Son zamanlarda gazete ve medya kuruluşlarına dozu artarak devam eden sansür, akreditasyon ve yayın yasaklarına Medya Etik Konseyi Yüksek Kurulu tepki gösterdi. Medya Etik Konseyi'nden yapılan açıklamada, "Gün geçmiyor ki ülkemizde gazeteciler ve medya kuruluşları ile ilgili sansür, akreditasyon, yayın yasakları, susturma ve baskılarla ilgili bir vaka yaşanmamış olsun. Neredeyse her gün basın mensuplarına ve kuruluşlarına yapılan hukuksuz ve yıldırıcı uygulamalar sıradan hale geldi." denildi.
Gazete ve medya kuruluşlarına dozu artarak devam eden sansür, akreditasyon ve yayın yasaklarına Medya Etik Konseyi Yüksek Kurulu tepki göstererek bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada basın mensuplarının haklarında açılan davalar nedeniyle mesailerine karakolda veya adliyede geçirmek zorunda kaldıkları belirtilerek, "Çıkarılan ucube bir 'makul şüphe' yasasıyla gazeteciler üzerinde daha fazla baskı oluşturmanın yolları açıldı. Özellikle Sedef Kabaş, Arzu Yıldız, Aytekin Gezici gibi onlarca gazeteci makul şüphe kapsamında evlerine baskınlar düzenlendi, yazdığı tweetlerden bile soruşturmaya tabi tutuldu. Gazeteciler artık günlük mesailerine ya karakolda ya da adliyede başlar hale geldi. Mahkemelerde savunma yapmakla ya da karakolda çeşitli işlemleri yerine getirmekle yüz yüze kalmış durumdalar." ifadelerine ver verildi.
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca ve Gazeteci Mehmet Baransu'nun haksız ve hukuksuz bir şekilde hapiste tutulması eleştirilen açıklamada şu ifalere yer verildi: "Öte yandan Samanyolu Yayın Grubu Başkanı gazeteci Hidayet Karaca'nın haksız ve hukuksuz olarak aylardır dava açılmadan hapiste tutulması, gazetecilik mesleğine yapılmış en büyük baskılardan biridir. Yıllar önce yayınlanmış bir dizinin senaryosunda geçen konuşma bahane yapılarak 'terör örgütü kurmak ve idareyi değiştirmek' iddiasıyla tutuklanması hukuksuzluğu gözler önüne sermektedir. Aynı şekilde hiçbir tutuklusu kalmayan Balyoz davasının esasını oluşturan belgeleri savcılığa ileten gazeteci Mehmet Baransu'nun tutuklanarak hapse atılması, baskıların adeta zirve yaptığını göstermektedir. Ne ironik bir durumdur ki Balyoz davasının savcısı olduğunun iddia eden Başbakan'ın Cumhurbaşkanı olduğu ülkemizde Baransu Silivri'de tutuklu bulunuyor. Gazetecilerin uzun tutukluluk süresi ise tam bir işkenceye dönüşmüş durumdadır.Ayrıca Medya Etik Konseyi, Türkiye Gazeteciler Federasyonu (TGF) ve Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) gibi mesleki kuruluşların başta Hidayet Karaca olmak üzere tutuklu gazetecilerin ziyaret talepleri dahi kabul edilmemekte ve hiçbir gerekçe gösterilmeden reddedilmektedir."
Doğan grubunun'da çeşitli baskı yöntemleriyle yıldırılmaya çalışıldığı belirtilen açıklamada, "Doğan grubu da çeşitli baskı yöntemleriyle korku salmaya, yıldırılmaya çalışılmaktadır. TRT'nin Doğan Haber Ajansı ile haber alım hizmetini gerekçesiz sona erdirmesi, meydanlardan açıkça Hürriyet gazetesinin isim verilerek haberlerinin çarpıtılması ve tehdit edilmesi hep bu kapsamdadır." ifadelerine yer verildi.
'Hukuksuzluklar "Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır." hükmü Anayasa'da yer almasına rağmen yaşanmaktadır.' denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Basın mensupları da Anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmelerden aldıkları güçle kamuoyunu bilgilendirme görevlerini her türlü zorluğa, baskıya rağmen sürdürmeye çalışmaktadır.Uygulamalar tam anlamıyla hukuk dışı 'yaptım oldu' anlayışının bir göstergesidir. İfade hürriyeti, basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğünün en temel haklardan olduğu unutulmamalıdır. Hukukun herkese bir gün lazım olacağını bu vesile ile bir kez daha hatırlatmak isteriz. Dünya ülkeleri arasında basın özgürlüğünde en son sıralara düşen ülkemizin bu kötü imajının düzeltilmesi için iktidarın haksız ve hukuksuz uygulamalara bir an önce son vermesini ümit ediyor ve bekliyoruz."
CİHAN