Almanya’nın ilk kadın başbakanı olan ve 16 yıl boyunca ülkeyi yöneten Angela Merkel, anılarını anlattığı kitabıyla yeniden gündemde. "Freiheit. Erinnerungen 1954–2021" (Özgürlük. Anılar 1954–2021) adını taşıyan 736 sayfalık kitap, Merkel’in uzun yıllar boyunca en yakın danışmanı ve asistanı olan Beate Baumann ile birlikte kaleme alındı ve 30’dan fazla ülkede aynı anda satışa sunuldu.
Angela Merkel kitabında Almanya’nın küresel finansal kriz, Avrupa’nın borç ve göç krizleri ile Covid-19 pandemisi gibi kritik dönemlerde nasıl yönetildiğini ve bu süreçlerdeki kararlarının perde arkasını detaylı bir şekilde anlatıyor. Ayrıca eski ABD başkanı Barack Obama, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron gibi dünya liderleriyle olan ilişkileri de kitapta geniş yer buluyor.
VOA Türkçe'nin aktardığına göre, Angela Merkel kitabında, göreve başladığı 2005’ten sonra tam 12 kez ziyaret ettiği Türkiye’den ve uluslararası toplantılarda sayısız kez bir araya geldiği AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da uzun bir bölüm ayırmış. Kitabın 528’inci sayfasından başlamak üzere, Merkel özellikle 2015 yılındaki göç krizi sonrasında Erdoğan’la olan temaslarını ve anılarını anlatıyor.
'ERDOĞAN İÇİN VİZE SERBESTİSİ ÖNEMLİ BİR MESELEYDİ'
25 Eylül 2015’de New York’ta Birleşmiş Milletler Zirvesi’nde, Erdoğan’la bir araya geldiğini ve göç konusunda ortak bir çalışma grubu kurma kararı aldıklarını anlatan Merkel, 18 Ekim 2015’de İstanbul’a giderek Erdoğan'ın yanı sıra dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile buluştuğunu yazıyor. O toplantılarda göçmen krizi ile ilgili eylem planı hazırladıklarını belirten Merkel, "Erdoğan için göçmen sorununda birlikte çalışmanın karşılığında vize serbestisi çok önemli bir meseleydi" ifadesini kullanıyor.
'ERDOĞAN'IN SARAYINDA SİNDİĞİM YAZILDI'
Kitabında, İstanbul ziyaretinin Yıldız Sarayı’ndaki bölümünün Almanya’da tepkilere neden olduğunu belirten Angela Merkel, Erdoğan’la o dönemki anılarını şöyle anlatmaya devam ediyor:
"İstanbul ziyaretim sert bir şekilde eleştirildi. Bundan iki sandalye, daha doğrusu iki altın taht sorumluydu. Birine Erdoğan oturdu, diğerine ben oturdum. Sadece fotoğrafçıların kesitleri için değil, sohbetimiz sırasında da bu koltuklarda oturduk. Bunlar harika diye düşündüm ancak bunun dışındaki duruma odaklanmadım. Bunun yerine içerik açısından neyi başarmak istediğime odaklandım. Ama sonradan 'Bir resim bin kelimeye bedeldir' şeklinde, Erdoğan'ın karşısında sarayında bir hükümdar gibi sindiğim ve gerekirse kendimi onun önünde yerlere bile çökebileceğim yazıldı. Türkiye ile daha fazla mülteciyi bizden uzak tutabilecek bir anlaşma imzalamak üzereydik. Daha da kötüsü, ziyaret Türkiye'deki parlamento seçimlerinden iki hafta önce gerçekleştiği için, ziyaretimi Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi'ne seçim yardımı sağlamak için kullanmakla da suçlandım.”
'ANKARA'DAKİ OTOKRATLA İŞ BİRLİĞİ YAPMA' DİYORLARDI'
Angela Merkel anılarında bu ziyareti ve eleştirileri ayrıntılı şekilde anlatırken kitabında şu ifadeleri kullanıyor:
“Eleştirileri terbiyesizce, kısmen sahtekarca buldum. Bir yandan sağdan sola politikacılar, haklı olarak Ege, Yunanistan, Balkan rotaları, Avusturya üzerinden Kuzey Avrupa'ya doğru sığınmacı hareketlerini organize etmememi ve kontrol edebilmek için elimden gelen her şeyi yapmam gerektiğini söylüyorlardı. Öte yandan 'Ankara'daki otokratla işbirliği yapma, eğer yapacaksan seçimlere daha uzak bir zamanda olsun' diyorlardı. Bu ucuz bir tutumdu. Haritaya ve Ege'deki gerçeklere bakıldığında, gelişmeleri düzenlemenin ve kontrol etmenin ancak Türkiye ile mümkün olduğu, gecikmeye yer olmadığı görülüyordu. Geriye kalan her şey bir yanılsamaydı ve ben yanılsamalara teslim olmadım. Denizde kaçakçılara karşı hiçbir tutarlı eylem, iç sınırlarımızda hiçbir yoğun kontrol ve gözetleme, bazılarının inandığı gibi hiçbir yüksek ve uzun çit, sınırı geçen insan sayısını azaltamazdı. AB ile Türkiye arasında bir anlaşma olmasaydı, ölümüne yola çıkan insan sayısını kalıcı ve sürdürülebilir bir şekilde azaltmak ve böylece Ege'deki korkunç ölümlere son vermeyi başaramazdık.”
'ANLAŞTIĞIMIZDA BANA 'SEVGİLİ DOSTUM' DERDİ'
Türkiye’nin o dönem Balkan rotasından gelen birçok mülteci için en önemli geçiş ülkesi olduğunu hatırlatan Merkel, “Türkiye'nin, eğer Avrupa bu zorluğun üstesinden gerçekten gelmek istiyorsa, oynayacağı önemli bir rol vardı. Bu yüzden bu ülkenin cumhurbaşkanıyla müzakere ettim ve Erdoğan'ı sadece mülteci politikasında değil, tüm siyasi yelpazede rol alabilecek bir siyasetçi olarak algıladım. Aramızda bir anlaşma olduğunda çok nazik davrandı ve bana 'sevgili dostum' dedi. Görüş ayrılıklarımız olduğunda ise, bitmek bilmeyen bir şekilde her türlü çelişkiyi ön plana çıkararak, aleyhte konuşurdu. Bu durum işlerin oldukça uzamasına neden oluyordu” ifadelerini kullanıyor.
Merkel kitabında bir gözlemini de şu sözlerle paylaşıyor: “Bu arada benim gözlemlerime göre, otokratik eğilimlere sahip siyasetçilerin tipik bir özelliği: Gerektiğinde sonsuz zamanları oluyor. Simultane çeviri yerine çeviri ardıl olarak yapılıyor."
Angela Merkel, AB- Türkiye göçmen eylem planının uygulanması konusunda daha sonra dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'yla daha fazla müzakere yürüttüğünü de aktarıyor. Merkel kitabının 531’inci sayfasında, Davutoğlu’ndan, "dünyaya açık, deneyimli ve tarihi açıdan bilgiliydi. Mükemmel İngilizce, biraz da Almanca konuşuyordu" cümleleriyle bahsediyor.