Bülent Korucu / Tr724
Muharip Hava Kuvveti Eski Komutanı, emekli Korgeneral Mehmet Şanver 15 Temmuz’un en kritik isimlerinden. Türkiye hava sahasını koruyan muharip gücün komutanı olmanın yanında komutanların esir alındığı tartışmalı düğünün de sahibiydi. Kızının düğününde yaşananlar ve cevapsız sorular Paşa’nın yazdığı kitapla yeniden gündemde. Habertürk’ten Kübra Par’a verdiği röportaj tartışmanın alevini tekrar yükseltti. Bilhassa Kuvvet Komutanı Abidin Ünal hakkında söyledikleri 15 Temmuz’a dair şüpheleri güçlendirdi.
Ünal ise hakkındaki iddialara cevap vermek yerine minder dışına kaçtı. Ünal, “Şanver’in kitabının satışlarına alet olmayı istemem. Ben daha 2-3 hafta önce Çatı Davası’nda bütün hikâyeyi baştan sona anlattım. Tekrar böyle bir diyalog ortamının oluşmasını şık bulmuyorum. O makama gelmiş insanların da bu tarzda bir diyalogu oluşturması hoş değil,” dedi.
Şanver’in söyledikleri kadar söyleyemedikleri de önemli. Bunu şekillendiren iki önemli etken var ve onları gözardı etmeden kulak vermekte fayda var. Birincisi Şanver’in yaşadığı gözaltı süreçleri, ikincisi ise terfi ettirilmeyerek istifaya zorlanması. Şanver’e iki duygu şekil veriyor: Korku ve öfke. Birçok gerçek bu iki duyguyla hareket eden insanlar tarafından ifşa edilir. Bu defa da öyle olacak gibi.
Şanver gözaltında yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Gözaltı demeyelim, ‘misafir’ edildim. Farklı bir ortam vardı. Yüzlerce turuncu tişört, siyah pantolonlu, ayakları çıplak elleri gözleri bağlı insanlar yerlerdeydi. Bu bir grup insanın arasındasınız. Yanımda iki tane nöbetçi polis, beni emniyet müdürlüğü içerisindeki olaylardan koruyor. Darbeciler o binayı bombaladıkları için polislerde bir nefret var.” Böyle bir ortamda iki gün ‘misafir’ edilen komutan haliyle korkmuş. Burada önemli ayrıntı eşinin Hava Kuvvetleri Komutanını arayıp ulaşamaması. Telefona çıkan, bilgi veren yok. Avukatı bile içeri giremiyor.
Müşteki olarak ifadesi zaten Eskişehir’de alınan Şanver bu durumu, “Dolayısıyla yeniden böyle bir “misafirlik” için ortada hiçbir sebep gözükmüyordu,” diye sorguluyor ve Yüksek Askeri Şura’ya 5 gün kala yaşadıklarını ‘kirli bir tezgâh’ olarak nitelendiriyor.
‘Kim?’ Sorusuna sürpriz olmayan bir cevabı veriyor: kripto FETÖ’cüler. Böyle zor bir durumda eşinin telefonuna bile çıkmayan Abidin Ünal da bu kapsamda mı? Yok, o galiba laf arasında söylediği ikinci gruba dahil: “Tabii bir de ikinci grup var. Bu kulvar, terfiye giden ve gittikçe daralan bir kulvar.”
AKIN ÖZTÜRK HAKKINDAKİ İDDİALAR ÇÜRÜYOR AMA…
Terfi ve görev o kadar önemli ki Şanver bütün kariyerini borçlu olduğunu itiraf ettiği Akın Öztürk’le bile bu yüzden bozuşmuş. Kendisini Diyarbakır’a göndermek istediğini, Ünal’ı devreye sokarak bu atamayı engellediğini anlatıyor. Aralarındaki ilişkinin o dönemde hasar almasının ve belki de düğün davetinin aylar öncesinden reddedilmesinin sebebi bu. Önce Ünal’a yanaşan Şanver’in Öztürk’le ilgili şüphe uyandırıcı nikah şahitliği hikayesini tekrar etmesi de bu yüzden. Öztürk son anda değil davetiyeyi aldığında düğüne gelemeyeceğini beyan etmiş. İlk ifadelerde yer almayan bilgiyi ancak şimdi öğrenebiliyoruz.
Cümleler arasına sıkışmış başka önemli bir bilgi daha var. Öztürk, Ankara’da darbe toplantısına katıldığı iddia edilen tarihte İzmir’de tatil kampındaymış. Tanığı ise Şanver’e bu bilgiyi veren Abidin Ünal. (Gizli tanık Kuzgun (Halil İbrahim Yıldız) 6 Temmuz’da Ankara’da bir villada darbe toplantısı yaptıklarını ve Akın Öztürk’le yan yana yemek yediklerini anlatmıştı. Mahkemede ise ifadesini yalanlamış “Pardon, özür. Adil Öksüz’le karıştırdım. Yok öyle bir şey” demişti. Hava Kuvvetleri komutanlığı yapmış ve sokaktaki adamın bile tanıyabileceği bir orgenerali karıştıran bir tugay komutanının diğer ifadelerine nasıl güvenebiliriz?) Şanver, Öztük’ün Akıncı’ya gitmesi konusunda Abidin Ünal’ın talimat verdiğine de açık ve net biçimde tanıklık ediyor.
15 TEMMUZ’UN BİR NUMARASI KİM?
15 Temmuz’la ilgili cevabı en çok merak edilen soru ‘bir numara kim’ sorusu. Diğer bütün cevapların yeniden gözden geçirilmesini gerektirecek bir cevap olacak bu. Şu anda Akın Öztürk darbenin en üst komutanı olarak yargılanıyor. Şanver bunun mümkün olmadığını öne sürüyor. Darbecilerin Öztürk’ü Genelkurmay İkinci Başkanı olarak atamayı düşündüğünü vurguluyor. “O halde bir numara onun üstünde ve bütün sistemin kabullenebileceği bir şey olmalı” diyor. TSK’da bu tanıma uyan tek kişi var: Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar.
Söz Akar’dan açılmışken o meşhur hava sahası emrine dair bilgilere bakalım. Tecrübeli komutan Şanver, TSK’da daha önce benzer bir emir verildiğini hatırlamıyor. Sadece tecrübesini değil bilgisini de katıyor. Olayı bu kadar önemseyip bütün hava sahasını kapatan emri veren Akar, kışlayı terk etmeme gibi basit bir emri verse 15 Temmuz başlamadan bitecekti. Bunu ben değil başta Zekai Aksakallı olmak üzere birçok general söylüyor. Şanver, emrin yekpare olmadığını da açığa vuruyor. “Hava sahası açma, kapama, bazı özel uçuşlara izin verme” şeklinde ayrıntılandırıyor kararı. Özel uçuş derken Tuğgeneral Semih Terzi’nin uçuşunu kast ediyor herhalde. Hani Aksakallı’nın ‘Karargaha sadece onu alın’ diye emir verdiği, sağ ele geçirip konuşturmak mümkün iken öldürtüp susturduğu generalin şaibeli uçuşu.
DÜĞÜNDEKİLER DARBEYİ NE ZAMAN ÖĞRENDİ?
Darbenin ve hava sahası emrinin öğrenilme saatleriyle ilgili çelişkili açıklamalara Şanver’inki de eklendi. Ünal ilk ifadesinde 21:30’da eşi arayana kadar hiçbir şeyden haberi olmadığını söylemişti. Sonra düzeltti ve 19:36’da hava sahası kapatma emrinin kendisine ulaştığını açıkladı. Şanver de Yenişafak’a 28 Kasım 2016’da verdiği ilk mülakatta şunları söylemişti: “Emirden hiç haberim olmadı. Sadece 19.30-45 gibi yardımcım Kadıoğlu general geldi, telefon elinde, durumu, tam o da bilmeden ‘Komutanım Eskişehir’de bir şeyler varmış ve nöbetçi bıraktığımız General kendisini rahat hissetmiyormuş’ dedi, ben de ‘sen Eskişehir’e git o zaman’ dedim.”
Habertürk’te saat 20’den önce emri öğrendiğini ve gereğini yapmak için harekete geçtiğini ileri sürdü. Böylesine önemli bir ayrıntıyı hafızası daha tazeyken hatırlamaması, gözaltında yaşadığı travmanın sonucu olabilir. Kadıoğlu’ndan öğrendiği bütün ayrıntıları anlattığı Abidin Ünal’ın kendisini dikkatle dinlediğini belirtme ihtiyacı hissediyor. Yani öyle ayaküstü ve geçiştirici bir diyalog yaşanmamış. Buna rağmen Ünal, Eskişehir’e takviye gönderme teklifini geri çevirmiş. Şanver’in şahsi düşüncesi “Topluca Eskişehir’e gidilmeliydi,” şeklinde. ‘Ben olsam durmaz giderdim’ diye iddialı da konuşuyor.
Yani söyledikleri Ünal’ın öne sürdüğü gibi basit bir kitap satış çalışmasının çok ötesinde. Ünal, ‘zaten konuştum’ dediği ifadesinde Başbakan Binali Yıldırım’ı arayıp ulaşamadığını ilk kez kamuoyu ile paylaşmıştı. Başbakanı bir kere çaldırıyor, cevap alamayınca artık denemiyor ama Akıncı Üssü’ne inene kadar telefonunu kullanmaya devam ediyor: “Uçağa beni darbeciler bindirdiler ve bundan direk Ankara Akıncı Üssü’ne saat 02:00 sıralarında indik. İninceye kadar helikopterden Eskişehir’deki arkadaşlarla temasa devam ettim…” Şanver’in tespiti eksik, sadece ellerini değil her şeyi serbest bırakmışlar.
TERÖRLE MÜCADELE HAREKATI KAFA KARIŞTIRDI
‘22:01’e kadar nasıl anlamadınız?’ sorusu diğer komutanlar gibi Şanver’i de zorluyor. Müdahalede gecikmeyi de ‘kime güveneceğimizi bilemedik’ savunmasıyla geçiştiriyor. Koca generallerin aciz kaldığı bir durumda, askeri öğrencilerin, genç subayların ve taşradaki komutanların mazereti kabul görmüyor. Şanver’in paylaştığı bir anekdot sahadaki askerlerin çaresizliğini özetliyor: “Hiçbir şey konuşamıyoruz, çünkü telefonlarımızı topladılar. Biri yanıma yaklaşıp, “Komutanım biz sizi çok seviyoruz. Bu işin üstesinden ancak siz gelebilirsiniz. Bütün bu yaptıklarımız sizin iyiliğiniz için. Sizi korumak için götürüyoruz, bize inanın. Bu işi çözseniz çözseniz siz çözeceksiniz komutanım” dedi.”
Seçilerek sahaya çekilen hemen bütün askerler aynı yemle kurban olmuş: Terörle mücadele harekatı. Özel Kuvvetler personeline özel muamele yapılmış, konvansiyonel olmayan harekat (KOH) talimatı verilmiş.
TERFİ ÇELİŞKİLERİ
Müstafi Korgeneral Şenver, hâlâ etkili ve yetkili bazı isimlerle ilgili çok dikkatli konuşuyor ve mahkeme sürecinin devam ettiğini belirtiyor. Ancak kendini savunamayacak durumda olanlar için aynı özeni esirgiyor. Mesela 15 Temmuz’da Akıncı Üssü’nün Harekat Komutanı olan Kurmay Albay Ahmet Özçetin’i hava kuvvetleri imamı olara ilan ediyor. Gerekçe olarak ise iki sözleşmeli yüzbaşının muvazzaf kadrosuna alınmamasını gösteriyor. Gerekçenin zayıflığı bir yana vahim olan Özçetin hakkındaki kanaati kuvvet komutanı Ünal’ın da teyit etmesi. YAŞ toplantısı öncesi Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’a verdiği isimlerden biri olduğunu anlatıyor. Hava Kuvvetlerinin en üst iki komutanının hakkındaki ağır kanaatine rağmen Özçetin nasıl ve neden en önemli hava üssünün harekat komutanı olarak kalabiliyor? Senaryo gereği olabilir mi?
Özçetin hakkında söyledikleri Şanver’in bir çelişkisini de deşifre ediyor. “Korgeneral olduğum için benim altımdaki bütün terfiler bana soruldu” diyor. Başka bir yerde ise tutuklu ve ihraç edilen astlarıyla ilgili hiçbir dahlinin olmadığını öne sürüyor. Oysa TSK terfilerinde sıralı amirlerin raporlarının belirleyici olduğunu bilmeyen yok. Paşa da zaten mülakatın farklı bölümlerinde kendisini tekzip ediyor.
RUS UÇAĞINI DÜŞÜRME EMRİ ÜNAL’DAN…
Emekli Korgeneral Şanver, ‘Kartal yuvasının işgali’ kitabında Rus uçağının düşürülme emrinin de Ünal tarafından verildiğini açıklıyor. Yenişafak’ın haberine göre “Şanver, uçağı düşürmeden yetki alınması gereken komutan olarak neden kendisiyle irtibat kurmadıklarını sordu, uçuş brifinginde olduğu için ateş etme yetkisini bizzat Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünal’dan aldıkları karşılığını aldı. Emir büyük yerden gelmişti. Devredilen angajman kuralı gereği yetki yerine getirilmişti. Yapacak bir şey yoktu ama durum çok ciddiydi.”
O pilotların tutuklu olduklarını söylememe gerek var mı?