Maskeler düştü, dişleyen dişleyene!..
Biri engelli beş çocuğuyla cezaevine eşini ziyarete giden kadın gözaltına alındı. Ülkede zulmün eriştiği son nokta bu. İnsanın, dili damağı kuruyor, klavyeye basan parmaklar titriyor artık! Şimdi, hangi yasayı, hangi Anayasa maddesini, hangi uluslararası sözleşmeyi hatırlatacaksın? Kime neyi nasıl anlatacaksın. Zor, çok güç… Sadece ve sadece kayıt düşebiliyor, tarihin ve kaderin üzerimize yüklediği misyonu ifaya gayret ediyoruz, onca küfre, onca laf sokmaya, onca atarlanmaya rağmen… Maskeler düştü, dişleyen dişleyene! Utanıyoruz çok şeyden, en dar daireden en genişine kadar… Yan yana çalıştığımız insanlardan aynı mahallede oturduklarımıza, tanıdığımızı zannettiğimiz eblehlere kadar… İnsan kendi milletinden utanır mı? Ülkesinden bahsedemez hale gelir mi?
‘EVET’SE KOY SEPETE!
Şimdi dillerde yeni sakız, “referandumdan evet mi çıkar, hayır mı?” Başını bağrını yesin, yerin dibine batsın tartışmanız. İler tutar yanı yok, niye mi? Tek örnek yeterli: Bugünkü mevcut Anayasa, 3-4 senedir delik deşik edildi. Ne fikir hürriyeti, ne can ve mal emniyeti, ne basın özgürlüğü ne de yargı bağımsızlığı… Sayayım mı daha! Cumhurbaşkanı tarafsızlığına hiç girmeyelim isterseniz. Mevcut Anayasa’nın tüm bu maddeleri aynen yerinde duruyor, değişen kısım “yürütme” ile alakalı olanlar.
Yani, ha bugün, ha 2019’da fark etmiyor, aynı biçimde çiğnenmeye devam edecek. Kaldı ki, Ankara’daki egemenler, 400 vekille yeni baştan Anayasa yapıp referanduma gerek kalmadan Meclis’ten geçirse dahi, emin olun o da yetmeyecek. Çünkü, ihtiyaca göre kanun çıkarıyorlar. Yarın neye gereksinim duyacaklarını bilmedikleri için de bugün yazdıkları kanunlar kısa sürede “eskiyor”. Evet mi, hayır mı? Boş tartışma bunlar. Hiçbir maddesi değişmemiş haliyle 1982 Darbe Anayasası’nı getirin, uygulayın, ülke nefes alır. En kötü Anayasa bile, en iyi uygulamayla toplumlara çağ atlatır. Onun için lafım tartışanlara değil, tartışmaya: Boş!
ERKAN MUMCU’YU HATIRLAR MISINIZ?
erkan mumcuAzınlık oylarının belirleyici olduğu bir süreçten geçtik. MHP oyları ile referandum kapısı açıldı. Hafıza tazeleyelim, 2007 yılında da böyle olmuştu. Meşhur 27 Nisan e-muhtıra günlerinde AKP’den istifa eden vekillerin geçtiği ANAP, genel kurula katılsa 367 krizi çıkmayacak, Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilecekti. Baskın seçim olmayacak, AKP yüzde 47’yi bulamayacak, Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesini öngören Anayasa değişikliği hiç gündeme gelmeyecekti. Esasen bu günleri bir anlamda 2007’de aldığı o tavırla ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’ya borçluyuz. Bugün kimse pek hatırlamıyor ama aldığı vebal büyüktür. Hayatı boyunca bununla yaşayacak. Tıpkı Devlet Bahçeli gibi.
EHVEN-İ ŞER
Öyle günler yaşıyoruz ki, “ehven-i şer hangisi” bunu tartışır olduk. Kimi, “hayır” çıkarsa daha beter bir kaos yaşanacağından hareketle “evet” verilmesini savunuyor… Kimi de, kanlı terör saldırılarından mezhep çatışmalarına, iç savaş senaryolarına kadar, siyasi suikastlara, hatta sınırlarımızın dışında bir savaşa sokulmaya kadar tehditlerden bahsediyor. “Siyasi suikast olasılığı arttı” dediğim için yemediğim zılgıt kalmadı, şimdi bunların hepsi uluorta tartışılıyor, öznesiyle, hedefiyle…
EMİR KOMUTA ZİNCİRİ İÇİNDE DARBE
Öyle tuhaf ki; referandumu görür müyüz, görmez miyiz, yeni darbe olur mu, olmaz mı… Fütursuzca konuşuluyor. Konuşanlara da kimse bir şey demiyor üstelik. Hadi adıyla vereyim. Geçen ay, emekli Albay Ahmet Zeki Üçok kelimesi kelimesine şöyle tweet attı: “Kaos süreci ülkede iç çatışma ile beraber kanlı bir kalkışma ortamı yaratacak ve TSK emir komuta zinciri içerisinde yönetime el koyacaktır.”
Hemen ardından şunu ekledi: “Cumhurbaşkanı birlik ve beraberliği sağlayamazsa önünde sonunda darbe olacaktır.”
Sadece şu iki cümlede, kaos var, iç çatışma var, kanlı kalkışma var, darbe var, üstelik emir-komuta zinciri içerisinde yönetime el koyma var, yani başarılı bir darbe! Bitmedi, Cumhurbaşkanı’na ayar (üstü kapalı tehdit) var. Ve biliyor musunuz, 15 Aralık 2016’da atılan bu tweet’ler halen orada duruyor. Atan kişi yazdıklarının arkasında duruyor. Onlarca gazete ve internet sitesi tarafından haber yapıldı, ne Saray çevresinden ne de hükümet, bir kişi bile çıkıp “hemşerim bi dakka” demedi. Sübliminal darbe mesajından onca gazeteci tutuklu aylardır, açıktan yazanı kimse çağırıp sormadı, “Bildiğin bir şey mi var” diye!
İşine gelen mesaja çemkiren, gelmeyene yutkunan bir ülke olduk, vesselam. Biri engelli beş çocuğuyla cezaevine eşini ziyarete giden kadın gözaltına alındı. Ülkede zulmün eriştiği son nokta bu. Utan, hala böyle bir duygun kaldıysa Türkiye! UTAN!