilerek babasının tutuklanması sürecinde yaşadıklarını anlattı. Gözaltına alınma işleminden bugüne kadar kendilerine hiçbir delil gösterilmediğini hatırlattı ve devletten biz izah bekliyoruz dedi.
İşte mektubunun tamamı:
Tutuklu Yargıtay üyesi Ahmet Kütük’ün kızı olarak, kimsenin kimseyi zulüm, adaletsizlik ve işkenceyle doğrudan döndüremeyeceğini anlatmak için kaleme alıyorum bu yazıyı. 15 Temmuz’dan beri başımızdan neler geçtiğini tahmin etmek çok zor değil. Herkes, insanlara neler yapıldığının, usulsüzlüklerin farkında. Zira artık bir şeyleri görebilmek için özgür basına ihtiyacımız yok, azıcık etrafımıza bakmamız yeterli. Herkes ailesine, komşusuna, akrabalarına şöyle bir baksın. Evinden atılmış kadınlar, babasız bırakılmış çocuklar, evladından koparılmış anne babalar görmek işten bile değil. İşi elinden alınmış, mallarına tedbir konmuş binlerce insan… ve ben onlardan yalnızca birinin kızıyım. Babam hiçbir gerekçe gösterilmeden, evimizde yapılan aramada aleyhine hiçbir delil bulunmamasına rağmen ihraç edildi ve tutuklandı.
Annem evimize gelen polis memurlarına “Eşim Yargıtay üyesi, Divan kararı olmadan arama yapamazsınız” dediğinde aldığı cevap “Senin eşin artık benim gibi bile değil” oldu. Telefonlarımıza el konuldu. Polislerden birine özellikle sordum: “Babam yıllardır bu meslekte. Bu zamana kadar tek bir hatası görülmemiş bir insanı siz terörist olmakla ve mevcut düzeni değiştirmeye kalkmakla suçluyorsunuz. Babamın hiçbir terör örgütüyle en ufak bir bağlantısı olamaz. Neye dayanarak evimize geldiniz?” Karşımda oturan adamın bana verdiği tek cevap “Senin bilmediğin şeyler var” oldu. Delil bulamayınca polislerden biri babamın aylar öncesinde AİHM’e göndermek üzere hazırladığı dilekçe dosyasını darbeyle alakası varmışçasına delil olarak almaya çalıştı. Evet hayatımızı alt üst ettiler ve bunu neden hak ettiğimize(!) dair tek bir açıklamaya gerek duymadan. Aylardır bu açıklamayı bekliyoruz. Babamdan neden uzak kaldığımın, onu neden camlar ardında görmek zorunda bırakıldığımın, açık görüş haklarımızın neden elimizden alındığının tek bir izahı yok. Onu görebilmek için cezaevine gitmek, oranın kötü şartları altında beklemek zorundayız. Babamın koğuşu genç insanlarla dolu. Her gittiğimde babasına gelmiş minicik çocuklar görüyorum. Gardiyan gelip süreniz bitti dediğinde baba gitme çığlıkları duyuyorum. Babam dört duvar arasında, 27 yıl hizmet ettiği devletinden izah bekliyor. Ben küçüklüğümden beri dosyalarla büyüdüm. Her hafta 30 dosya bitsin diye beklerdik babamla dışarı çıkabilmek için. Kaç kardeşin var sorusunun cevabı 33tü. Kardeşim dışında 30 dosya ve iki de kalem vardı çünkü sürekli yanımızda. Bu mesleğin belki de en büyük zorluklarından birisi yakınlarınızın işini gördürmek istemesi. En yakın dostları dahi en ufak bir şey rica edemezdi babamdan, tek çizgisi Hukuk’tu. Lisede sınavlarında bile kopya çekmemeyi, ne kazanırsam kazanayım kendi hakkımla kazanmayı öğrendim ondan.
Yıllarca emek verdiği dairesinden alınıp başka bir daireye konulduğunda annem protesto etmek adına işleri yapmamasını önerdiğinde babamın verdiği tek cevap “Olur mu öyle şey, bize haksızlık yapılıyor diye vatandaş mağdur mu olsun?” olmuştur. İşte şimdi bu kanun adamına açıkça zulmediliyor ve vatandaş sessiz. Biz aylarca kan ağladık, canımızdan bir parçayı alıp götürdüler. Evimizden apar topar gönderdiler. Lojmanda apartman görevlisine onların çöplerini toplamayacaksın talimatı verildi, sanki kendi çöpümüzü atmak tüm bu yaşadıklarımızdan sonra bize ağır gelecekmiş gibi. Polisin telefonumu vermemek üzere diretmemin ardından bana bağrışıyla kardeşimin kopardığı feryat hâlâ kulaklarımda. Ona yaşatılan hiçbir şeyin maddi veya manevi olarak telafisi yok. İçimiz kan ağlarken taşınmamız gerekiyordu. Babam bu mesleği hayat standartları yüksek olsun, makam sahibi olsun diye değil, vatanına çalışmak için seçti. O lojmandan kovulmak da, paramıza tedbir konulması da ne bizi ne de babamı kahreder. Bizi üzen insanların zulme boyun eğmesi. Borçlarımızı kapatabilmek için notere vekalet almaya gittiğimizde görevli babamın üzerinde tedbir olduğunu, bize vekalet veremeyeceğini söyledi. Annem sinirlenip itiraz ettiğinde aldığımız cevap “Benim elimden bir şey gelmiyor” oldu. Daha sonra birçok yere gittiğimizde alacağımız cevap gibi… Tüm bunlara rağmen babamın ağzından kimseyle ilgili çirkin bir söz duymadım. Yüzünün kızardığına asla şahit olmadım, onunla her zaman gurur duydum ve duymaya devam edeceğim. Kapalı görüşlerden birinde dayanamayıp onu ne kadar özlediğimi, onun gibi bir babaya sahip olmanın benim için dünyadaki hiçbir şeyle eş değer olmadığını söylerken ona dokunamamanın çaresizliğiyle gözümde yaşlarla o pis camı öptüğüm oldu.
Annem her gece babamın yolunu gözlüyor. İki çocuğun yükünü tek başına taşımak, hayat arkadaşından uzakta güçlü kalmak zorunda bırakıldı. Kardeşim 15 yaşında evinden, okulundan, şehrinden, babasından oldu. Babam gitti biz yurtsuz kaldık ve o gelene kadar hiçbir yer bizim evimiz değil. Hiçbir güvencemiz yok, kardeşim ve annem kira parası ödeyemeyeceğimiz için babamın memleketine taşındılar. Ben, bu günler geçtiğinde arkama dönüp baktığımda; “Hiçbir şey yapmamışım, yalnızca oturup ağlamışım” dememek için okula gidiyorum. Bu günler geçici, bunu biliyorum ve buraya yazmamın sebebi, hiç olmazsa anlattım diyebilmek. Elbette avukatların da elinden gelen hiçbir şey yok hukukun olmadığı yerde. Sadece derin bir sessizlik var. Derin bir sessizlik çukuru, çukurun içinde ve dışında insanlar… Babam bugün cezaevinde olabilir; şükürler olsun ki o çukurun içinde değil. Gerçekler açığa çıktığı gün, intikam diye değil adalet diye bağıracağım; bu ülkeye yıllarını vermiş insanlara tüm bunları reva görenler, o insanların çocuklarından öğrenecekler hakkın ne olduğunu.`