Nedim Hazar: Psikolojik harp mide bulandırıcı

Zaman gazetesi köşe yazarı Hazar, psikolojik harbin mide bulandırıcı boyutta olduğunu yazdı.

Nedim Hazar: Psikolojik harp mide bulandırıcı

Zaman Gazetesi yazarı Nedim Hazar, bugünkü köşesinde 'paralel' safsatası ve yalan haber furyasına değindi. Psikolojik harbin mide bulandırıcı boyutta olduğunu ifade eden Hazar, 'adanmış ruhlar' yerine 'dadanmış ruhlar'ın ortaya çıktığını söyledi.

Hazar, "İzleyicinin gözünün içine baka baka, üstelik birkaç saat sonra yalanın ortaya çıkacağını bile bile bühtan atmayı gazetecilik sayan bir jenerasyonun altın çağını yaşıyoruz." dedi.


Çaya çorbaya paralel

Millet olarak tarihe geçen pek çok yönümüz var. Ama galiba gelecek nesiller en çok, teknolojiyi nasıl zehirli bir hançere dönüştürebildiğimizi konuşacak.
İnterneti keşfedenler, sosyal medyayı insanlığın hizmetine sunanlar, bugünkü halimizi öngörmüş olsalardı, galiba insanlığın hizmetine sunmadan önce biraz düşünürlerdi.

Kendimizi ifade etmekten ziyade başkasını perişan etmeye, derdimizi anlatmak yerine kafa karıştırmaya, yalan, manipülasyonlarla anlık çıkar kovalamaya bu kadar teşne olmanın sonu hayır değil, ifade etmiş olayım.

Modern medya kanalları böyle de konvansiyonel olanların hali çok mu iyi? Asla! Bir kere çok ciddi bir profil değişimi var. Geçmişte gördüğümüz ekran demografisi artık tamamen değişti. Muazzam bir ‘kesin inançlı’ geçidi var her akşam. Ve kimse kimsenin doğrusuyla ilgilenmiyor. Hatta doğruyla pek kimsenin ilgilendiği söylenemez. Bir bağırış çağırış, hakaret, aşağılama yarışıdır almış başını gidiyor. Hakikatten bahsedenlerin değil, en kısa sürede en çok yalan söyleyenlerin devri bu devir. İzleyicinin gözünün içine baka baka, üstelik birkaç saat sonra yalanın ortaya çıkacağını bile bile bühtan atmayı gazetecilik sayan bir jenerasyonun altın çağını yaşıyoruz.

Hani hep överek bahsederdik ya ‘Adanmış ruhlar’ diye, galiba şimdilerde ‘Dadanmış ruhlar’ pek bir moda! Psikolojik harbin mide bulandırıcı gündelik tezvirat bültenine dönüştüğü yazılı medyayı ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Sağ olsun, Sayın Başbakan’ın da üstün gayretleri ile bir ‘paralel’ furyasıdır almış başını gidiyor. Sıkışan, moraran, ‘hık mık’ diyen ilk kelime olarak ‘Paralel’ ile başlıyor. Yakında, ‘araba teybimi paraleller çaldı’ türünden vakalar görürsek hiç şaşmayacağız.

Önceki gün bir yerel seçim broşürü gördüm, içeriğin yarısından fazlasında paraleller ile nasıl şanlı ve destansı mücadele ettiklerini anlatıyordu ilçe belediye başkan adayı

Bilmem gördünüz mü?

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü (RSF) var. Onlar her sene basın özgürlüğü endeksi yayınlıyorlar.  2014 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni de yayınladılar. 180 ülke arasında 25. olmuşuz… Ama arka sıradan. Zimbabwe, Afganistan, Libya, Bangladeş gibi ülkelerin bile arkasında, 154. sırada bulunmamızın mevcut medya tablosuyla bir ilgisi olmalı sanırım.

Siyasetin ve medyanın yalanı sıklıkla tekrar etmesini Hitler’in propaganda subayı Goebbels’e bağlayan çoktur. Malum zat şöyle demiş: “Bir yalan yeteri kadar tekrar edilirse sonunda herkes ona inanır.” Yalnız propaganda subayının unuttuğu bir şey var sanırım, bu kadar sık yalan söylenirse, bir süre sonra en mutlak hakikat bile yalancının ağzında sakil duracak, inanan kimse kalmayacaktır.

Bilmem Yalancı Şahitler Kahvesi’ni bilir misiniz?

Epey eskiden adliyenin karşısında bir kahve varmış. Sakinlerinin tamamı yalancı şahitlerden oluşurmuş. Kimin hangi mahkemede sıkışıp, yalancı şahide ihtiyacı olursa, gidip bu kahveden gerektiği sayıda şahit bulurmuş. Adamın birinin böyle bir ihtiyacı olmuş ve bir dostunun salık vermesiyle Yalancılar Kahvesi’ne gelmiş. Fakat kahvede bir ocakçı, bir de miskin miskin oturan biri varmış. Adam ocakçıya yanaşıp, “Bana, burada yalancı şahit bulunurmuş dediler geldim ama hiç kimse yok.” demiş. Ocakçı, “Aslında kalabalıktır ama herkes bir cenazeye gitti şuradaki arkadaşı nöbetçi yalancı olarak bıraktılar, istersen onunla bir konuş.” demiş.

Bizimkinin gözü pek tutmasa da, eli mahkum yanaşmış:

- Affedersin bilader bir şahitlik işi vardı da...

- Yardımcı olalım abi, konu neydi?

- Bir alacak-verecek meselesi…

Yalancı şahit bir anda ciddileşmiş:

- Vaaay!.. O it herif hâlâ ödemedi mi borcunu abicim?..

Bizimkisi şaşırmış ve düzeltmiş.

- Yok öyle değil, borçlu olan benim.

Yalancı şahit daha da kendinden emin:

- Yahu abicim kaç defa ödeyeceksin o dürzünün parasını? Hadi duruşmaya yetişelim de hakime bir de ben anlatayım!!!

Medyamızın hızla yalancılar kahvesine döndüğü bir süreçten geçtiğimizin farkındasınız değil mi?
<< Önceki Haber Nedim Hazar: Psikolojik harp mide bulandırıcı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER