Yunanistan ile Türkiye arasındaki tansiyonu düşürmeye yardımcı olma çabalarının ABD ile tam bir istişare içerisinde gerçekleştiğini de belirten Maas, gösterdikleri çabanın kendi hükümetinin bilinçli bir politikası olduğunu, bu durumun tamamen Almanya’nın Avrupa Birliği Konseyi başkanlığına bağlı olmadığını da ekliyor.
Maas, Aralık ayının Türkiye için AB karşısında ne tür bir politika izleyeceğine karar vermesi gereken son tarih olduğunun da altını çiziyor ve yaptırımların gündemde olduğunu da belirtiyor.
Maas, “Almanya, Yunanistan ile Türkiye arasındaki arabuluculuğa ilk kez liderlik ediyor. Neden?” şeklindeki soruya, “Ben buna "arabuluculuk" olarak adlandırmıyorum. Çabalarımız, Avrupa Birliği Konseyi başkanlığı sıfatıyla ve aynı zamanda Ankara ile iletişim hatlarını açık tutmuş bir ülke olarak sunduğumuz “iyi niyetler”in bir parçasıdır. Doğu Akdeniz'deki güvenlik durumu, hepimizi endişelendiriyor. Amerikalı dostlarımızla yakın çalışıyoruz – durumla ilgili aynı analizlere sahibiz. Tüm zorluklara rağmen, sadece beklemek bizim için bir seçenek değil” sözleriyle cevap veriyor.
Alman hükümetinin son AB zirvesi öncesi ve sırasında Türkiye’ye yönelik muhtemel bir yaptırıma neden karşı çıktığını ise Maas şu şekilde cevaplandırıyor:
“İlaç kullanınca risklere ve yan etkilerine dikkat etmek için reçeteyi her zaman dikkatlice okuruz. Bu durum yaptırımlarla aynıdır: Diplomasinin bir parçasıdır, ancak tedbirli kullanılmalıdır. Türkiye ile ilgili olarak zaten bu noktada mıyız? O noktaya varılabilir mi? Bu Ankara'ya bağlı olmalı. Aralık ayındaki Konsey'e kadar açık ve ölçülü bir yol belirledik. Gemiye binmek Türkiye'ye kalmış. Ve Aralık ayında karar vermemiz gerekecek."
Gazetenin, “Oruç Reis, önceden yapılan bir anlaşmaya rağmen tekrar denize açıldı. Bu arabuluculuk çabalarınızı baltaladı mı? Ankara ziyaretinizi neden iptal ettiniz?” sorusuna ise Maas, geminin tekrar denize açılmasının çok sürpriz olduğunu söyleyerek cevap veriyor. Bunun gerilimi bir çıkmaza sürükleyeceğini de belirten Maas, bu durumun pek çok kişide hayal kırıklığı oluşturduğunu, ancak hayal kırıklığı ve öfkenin diplomasi için kötü bir durum olduğunu, stratejik çıkarlara göre hareket edilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Maas, “Bu nedenle bu noktada diplomasiden vazgeçmek, karşılayabileceğimiz bir lüks değil” diyor.