Îsar ruhu
MEHMET ALİ ŞENGÜL | Samanyoluhaber
Müminler arasında îsar ruhu oldukça önemlidir. Îsar ruhu; mü’min’in mü’min kardeşini kendi nefsine tercih etmesidir. Böylesine helaket ve felaketlerin toplumu sardığı ve sarstığı bir asırda, insanların zillet ve sefaletle boğuştuğu böyle bir dönemde davayı islama gönül vermiş ve Kur’an, sünneti sahiha, nurlar ve pırlantalardan beslenmekte olan kutsiler ve gönül erlerinde bu ruhu az dahi olsa müşahede etme sevindiricidir.
Tarihte, bilhassa saadet asrında bu ruhu temsil eden yüzler değil, binlerce örneği olduğunda şüphemiz yoktur. Bugünde îsar ruhuna ait çok güzellikleri değişik vesilelerle gitmiş olduğum dünyanın her yerinde defalarca gördüm ve arkadaşlarımdan dinledim.
Hizmeti temsil eden bu fedakâr arkadaşlarımız değil mü’minleri, ömründe bir defa dahi Allah’ın adını duymamış insanlara rabbimizi sevdirme adına, değişik vesilelerle diyaloglar kurup samimi, gönülden onlara sahip çıkma gayreti içinde çırpınmakta olduklarını müşahede ediyoruz.
Şartlar ne kadar ağır olursa olsun, tebliğ ve temsil sorumluluğundan kurtulmamız mümkün değildir. Çünkü yaratılış gayemiz budur. Bununla beraber müessir olmanın en önemli vesilelerinden birisi, îsar ruhuna sahip olmaktır.
Asır sûresinde Cenab-ı Hakk “Yemin ederim zamana:” “İnsanlar hüsranda.” “Ancak şunlar müstesna: İman edip makbul ve güzel işler yapanlar, Bir de birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler.” buyurmaktadır.
Müddessir sûresi birden onuncu ayete kadar olan ayetlerde Cenab-ı Hakk: “Ey örtüye bürünen! (İnziva arzu eden!)
Ayağa kalk ve insanları uyar!
Rabbinin büyüklüğünü an!
Elbiseni tertemiz tut, maddî manevî kirlerden arın,
Pis ve murdar olan her şeyden kaçın!
Verdiğini çok bularak minnet etme!
Rabbinin yolunda sabret
Sûr’a üflendiği gün,
doğrusu o, çok çetin bir gün!
Kâfirlere hiç kolay olmayan bir gün!”
Kehf Sûresi 6. ayette Kur’an-ı Muciz-ül beyan: (Ey şanı yüce nebi) “Şimdi, bu söze inanmazlarsa, demek sen onların ardına düşüp nerdeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin!”,
Şuara Sûresi 3. ayette: (Habibim) “Onlar iman etmiyor diye üzüntüden nerdeyse kendini yiyip tüketeceksin.”,
Fatır Sûresi 8. ayette: “Hiç kötü işleri kendisine güzel görünen kimse, iyilik edip dürüst işler işleyen kimse gibi olur mu? Allah dilediğini sapıklık içinde bırakır, dilediğini doğru yola iletir. O halde insanlardan ötürü üzülüp kendini mahvetme! Çünkü Allah onların bütün yaptıklarını bilir.”,
Nahl Sûresi 127. ayette: (Ey Resulüm) “Sabret! Senin sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Kâfirlerin yüz çevirmelerinden mahzun olma, yaptıkları hilelerden dolayı da telaş edip darlanma” buyurulmaktadır.
İslam sadece müslümanların değil, bütün insanlığın dinidir ve herkese kapısı açıktır. Hizmet islam-ı temsil etmektedir. Onun için sadece mü’minleri değil, insan olan herkese kucak açar. Hizmet; samimiyet, ihlas, vefa ve sadakat ve iman erkanını esas alarak gelişen bütün ilme, tekniğe ve terakkiye açıktır. Ne var ki çocuğun anne babaya bağlı büyümesi ve varlık sebebi olan o kişileri küçümsememesi, onlara saygıda kusur etmemesi esastır.
“Rabbin şöyle buyurdu: Allah’tan başkasına ibadet etmeyin. Anneye ve babaya güzel muamele edin. Şayet onlardan her ikisi veya birisi yaşlanmış olarak senin yanında bulunursa sakın onlara hizmetten yüksünme, “öff!” bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve gönül alıcı sözler söyle.” İsra sûresi 23. ayette Cenab-ı Hakk emretmektedir.
Hizmette amirlik memurluk değil, kardeşlik esastır. Hz. Üstad, bütün muhataplarına, talebelerine hep aziz sıddık fedakâr muhlis kardeşlerim tabirini kullanmıştır.
Hocaefendi kendisine; herkesin bildiği gibi, hâşâ hep Kıtmir tabirini kullanmaktadır. Herkesi kendinden aziz bilmekte ve hâlâ Allah’la münasebeti açısından imansız gideceğim korkusunu göz yaşlarıyla zaman zaman ifade etmekte ve İbrahim Nehaî hazretlerini kendisine örnek almaktadır. Bu gerçekler karşısında ben şahsım adına kendimi koyacak bir yer bulamıyorum. Bu bir ye’s değildir. Herkes kendi zaviyesinden, Allah’ın sonsuz lütufları ve nimetleri karşısında yerini tayinden ibarettir.
Zıtların cem olduğu bir dünyaya, zıt kabiliyetlerle donatılmış olarak yaratılıp gönderildik. Kabiliyetlerimizi müspet manada irademizle geliştirmek zorundayız. Şerre değil hayra vesile olmamız gerekmektedir. Tohumun sırrını toprak çözdüğü gibi, insanların karakterlerini, kabiliyetlerindeki sırları da bazen başa gelen musibetler ve sıkıntılar çözer.
Günümüzde insanların inandığı gibi yaşamamalarını ve çıkarları doğrultusunda fikirlere iltifatın değer kazandığını görüyoruz. Maalesef bugün masum insanların tertemiz kalp aynalarının kirletildiği işlerin yapıldığını acı acı müşahede ediyoruz. Maksatlı kişilerin tuzak, plan ve oyunları piyasalarda geçer akçe olarak dolaşıyor. Böylesine ortalığa fitne ve fesat verip yalan ve iftiralarla yuvaları dağıtan aile fertlerini ve insanları birbirine hasret bırakan, aralarına kin ve nefret tohumu ekerek düşman haline getirmek isteyenlere karşı, inanmış gönüllerin hiçbir şeye takılmadan, ifsada karşı ıslahçı, tahribe karşı tamirci, menfaat ve çıkarlara karşı îsar ruhu ile inandıkları davayı temsil etmeleri gerekmektedir.
Başarı ve muvaffakiyetler; iman, iz’an, ihlas, vefa ve sadakatle davaya fisebilillah sahip çıkmaya bağlıdır. Onun için Kur’an-ı Muciz-ül beyan “Müminler sadece kardeştirler. O halde ihtilaf eden kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki O’nun merhametine nail olasınız.”(Hucurat sûresi 10)
“Müslüman müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu desteğinden mahrum bırakmaz. Bir kimse için müslüman kardeşini hakir görmek kadar büyük bir kötülük yoktur.” (hadis-i şerif)
Bundan dolayı Cenab-ı Hakk mü’min kullarına imanlarını yenileme ve tazeleme adına: “Ey iman edenler! Allah’a, Resulüne, gerek Resulüne indirdiği, gerek daha önce indirdiği kitaplara imanınızda sebat edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse hakikatten iyice uzaklaşmış, sapıklığın en koyusuna dalmış olur.”(Nisa sûresi 136)
Hiçbir şey Allah’a gizli değildir. Yapılan bütün hizmet ve ibadetlerin safi olması, O(cc)’nun rızası için yapılması esastır. Gönlünü Allah’a teslim edip, hayırlı hizmetlerde gece gündüz koşturan halis kullarını başarılı kılan Allah’tır. Hiçbir kul elde ettiği başarılarını kendinden bilmemeli ve Allah’ın inayetiyle geçekleştiğine inanmalıdır.
Hüsnüzan en güzel ibadettir. Her mü’min nefsinin savcısı, başkalarının avukatı olmalıdır. İnsan kendini teminat altında görüyorsa tehlikenin eşiğindedir. Nebevi ahlaka uygun hareket etmek, mü’min olmanın vasfıdır. Onun için yapayım derken hiçbir zaman yıkmamalı, yaptığımız yapacağımız her şeyin tahrip mi, yoksa tamir mi olduğuna azami derecede dikkat etmeliyiz. Zira üslubumuz namusumuzdur.