M. Ertuğrul İncekul
Hayat bize her gün yepyeni sırlar fısıldıyor kulağımıza… Aşktan bahsediyor, hasretten bahsediyor, özlem diyor, gerçek güç sahibine yönel! kendi sınırlı gücüne güvenme! Yolda kalırsın, diyor. Sonra acıları, bitişin hazin hikayelerini, kavuşması ötelere kalanları, zengin ölenleri, fakir ölenleri, davası uğruna ömür tüketip gönüllerde taht kuranları, sadece elindeki güce güvenip, milyonlarca masum insanların hayatlarını cehenneme çevirenleri ama aleme ibretlik sonlarını ve daha ne hakikatleri her yeni gün bize bıkıp usanmadan anlatıyor.
Hayat insanlar için çok sırlı bir imtihan. Bazıları sarsılır; sarsıntı ölçüsünde imtihanı kaybederler. Bazıları "Artık her şey bitmiştir!" der, bir ölçüde imtihanı kaybederler. Bazıları bütün bütün yıkılır gider, imtihanı kaybederler. Bazıları "Galiba burada yaşamak daha rahat!" deyip zalim cepheye iltihak ederler; onlar, bütün bütün kaybederler; dünyada cezasını görür, ahirette de dünya kadar insanın hesabını verme mecburiyetinde kalırlar.( Bamteli 5 Aralık 2016)
Günümüz insanının ekserisinin bilgi kaynağı sosyal medya ve gazete manşetlerinden ibaret. Kaynağından okuma ve beslenme çok az, bu da sathiliği, bilgi gevezeliğini (malumatfuruşluk) ve yüzeyselliği yaygınlaştırıyor. İnsan ince hakikatleri, hayatın bize ne söylediğini, hayatı bize verenin ne istediğini, neden yaşadığımızı, nereye doğru gittiğimizi, neden ahlaklı olmak zorunda olduğumuzu vb soruları geri plana itebiliyor bu sebepten. Madde ve beden, hazlar her yanımızı çepeçevre sarıyor, mana boyutu, ruh ve kalbin nefes alacağı alanlarımız daraldıkça daralıyor. Darlık içinde yaşayan dar görüşlü, tahammülsüz, dünyanın kendi etrafımızda döndüğünü sanan insancıklara, zavallılara dönüşü veriyoruz.
Efsane Wimbledon'un ilk siyahi şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi... Dünyanın her köşesindeki hayranlarından mektuplar yağmaktaydı. Bunlardan bir tanesi şöyle soruyordu:
-Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?
Arthur Ashe cevap verdi:
-Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar. 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir.
500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır. Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl 'Niye ben' derim?..."
Hüznün ve yenilginin verdiği hayat dersi muhteşemdir. Güzel görebilen ve bakabilenler için aslında hayat bize çok anlamlı dersler verir. Geçenlerde vefat eden usta oyuncu Ferhat Yıldızoğlu hayata ait şu enfes tespitlerini paylaşıyordu: “Sıkıntılar insanı olgunlaştırır. Ateşe girmeden demir çelik olmaz. O sıkıntılarda olgunlaşmasını bileceksin.
“Zalim felek zalim felek” demeyeceksin! Benim eksik tarafım ne? Ben neyi şimdi tamamlıyorum, tamamlamak üzereyim, diyeceksin. Hepimiz hata yapabiliriz. Önemli olan hatayı yapmamak bir daha… Ondan ders almak. O sıkıntılar insanı ileriye götürür. Büyük insan olmak için öyle konfora ihtiyaç yok. Konfor senin içinde, beyninde Allah tarafından verilir o. Para, pul, eşyanın hiçbir önemi yok. Hiçbirisini öteki tarafa götürecek değiliz. Benim zenginlikle menginlikle hiç alakam yok! Benim evime gelecek olan insan, Benim için gelsin, avizem için, kristal tabaklarım için, mutfaktaki kebaplarım için gelmesin. Hayatı seveceksiniz. Hayat çok güzel. Hayatta parayla, pulla, apartmanla mutlu olunmuyor. Doğa o kadar güzel! Sabahı, akşamı, şafak vakti, o çiçekler, doğanın güzelliği… Ben her an şükrediyorum, teşekkürler ediyorum, ne güzel şey bu! Hiçbir şeyim de yok! Hayatta banka defteri de görmedim.
Hayatı güzel ve anlamlı kılan tamamen zihnimizin ona yüklediği anlam ve bakış açımız. Allah'ın değer verdiğine değer verenler zarar etmezler. Eksiksiz, yalın, dupduru bir yönelişle yaşamımızı zorlaştıran, ayağımıza prangalar vuran, çeşitli boyunduruklardan, asılsız hurafe ve kuruntulardan kurtulmak, bizi gerçekten hür yapacaktır. Maliki olana, her şeyin sahibine tam yönelişle gölgelerden kurtulacak, asıl ulaşılacak menzile ve manaya ulaşacağızdır. Yoksa Rahman ve Rahim olana inandım deyip, türlü türlü kendine ilah edinenlerin huzura ve itminana ermesi mümkün değildir. Gerçek güçten kopan ne kadar güçlü görünse de, ilahi kaynaktan mahrum kalır ve böyle bir talihsiz kurumaya mahkumdur.
Unutmayalım her şey insan için yaratılmıştır. Teknoloji, para, iktidar, demokrasi yalnız insanın daha mutlu ve huzurlu olması için vardır. Türkiye'de 15 Temmuz sonrası yaşanan hukuksuzluk ve zulümlerle mağdur edilen KHK’lı bir profesör bütün yaşadıklarından sonra hayat tecrübesi olarak öğrendiği enfes tespitleri şöyle özetliyor:
“- Düşmez kalkmaz bir Allah olduğunu iyice öğrendim.
– Dua etmeyi öğrendim.
– Adaletin olmadığını bazen gecikebileceğini öğrendim.
– Fakir halkın rağbet ettiği marketlere gitmeyi öğrendim.
– Pazara geç gidip ucuza almayı öğrendim.
– Hangi dükkan ne kadar ucuz satmakta olduğunu öğrenme yollarını öğrendim.
– Fakirlerle raflardan ucuza yiyecek seçmeyi öğrendim.
– Yollarda bolca gezip kağıt toplayıcılarla yan yana dolaşmayı öğrendim.
– Çöpten bir şey toplayanlarının birçoğunun çok nazik birileri olduğunu öğrendim.
– Çöpten yemek toplayan kişilerin oldukça çok olduğunu öğrendim.
– Bir sofrada bir çeşit yemeğin insana yeteceğini öğrendim.
– Üç öğün yemek yerine iki, hatta bir öğünün yetebileceğini öğrendim.
– Etin çok pahalı olduğunu öğrendim.
– Meyveleri kilo kilo değil de yarımşar kilo almayı öğrendim.
– Pastaneden ucuza ve yarım kilo tatlı alıp ailece yemeği öğrendim.
– Bayat ekmeğin bile insanı doyuracağını öğrendim.
– Peynirin ucuzu olduğunu öğrendim.
– Yolda dilenene ve açım diyen herkese yardım edilmesi gerektiğini öğrendim.
– Kimsenin aç bırakılmaması gerektiğini öğrendim.
– Ağlamayı öğrendim.
– Küçük kızımın her OHAL ilanında babam yine maaşsız kalacak diye ağladığına ağladım.
– Küçük kızımın artık marketten babamın parası yok diye bir şey istemediğine şahit oldum.
– Küçük kızımın bir çikolata isterken bile neredeyse benden utandığını gördüm.
– Profesör Doktor iken bir anda toplumun en alt tabakasına inilebileceğini öğrendim.
– Parası ve işi olmayan kişilerin rahatça zekat-yardım alabileceğini öğrendim.
– Bazı insanların ne kadar kötü olabileceğini öğrendim.
– Benzinin ne kadar pahalı olduğunu öğrendim.
– Arabaya binmenin çokta şart olmadığını öğrendim.
– Dışarıda ailece yemek yemenin parası olmayanlar için çok lüks olduğunu öğrendim.
– Parasız kalınca ne iş olsa yapılabileceğini öğrendim.
– Ülkemde çok dert olduğunu öğrendim.
– İkiyüzlü olan insanlar olduğunu öğrendim.
– Vatanını satabilecek, çıkarcı insanların olduğunu öğrendim.
– Mahkemelerin hak arama yeri olduğunu ve olmadığını öğrendim.
– Mahkemelerin davaları kolayca reddettiğini öğrendim.
– İlahi adaletin çok yararlı olduğunu öğrendim.
– Gece kalkıp ağlayarak, ailem görmeden dua etmeyi öğrendim.
– Beni her an gören ve duyan bir Yaratıcı olduğunu daha yakından öğrendim.
Hayat bize hep dersler ve sırlar vermeye devam ediyor, öğrenebilmek, bu sınavları sabır ile verebilenlerden olmak temenni ve duasıyla... André Gide ‘nin özlü sözü ile bitirelim; “Hayat çok zalim bir öğretmendir. Önce sınav yapar, sonra dersi verir.”