DR ALİ DEMİREL
Kur’an-ı Kerim’deki “mele'” ifadesi bize ne anlatıyor?
Bu soruyu bize Almanya’dan yazan okurumuz Mehmet Bey sormuş.
Bu kelime, aynı görüş ve maksatla bir araya gelip şekil ve görünüşleri, kıymet ve önemleri ile göz dolduran heyet, seçkinler zümresi ve küçük grup anlamına geliyor.
yet-i kerimelerde mele’ tabiri, genellikle iman karşısında yerini alan ve inkârı bir yol olarak benimseyip kabullenen toplumların önde gelenleri için kullanılıyor. (Bkz.: A’raf, 7/60, 66, 75, 90; Hûd, 11/27; Mü’minûn, 23/24) Aynı zamanda inancı ne olursa olsun bir hükümdarın çevresinde, kendileriyle sürekli istişare ettiği ve vereceği hükümlerde etkin bir zümreyi ifade için de bu kelimenin tercih edildiğine şahit oluyoruz.
Mesela Firavun’un, etrafında kendileriyle fikir alışverişinde bulunduğu ileri gelen kimseler içinde, Hz. Süleyman’ın yakınında kendileriyle istişare ettiği seçkin grup ve Belkıs’ın danışmanları için de mele’ tabiri kullanılıyor. Bir farkla ki, Firavun’un mele’i, makam ve mala dayalı zalim Mısır aristokrasisinden oluşurken Hz. Süleyman’ın mele’i, ilim sahibi mü’minlerden oluşuyor.
Muhataplarını küçük görürler
İşin ilginç tarafı, kendileri bu azınlığı teşkil ettikleri hâlde, düşman olarak niteledikleri ve bu açıdan da varlıklarından rahatsızlık duyarak tacize başladıkları kesimleri azınlık olarak tavsif etmeleri bunların ortak davranışları olarak karşımıza çıkıyor.
Mesela Firavun, bir taraftan Hz. Musa ve ona inananları tehdit ederken, diğer yandan da etrafında, “Esasen bunlar, çok küçük, sefil bir gruptur. Fakat bize karşı kızgın olup diş bilemektedirler. Biz de elbette uyanık, tedbirli bir topluluğuz.” (Şuara, 26/54) diyerek kendi adına propaganda yapıyor.
Kur’an’da bahsi geçen bu zümrenin başlıca özellikleri şunlar: Zulmün her türlüsü onlara göre mubahtır. Muhataplarını küçük görüp aşağılama ortak tavırlarıdır. Karalama kampanyaları düzenleyip sözle başaramadıkları yerde tehdit ve akabinde de akla-hayale gelmedik şiddete başvurur ve her hâlükârda attıkları adımı neticelendirmek isterler.
Kendilerinin haklılıkları konusunda her fırsatı değerlendirip sürekli propaganda yapar ve etraflarından da hep alkış beklerler. Hoşlanmadıkları bir gelişme zuhur edip işler keyiflerine göre seyretmediğinde küplere biner ve etraflarına savaş açarlar; bu savaş, sadece yeni gelişen ve bir yönüyle insanların ümidi hâline gelen düşünceyi temsil edenlere karşı değil aynı zamanda bu düşüncelere sıcak bakıp ümit besleyen veya zulümsüz de bir dünyanın özlemini duyan herkese karşıdır. Aynı zamanda bunlar, fikirleri sabit, oldukça dogmatik ve sürekli hırçındırlar.
Herkes kendini yeniden sorgulamalı
Saymaya çalıştığımız özelliklerin hemen her biri, Yüce Kitabımızın ifadelerinden birer seçme ve iktibastır. Biraz daha derince üzerinde durulup ciddi bir değerlendirme yapılsa daha söylenecek nice vasıf ortaya çıkacaktır.
Mele’ tabiri ve ortak özellikleri ile ilgili olarak bütüncül bir bakış için Bakara sûresi, 2/247; A’raf sûresi, 7/60, 66, 75, 88, 90, 103, 109, 127; Hud sûresi, 11/27, 38; Mü’minun sûresi, 23/24, 33, 46; Şuara sûresi, 26/34; Kasas sûresi, 28/20, 38; Sad sûresi, 38/6 ayetlerine bakabilirsiniz. Ayrıca Dr. Reşit Haylamaz Hoca’nın kaleme aldığı Güller ve Dikenler isimli kitabı da okumanızı tavsiye ederim.
Önemli olan herkesin, bu vasıflardan hareketle yeniden kendini sorgulaması ve nerede durduğunu şöyle bir gözden geçirmesidir. Hz. Musa’nın arkasında hakka talipken Firavun’a yem olmamak, Hz. İsa’ya gönül vermişken çarmıhta can çekişmemek için bu muhasebenin yapılmasında mutlak zaruret vardır.