Mavi Marmara gemisinde hayatını kaybedenlerin aileleri Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kendilerini yalnız bırakmakla ve İsrail ile gizli anlaşma yapmakla suçluyor.
Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara’ya yönelik saldırıyla ilgili dava Türkiye-İsrail anlaşmasının 4’üncü maddesi gerekçe gösterilerek 2016’da düşürülmüştü. Anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştı.
AKP, GEMİDEKİLERİ “TERÖRİST” OLARAK MI KABUL ETTİ?
İsrail'in Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) sunulan dokümanlarında anlaşmanın kamuoyuna duyurulmayan maddeleri olduğu ortaya çıkmıştı.
Hükümetin sessizliğine tepki gösteren Mavi Marmara davasının avukatlarından Gülden Sönmez, “UCM tarafından ve tüm uluslararası hukuk belgelerince hukuka uygunluğu tartışmasız olan sivil bir yardım organizasyonunu ve benzeri organizasyonları Türkiye hükümeti adına birileri terörist olarak kabul etmişse ve bunu TBMM’den gizlemişse burada TBMM üyelerinin ve yetkili ilgili tüm mercilerinin kamuoyuna bu durumu izah etmesi ve gereğini yapması gerekir.” dedi.
Mavi Marmara davasında müşteki ailelerin avukatlığını üstlenen Gülden Sönmez’in T24’e verdiği mülakat:
İsrail'in gönderdiği belgelerle ilgili nasıl bir süreç yaşandı?
Bildiğiniz üzere biz UCM’ye başvuru yaptıktan sonra UCM savcısı İsrail’in savaş suçu işlediğini kabul etmiş ama ‘gravity’ gerekçesiyle soruşturmayı başlatmayacağına dair karar ermişti.
Avukatların yapmış olduğu itirazları Ön İnceleme Dairesi haklı bulmuş ve dosyayı tekrar UCM Savcısına göndermişti. Birçok kez karşılıklı itirazlarla devam eden sürecin sonunda UCM Ön İnceleme Dairesi 15 Kasım 2018 tarihinde yayınladığı kararında bir kez daha savcının kararının yanlış olduğuna ve kararını tekrar gözden geçirmesine hükmetti.
İngiltere’deki basın toplantısında İngiliz mağdurlar, 31 Ocak 2019'da yapılan başvuruda da görüleceği üzere, eşi görülmemiş bir dış baskıyla karşı karşıya kalmasından derinden endişe duyduklarını belirterek savcının bugüne kadar göstermiş olduğu tavırdan bu metotlar yoluyla tehdit edildiğine dair endişemiz bulunmaktadır.
Son günlerde yaşanan bazı gelişmeler de bu kaygıyı artırmıştır. İsrail’in UCM’ye gönderdiği dosyada Bolton (ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı )'ın konuşmasını referans vermesi ve bu konuşma metninin linkini koyması mahkeme üyelerine açık bir tehdittir’ dediler.
UCM’de süreç yürürken İsrail Hukuk Merkezi UCM’ye bir başvuru göndererek dosyaya katılma talebinde bulunarak dosya içerisinde bazı beyanlar ve dokümanlar sundu.
Hukuk alanındaki mücadeleyi yürüten isimlerden birisiniz. Bu maddelerden haberiniz var mıydı?
İsrail tarafından UCM’ye sunulan ve UCM tarafından da web sitesinden kamuoyuna açıklanan beyan ve eklerde, TBMM’den geçen 6 maddelik anlaşmanın dışında bir usul anlaşmasını/ mutabakatını beyan etti. İsrail böyle bir belgeyi de UCM'ye sundu. Bizler de bu metni ilk kez İsrail sununca gördük.
Açıkçası daha önce hiçbir şekilde hiçbir yerde görmemiştik. İçerik olarak ta gerçekten TBMM ‘den geçen anlaşmanın dışında Mavi Marmara için de Türkiye için de çok çok daha ağır bir içerik taşımaktadır.
Elbette bir uluslararası sözleşme ancak ve ancak TBMM den geçerek kabul edilip onaylanabilir. Ama şunu söylemek gerekir. TBMM’den geçen anlaşma da hukuka ve Türkiye anayasasına aykırı bir anlaşma olup tarafımızca kabul edilmemiştir ve edilemez.
Buna dair her türlü itirazımız ve yine bu anlaşmaya dayanarak düşürülen davalarla ilgili itiraz ve temyiz süreçlerimiz devam etmektedir.
Gizli tutulan maddeleri nasıl yorumluyorsunuz?
En son konuşulan ve İsrail tarafından sunulan 'gizli anlaşma' ise ne usul açısından ne de içerik açısından kabul edilebilir. Haberi yapan yayın organı Türkiye ve İsrail hükümetlerinin ve TBMM Dış İşleri Komisyonunun mezkur ‘gizli anlaşmayı ’ cevap vermekten kaçındıklarını ve henüz yalanlamadığını beyan etmiştir.
UCM tarafından ve tüm uluslararası hukuk belgelerince hukuka uygunluğu tartışmasız olan sivil bir yardım organizasyonunu ve benzeri organizasyonları Türkiye hükümeti adına birileri terörist olarak kabul etmişse ve bunu TBMM’den gizlemişse burada TBMM üyelerinin ve yetkili ilgili tüm mercilerinin kamuoyuna bu durumu izah etmesi ve gereğini yapması gerekir.
Hatırlatmak isterim ki bu sadece Mavi Marmara meselesi değildir. Unutulmasın ki aynı gece İskenderun’da İsrail silahları kullanılarak (mahkemece sabit) yapılan saldırıda 6 TSK askeri şehit olmuştur.
Böyle bir anlaşmanın var olup olmadığı ve var ise içeriği ile ilgili gerekeni yapmak Türkiye için devlet meselesi olsa gerek. Her iki yönüyle de halkın ve şehit ailelerinin konu hakkında açıkça bilgilendirilmesi en doğal haklarıdır.
Anlaşmanın hukuk mücadelesine etkisi ne olacak?
13 Şubat 2019 da Londra’da yapılan basın toplantısında İngiliz vatandaşlar aynı konuda şunu demişlerdir: İsrail sürece katılma talebi vasıtasıyla Türkiye -İsrail anlaşmasının bu mahkeme tarafından dikkate alınmasını istemiştir. Mavi Marmara’ya yapılan korkunç saldırıdan kurtulanlar adına böyle bir anlaşmaya taraf olmadığımızı söylemek istiyoruz. Böyle bir anlaşma hiçbir mağduru bağlamaz, bağlamayacaktır. Hiç kimse Türkiye hükümetine böyle bir yetki yada sorumluluk da vermemiştir.
Aileler bu maddelerden haberdar mı? Ne dediler?
Ailelerin bundan haberdar olup olmadıklarını bilmiyorum. Ama aileler başından beri İsrail ile Türkiye arasında hak arama ve adalete erişim haklarını engelleyecek her türlü açık yada gizli anlaşmaya karşı olduklarını defalarca beyan etmişlerdir.
MAVİ MARMARA HADİSESİ NEDİR?
Mavi Marmara, İHH İnsani Yardım Vakfı ve Özgür Gazze Hareketi'nin organizasyonu ile İsrail ablukasındaki Gazze'ye yardım malzemeleri götürmek üzere yola çıkan yardım filosunda yer alıyordu.
5 Mayıs 2010’da Antalya Limanı’ndan Mavi Marmara dahil 5 gemi hareket etmişti. Yardım filosu 31 Mayıs 2010’da Gazze'ye yakın uluslararası sularda İsrail ordusu tarafından durdurulmuştu. Mavi Marmara gemisine çıkan İsrail askerleri sivillere ateş açmıştı. Kanlı baskında Mavi Marmara yolcularından 9’u hayatını kaybetmiş, 50 kişi yaralanmıştı.
İsrail ordusu gemiyi Aşdod Limanı’na yanaştırmıştı.