[M. Ertuğrul İncekul] Batı'nın anlam arayışı

Samanyoluhaber.com yazarı M. Ertuğrul İncekul'un yazısı

SHABER3.COM

Modern insan her geçen gün yalnızlaşıyor, içine kapanıyor. Batı dünyasındaki  mana arayışının artış sebebi de insanların elindeki imkanlarla, teknoloji ile mutlu olamaması. Günümüz insanının anlam arayışı artmasına rağmen, onu çevreleyen gürültü, tüketim çılgınlığı, mesaj bombardımanı, zihinleri geveze yapan bilgi fırtınası, kalabalıklar buna engel olmaktadır. Ünlü sosyolog Alain Touraine ise insanların eskiden sessizlik içinde yaşarken, şimdi gürültü içinde yaşadığını; eskiden yalnızlık çekerken, şimdi kalabalığın içinde kaybolduğunu, yalnızlaştığını söylüyor.

Modern hayatın bizlere getirdiği sıkıntıları şöyle sıralayabiliriz; toplumdan kopuş yani içine kapanık bireyler, tüketim toplumuna dönüşüm, pratik aklı kullanıp hayatın anlamı ve manaya yönelik çözümler üretememek, ahlaki anlayışın yerini çıkarcı anlayışa terk etmesi, ruh ve sinir hastalıklarının artışı, popülizmle siyasal düzlemin kirlenmesi, yönetim krizleri.

Charles Taylor Modernliği şöyle tanımlıyor; yeni uygulamaların ve kurumsal biçimlerin (bilim, teknoloji, sınai üretim, şehirleşme), yeni yaşam tarzlarının (bireycilik, sekülerleştirme, araçsal akılcılık) ve yeni sıkıntıların (yabancılaşma, anlamsızlık, toplumsal çözülmenin yaklaştığı hissi) tarihte eşi benzeri görülmedik bir karışımı.

Erich Hoffman tesbitiyle Batı’nın sebeb olduğu dünya savaşlarında 187 milyon insan öldü, % 40 da akıl sağlığını yitirdi. İkinci dünya savaşından sonra Batı bilimi tanrılaştırmayın sorgulamasına giriyor, metafiziği terk etmeyi sorguluyor ve hâlâ devam eden post-modern dönem başlıyor. 

Bireyselleşme, hümanizm aydınlanma ile çıkışındaki hedefinden sapmıştır. Bireyi ve haklarını koruma, geliştirme amaçlı bireycilik, günümüzde sosyalleşmeye engel, başkalarını umursamayan, yönetimlere ve insana hizmete karışmayan, yalnızca kendini umursayan bir anlayışa dönüşmüştür. Batı hikmet ve hakikat yerine bilimi koymuştur. Erdem ve ahlaki anlayış yerine pragmatist, sadece kendi çıkarlarına odaklı, egosantrik bireyciliği ortaya çıkarmıştır. Bu yaklaşım Batı başta olmak üzere insanın ve hayatın anlam arayışını hızlandırmıştır. Çünkü anlık anlamsızlaşan, hayatın renginin solduğu, yalnızca kendi için yaşayan varlıklar haline dönüşüyorlar. Sanal dünyalar ise sahte maskelerle kalbi ve mana boyutlu hayat veren işlerin önüne geçiyor, perdeliyor. Her geçen gün modern insan mana ve ruhundan koptuğu için bunalımları artmaya devam ediyor. Deizm gibi farklı inanç boşlukları krizleri yaşanıyor. 

Batı Dünyası ise ümit ve inancını yitirmiştir fakat korkarım ki, bu gerçeği saklayarak kendini aldatmaktadır. İnsana inanılmayan bir yerde, makine ve araçlara duyulan güven, insanı yok olmaktan kurtaramaz; tersine, bu yanlış  tutum, kaçınılmaz sonucu ancak çabuklaştırır. Ya Batı Dünyası, üretim ve emeği ülkü edinmek yerine, insanın " insanlığı” sorununu ülkü edinen yeni bir hümanizma yaratacak; ya da Bat uygarlığı, kendinden önceki bir çok kültürler gibi yok olup gidecektir. İnanıyorum ki gerçeğin görülmesi, bir zeka işinden çok, bir karakter sorunudur. Bunun, en önemli şartı , gerektiğinde, "hayır" diyebilme; kamuoyunun ve iktidarların emirlerine boyun eğmeme; uykudan uyanıp insan olma; güçsüzlük ve “ne yapsam fayda etmez “ havasından kendini kurtarabilme cesaretidir. (Erich  Fromm 215/ Çağımızın Özgürlük Sorunu)

Batı toplumlarının bir çıkmazı da bireyin konfor alanını bozmak istememesi, yönetime, sisteme  katkıda bulunmaması ve zamanla müdahale etmediği yanlışlara karşı kendini yetersiz ve aciz görmesidir. Aidiyetlerimiz olan gruplar, cemaatler, hareketler de böyledir. Zamanında sahip çıkmadığımız, çözümün bir parçası olmadığımızda şikayet etme hakkımızı da yitiriyoruz.

Hayatın anlamsızlaştıran , çok bunalımlı hale getiren insanların yüksek amaçları ve beklentileri, uğrunda ölmeye değer buldukları bir şey olmayışıdır. Tocqueville’in “küçük ve sıradan zevkler”, Nietzsche’nin “acınacak rahatlık” ifadeleriyle anlatmak istedikleri de budur. Taylor’a göre bu amaçsızlığın nedeni, insanların kendi bireysellikleri içine gömülerek, geniş bakış açılarını yitirmelerinden kaynaklanan bir daralma, tatsızlaşma, anlamsızlaşma ve kayıtsızlaşmadır.

Görselliğin ve sürrealizmin insanı yutan kolaycılığı günümüz insanını realitelerden,dini tecrübeden, insanın ruhuna ait ihtiyaçlardan uzaklaştırmaktadır. Devamlı üreten ve tüketen toplumlar, bireyler sahte ihtiyaçlarla sarılmış durumdadır. Günümüz kapitalist sistemleri devamlı tüketmek zorunda hisseden, mutluluğunu hedonist bir anlayışa kurban eden, tüketmek için de devamlı üreten mekanik bir canavara dönüştürmek istemektedir insanı. Dev AVM'ler artık insanların zaman kavramını unutmak ve tüketmek için sığındığı, kalabalıkların akın ettiği yüksek sesli mabedler haline dönüşmüştür. Maddenin yoğunlaştığı yerde ise mana sığlaşır, silikleşir. Ayrıca tüketim çılgınlığının çevreyi tahrip ile zamanla bir felakete dönüşebileceğini bilim bize ısrarla söylüyor. Sahicilikten, hakikatten kopmamak bir taraftan da salt aklın sınırlarında hapsolmadan mana boyutu ile olaylara bakabilmek günümüz insanının en önemli meselesi denilebilir. Çünkü insana ait sorunlara yine kalp ve zihin bütünlüğü, bilgi ve bilgelik çözüm üretecektir. 

Özgürlüğümüzü savunmak, düşünceye saygı ve farklılıkları zenginlik görebilmek, insanın kendine has potansiyelini ortaya çıkarmak ve tekdüzeliğe kapılmamak ne erdemli bir duruş. İnsan kendini başkaları ile tanır. Allah hepimizi farklı zenginlikler ve kabiliyetlerle yaratmıştır. Her insanı aynı görüp, aynı görüşü ve davranışı beklemek öze aykırıdır,  insana saygısızlıktır. Tasavvufi bir anlayışla hayatın anlam arayışına aslında bizim öz kaynaklarımız ciddi bir katkı sunabilir.  Dış tesirlerden kurtularak eşyanın mahiyeti hakkında sistemli düşünme anlamında tefekkür (contemplation), egonun bir arınmadan geçirilmesi anlamında ruh disiplini, tedebbür, nefsin terbiyesi, nezaket, edeb, sanattaki televvüne dayalı bir sonsuzluk arzusu, vicdan kültürü gibi pek çok kavramla Batı medeniyetine yeni ufuklar açabilir. Tabii ki günümüzdeki olumsuz örneklerin sebebini Kur'an ve Din'e değil de, kendi eksik ve kusurlu anlayışımıza verebilirsek.

Batı'nın kendi içine yönelik demokrasi, insan hakları, ticaret ahlakı, tarih ve çevre şuuru, bilime değer vermesi gibi hususları ve bu konudaki hassasiyetlerini, üstün başarılarını asla görmezden gelemeyiz. Yazının konusu daha çok bunca imkanlar ve özgürlükler içerisinde olan Batı insanın anlam arayışı üzerine bir zihin egzersizi yapma niteliğindedir. Ahlaki ideallerimizin tembelliğe ve durağanlığa kurban edilmemesi, asırlardır beklenen insanlık çapındaki bu sancılı doğuma yardımcı olabilmek ve evrensel çaptaki bu senfoniye kendi mızrabımızdan çıkacak nağmelerle eşlik etme fırsatını yakalamak ne büyük bir talihlilik olacaktır.

Mutluluğun peşinde koşulamaz , o kendiliğinden ortaya çıkmalıdır. Viktor Frankl 









<< Önceki Haber [M. Ertuğrul İncekul] Batı'nın anlam arayışı Sonraki Haber >>
ÖNE ÇIKAN HABERLER