SAMANYOLUHABER.COM- ANALİZ
Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere dair tarikat ve cemaatlerin destek açıklamaları devam ediyor. Menzil tarikatından sonra Risale-i Nur cemaatlerinden Sözler Cemaati Meşveret Heyeti de Erdoğan’ı ve AKP’yi “bütün kuvvetleriyle” destekleyeceklerini ilan etti. “Meşveret Cemaati” olarak bilinen heyetin açıklamasında öyle maddeler vardı ki, hayretler içinde kalmamak mümkün değil! Meşveret cemaatinin açıklaması birçok soruyu da beraberinde getiriyor.
Meşveret cemaatinin açıklamasını, Ahmet Akgündüz twitter hesabından duyurdu. Akgündüz kısa bir süre önce “Bazı masumlara zulmedilmesine sebep olsa da” diyerek Erdoğan’ı destekleyeceğini belirtmiş ve tepki çekmişti. Meşveret cemaatinin açıklamasında, maalesef bu kadarı bile yoktu. Ve yine maalesef, açıklamada ilkesel olmayan son derece siyasi tarafgir ve halkın büyük bir bölümünü ötekileştiren bir dil ve üslup vardı.
Meşveret cemaati, Erdoğan’ı ve AKP’yi desteklemelerine dair referans olarak, Üstad Bediüzzaman Hazretleri’ni ve Risale-i Nur’u gösteriyor. Açıklamada, Üstad’ın hayatındaki ve Risale-i Nur’daki, şu anki duruşlarına “uygun” görüleceğini zannettikleri kısımlar alınmış, ancak devasa mahiyetteki mühim noktalar atlanmış, görmezden gelinmiş.
Onlar unuttuysa biz hatırlatalım; onlar görmezden geldiyse biz gösterelim ve akabinde de sorularımızı sıralayalım.
Meşveret cemaati duruşlarını “dindar AKP - din düşmanı CHP” bağlamına oturtuyor. Tıpkı İslamcıların, Sultan İkinci Abdülhamit Han ile masonların ve yahudilerin kurduklarını iddia ettikleri meşrutiyeti savunan İttihat ve Terakki ayrışmasına getirdikleri bakış ve yorum gibi.
İkinci Abdülhamid Han son derece dindar bir insan mıydı? Evet, aynen öyleydi. Vatanını ve milletini seven bir insan mıydı? Evet, tartışmasız bir şekilde.
İktidarını korumak için “Çözüm sürecini” bitirmek ve 15 Temmuz tiyatrosu misali, binlerce insanın ölümüne neden oldu mu? Hayır asla!
Eline çakı dahi almamış, dilinden bırakın küfrü, sövgüyü; tek kelime argo çıkmamış yüzbinlerce insanı zindanlara tıktı mı? Hayır asla!
On binlerce kadını fakir öğrenciler için kermes düzenlediler diye bebekleriyle birlikte hapishanelere yolladı mı? Hayır asla!
Devletin ve milletin malını, yetimin hakkını çalıp, yüz milyonlarca dolar ve sterlini villasına istifleyip, bir sabah, baskına uğrama korkusuyla oğluna “Paraları sıfırla” talimatı verdi mi? Hayır asla!
İşadamlarından rüşvet alıp, rüşveti eksik getiren işadamı için “Kucağıma düşecek” dedi mi? Hayır, asla!
İslam’a karşı kadim duruşu belli olan, gazetelerinde ve dergilerinde halen İslam’a ve Efendimiz’e (SAV) hakaret ettiren, “tarikatlerin cemaatlerin kökünü kazıyacağız” yeminleri eden, kimlerle iş tuttuğu malum olan birileriyle, mazlum müminlerle zulmetmek üzerine kurulu bir ittifak yaptı mı? Hayır asla!
Kuran’la alay eden sefil bir adamı baştacı edip, Büyükelçi yaptı mı? Hayır asla!
Soruları çoğaltmak mümkün, lakin bu kadarı fazlasıyla yeterli.
Sultan İkinci Abdülhamid Han, bunların hiçbirini yapmamış olmasına rağmen, Bediüzzaman Hazretleri nasıl bir duruş sergiledi? Abdülhamid Han’a hangi itirazlarda bulundu? Abdülhamid Han’a karşı kimleri, neden destekledi? Selanik’teki meşhur nutkunu hangi olay üzerine, kimlere irad etti?
Üstad’ın Enver Paşa ile olan karşılıklı muhabbetlerini, Enver Paşa’nın İşaratü-l İ'caz’ı bastırıp dağıttırdığını, Üstad’ı Kosturma esaretinden kurtulup İstanbul’a geldiğinde Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmiye azalığına tayin ettiğini bilirsiniz. Üstad’ın Resneli Niyazi beye olan muhabbetini de bilirsiniz.
Peki, Enver Paşa ve Resneli Niyazi bey kimdir, neler yapmışlardır, bilir misiniz? Üstad’ın onları neden sevdiğinden ve desteklediğinden haberiniz var mı? Var olduğunu düşünüyorum, eğer yoksa bizahmet araştırın.
Bediüzzaman Hazretleri, hürriyet için, özgürlükler için, meşrutiyetin ilanı için, yani Meşveretin tesis edilmesi için Abdülhamid Han’a karşı çıktı ve İttihat ve Terakki’ye destek verdi. Zira O, “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” diyen bir ufuk insanıydı.
Osmanlı’nın ve tüm Müslümanların kurtuluşunun ancak hürriyetle ve meşveretle mümkün olduğunu biliyordu. “Asya'nın bahtının miftahı, meşveret ve şûrâdır” dedi ve Abdülhamid Han’ın karşısına dikildi. Bu yüzden akıl hastanesine bile atıldı.
Şimdilerde siz ey kendilerine “Meşveret” adını veren Nur Talebeleri!
İslamcılar, Üstad Hazretlerine, Abdülhamid Han’a karşı çıkmaklığı nedeniyle hakaret ettiklerinde, Üstad’ı savunma adına, çoğu zaman haksız şekilde, Sultan Abdülhamid Han’a çok ağır sözler ediyorsunuz. Üstad’ın haklı olduğunu vurgulamak için Abdülhamid Han’ı “istibdatçı” diye suçluyor; bazen levmediyor ve levmederek ona haksızlık ediyorsunuz.
Cevap verin:
Dindarlığı, vatan ve millet sevgisi, milletin ve yetimin hakkına dair hassasiyetlerine kimsenin laf edemeyeceği Abdülhamid Han’ı “istibdatçı” diyerek suçlarken, şimdi hangi yüzle ve hangi hakla Erdoğan’a destek veriyorsunuz? Madem yukarıda saydığım tüm kerih ve sefil fiillerin asli sahibi olan ve Türkiye’de haramzade bir diktatörlük kuran Erdoğan’a destek verecektiniz, söyleyin, cennet mekan Abdülhamid Han’ın suçu neydi?
Gelelim Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı yıllarına…
Üstad Hazretleri en başından itibaren Mustafa Kemal’in liderliğini yaptığı Milli Mücadeleye, Kuvayı Milliye’ye, Ankara Hükümetine ve Kurtuluş Savaşı’na tam destek verdi. 1920 yılında İstanbul’un İngilizler tarafından işgal edilmesi üzerine, işgal kuvvetleri aleyhine Hutuvat-ı Sitte’yi yayınladı. Bu yüzden İngiliz İşgal Kuvvetleri Komutanı, Üstad hakkında “ölüm” emri verdi. Mustafa Kemal, Üstad’ı bu duruşu nedeniyle Ankara’da törenle karşıladı, hürmet etti.
Peki, o günlerde, İslam Halifesi Osmanlı Padişahı Vahdettin ve Osmanlı Şeyhülislamı hangi fermanları yayınlıyordu? Üstad onların fermanlarına karşı hangi fermanı yayınladı? Üstad’ın yakın arkadaşları olan Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi ve İskilipli Atıf hoca neler diyordu? Mustafa Kemal’in liderliğini yaptığı ekibi için neler düşündüklerini biliyor musunuz? Gayet iyi biliyorsunuz, eminim.
Halifenin, şeyhülislamın ve Dârü'l-Hikmeti'l-İslâmi’deki arkadaşlarının görüş ve fermanlarına rağmen, Üstad neden Mustafa Kemal’e ve Milli Mücadele’ye destek verdi? Bugün siz de Üstad’ın halifeyi ve şeyhülislamı karşısına alan bu duruşuyla iftihar ediyor, sohbetlerinizde, kitaplarınızda gururla anlatıyorsunuz. Üstad’ın gururla sahiplendiğiniz o duruşunu ve önceliklerini azıcık tahlil etmeniz gerekmez mi?
Üstad’ın, Şeyh Said’in ayaklanmasına destek talebini neden reddetttiğini, bugün bile bazı kesimlerin Üstad’ı suçlamasına neden Şeyh Said’e yaptığı çağrıyı; “Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesine neden karşı çıkıyorsun? Bu sayede bu dinsiz hükümet yıkılır” mealinde kendisini itham edenlere verdiği cevabı neden tahlil etmiyorsunuz?
Gelelim Üstad’ın CHP ve Demokrat Parti ile ilgili duruşuna.
Üstad’ın CHP’nin tek parti döneminde maruz kaldığı zulümlere dair, “Hem eski partinin bana karşı zulümlerini helâl ettiğim …sebebiyle, âsayişe tam kuvvetli bir tarzda hizmet edilmiş. …Risâle-i Nur eski partinin dört beş hatâsını yüz derece ziyadeleştirmeye mânidir. Yüzde beş adamın hatâsını doksan beşe de verip yirmi otuz derece ziyadeleştirmemiş. Onun için umum o partinin ekserisi, iktidar partisi kadar Risâle-i Nur’a minnettar olmak lâzımdır” dediğini biliyorsunuz.
O zulümleri yapanların sadece yüzde 5 nispetinde olduğunu, yüzde 95’inin olanlardan habersiz ve masum olduğunu, zulmedenlere de hakkını helal ettiğini belirtiyor Üstad. Kimleri işaret ediyor? Elbette partinin o zulümlere imza atan idarecilerini, yetki sahiplerini; daha özelde de bilerek, isteyerek, İslam’a garezi nedeniyle zulmedenleri işaret ediyor.
İstitraden belirteyim;
Üstad, 1946 yılında Nuri Demirağ’ın kurduğu İslamcı motifli Milli Kalkınma Partisi’ne destek vermedi. Demokrat Parti döneminde kurulan “İslamcı” söylemli partilere de hiç yakın durmadı. Hatırladınız mı bu hakikati?
Üstad, Nuri Demirağ’ın kurduğu “İslamcı” söylemli Milli Kalkınma Partisi yerine, Celal Bayar’ın ve Adnan Menderes’in kurduğu Demokrat Parti’ye destek verdi. Öyle partizan ve tarafgirane değil elbette. İkaz etmekten, hataları alenen ifade etmekten de geri durmadı. Maalesef bu yüzden Ankara’ya girmesi dahi engellendi, Risale-i Nur basılan matbaalar basıldı, Üstad hakkında “Orduda kadrolaşıyor, ikilik çıkarıyor” denilerek soruşturma açıldı. Üstad’ın vefatı üzerine o bedbaht meşhur sözü söyleyen İçişleri Bakanı Namık Gedik’in zulümlerine de maruz kaldı.
Peki, Üstad’ın Nuri Demirağ yerine tercih ettiği Celal Bayar ve Adnan Menderes kim?
Celal Bayar, Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın arkadaşlarından, Atatürk’e bağlılığı tartışılmaz, 1937’de Dersim Harekatı öncesinde İsmet İnönü’yü görevden alıp Başbakanlığa atadığı bir siyasi lider. Adnan Menderes ise 1932’de bizzat Mustafa Kemal’in listeye koymasıyla CHP’de milletvekili olmuş, 1946 yılına kadar CHP’de, Atatürk’e ve -son dönem hariç- İnönü’ye çok yakın olarak görev yapmış, aktif politika icra etmiş bir siyasi lider.
Üstad, tek parti döneminde kendisinin ve dindar insanların maruz kaldığı haksızlıklardan, baskılardan Celal Bayar’ı, Adnan Menderes’i ve arkadaşlarını sorumlu tutmamış. Onlara fatura kesmemiş ve hesap sormamış. Özgürlüklere yönelik ve meşruiyetin bir sonraki merhalesi olan demokratikleşme hedefli çabalarını desteklemiş, onlara dua etmiş.
Peki, siz şimdi, Üstad’ın o dönemin CHP’sinin yüzde 95’ini, Celal Bayar’ı ve Adnan Menderes’i mesul tutmadığı uygulamaların faturasını, aradan 100 yıl geçtikten sonra, nasıl oluyor da bugünün insanlarına kesebiliyorsunuz? Hangi hakla, hangi vicdanla?
Ee tabi, partizanlık söz konusu olunca hakkaniyet de vicdan da sükut ediyor, değil mi?
Gelelim 1960 sonrasına…
Yine istitraden merhum Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin biz sözünü hatırlatayım. “Biz ahrar, yani hürriyetçiyiz. Şeyhülislam seçmiyoruz ki takvasına bakalım. Siyasetçi seçiyoruz. Fikrimize dost olsa yeter. İsim ve şahıslar değişebilir. Ama ölçüler değişmez. Biz ölçülerimize uyanları destekleriz” diyor Zübeyir Ağabey.
“Ahrar” ne demek, “hürriyet” ne demek, biliyor musunuz? Hürriyet bu ülkede artık sadece yandaş bir gazetenin adı, haberiniz var mı? Ülkede son 10 yılda hürriyetin yok edilip harami diktatörlüğün tesis edilmesinde, en büyük pay sahiplerinden biri de sizsiniz! Farkında mısınız?
“CHP iktidara gelirse, komünizm, dinsizlik vesaire güçlenir” diyorsunuz. Ateizm ve deizm asıl Erdoğan’ın dikta rejiminde patlama yaptı, umurunuzda mı?
Derdiniz dinsizliğin güçlenmesiyse, tablo ortada. Ne yazık ki, farkındasınız ve bunun umurunuzda olduğunu sanmıyorum.
Erdoğan’a destek açıklamanızda, 1960 sonrasi siyasi tercihlerinize dair, “Bir zaman Adalet Partisi’ni, sonra Anavatan Partisi’ni ve Turgut Özal’ı ve sonra da AK Parti’yi ve Erdoğan’ı destekledik” diyorsunuz.
Adalet Partisi için “bir dönem” diyerek kısa bir süre destek verdiğinizi belirtmişsiniz. Anavatan Partisi’nin 1983’te kurulmasına kadar, arada uzun bir zaman bulunuyor. Bu zaman aralığında kimi desteklediniz?
Yine rahmetli Özal sonrası ile AKP’nin 2002’de kuruluşuna kadar, 1991 - 2002 arasında, 11 yıllık bir süre var. Bu yıllar arasında kimin yanında oldunuz?
Neden Milli Görüş’e ve merhum Necmettin Erbakan’a destek vermediniz? Hele de 28 Şubat sürecinde ve sonrasında, neden Erbakan’ın yakında olmadınız? Erdoğan’da olup da Erbakan’da olmayan ne vardı, açıklar mısınız? “Siyasal İslamcılık” noktasında Erdoğan, Erbakan’ın çok daha ötesine geçti. Diğer hususlara ahlaki kaidelerimiz nedeniyle temas etmek istemiyorum.
“Yüzde 50’yi aşan desteğe ve tek başına iktidara ve dikta gücüne ulaşsaydı, Erbakan da Erdoğan’ın son 10 yılda yaptıklarını yapar mıydı?” Sanmıyorum.
Neden Erbakan’ın yanında olmayıp, bugün Erdoğan’a “bütün kuvvetinizle” destek verdiğinizi açıklar mısınız? Açıklayamazsınız.
Sultan Abdülhamid Han’a “istibdatçı” deyip, Perinçek destekli harami dikta rejimi kuran Erdoğan’a neden destek olduğunuzu izah eder misiniz?
Sorduğum soruların hiçbirine cevap veremezsiniz! Cevap arama süreci, sizi duruşunuzu muhasebe etmeye sevk edeceği için, kendinizi sigaya çekmeye cesaret edemezsiniz.
Keşke edebilseydiniz…