Arif Asalıoğlu / samanyoluhaber.com
Moskova, Ankara ve Washington: Suriye’de kim kazandı?
Ankara tarafından Fırat’ın Doğusuna askeri harekat ABD heyeti ile yapılan bir anlaşma ile durduruldu. Washington’un yaptırım tehditleriyle geri adım atan Saray, 120 saatlik ateşkes konusunda Trump’ın acil olarak gönderdiği heyet ile mutabakata vardı. ABD askerleri çekildikten sonra Menbic ve Kobani’ye Rusya ve Şam rejimi birliklerinin girmesi ve devamında Ankara’da operasyonun durdurulma kararının çıkması Moskova’nın bir kazancı olarak değerlendirildi.
Fırat’ın Doğusu için bugüne kadar Washington ile diyaloğa giren Ankara, bundan sonra Moskova’nın görüşlerini alması gerekiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu iki kentle ilgili durumun Türkiye-Rusya arasındaki mevcut kanallarla ele alınacağını, Pence'in de zaten bu bölgelerle ilgili olarak "Ruslarla konuşursunuz" yanıtını verdiğini söyledi. Ortaya çıkan yeni tablo Şam Rejimi güçlerinin, TSK’ya yakın bir noktaya ulaşması ve belki 22 Ekim’de Soçi’de, Ankara'nın Moskova ile yeni bir anlaşmaya girmesine neden olabilir. Moskova’nın en baştan beri önemsediği, Ankara’nın Şam ile irtibata geçme konusunda biraz daha ikna olacak. Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile görüşmenin 5 günlük sürenin son saatlerine denk gelmesi de ayrı bir öneme sahip.
Şam idaresini destekleyerek, ABD’ye ve Batı devletlerine kaptırmayan Moskova bölgedeki ince bürokrasinin neticesini alıyor. Elbette ki Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Orta Doğu ile ilgili yakın takipte olan Bakan yardımcısı Mihail Bagdanov’un etkileri önem arzediyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı her zaman bölge uzmanları, Arabistler ve Kürdologlarla sıkı irtibat içinde oldu. Diplomatların bölgeye yaklaşımında göstermiş oldukları tutarlılığın arkasında bu etken çok önemli.
Rusya doğrudan müdahale etmeden başardı
Ankara’nın yanılgılarından birisi, Fırat'ın Doğusuna operasyon başlangıcında doğrudan Moskova ile diyalog eksikliği. Ama Moskova adım adım bütün gelişmeleri sahada bulunan bölgenin kılcallarına kadar aktif olan uzmanlarla takip etti. Türk karar alıcıları tedirgin etmeden, yerel etkenleri kullanarak sonuca gitmeye çalıştı. Rusya, Orta Doğu'daki birçok güvenlik sorununu doğrudan müdahale etmeden çözmeyi başardı.
Ayrıca bir çok konuda Rusya, ABD’li partnerlerle mutabık kaldı. Rusya'nın Suriye Özel Temsilcisi Alexander Lavrentyev, Türkiye'nin Suriye'ye kalıcı olarak asker konuşlandırmaya hakkı olmadığını söylemesi, daha önce varılan anlaşmalar uyarınca Türk ordusunun Suriye'de sadece 5 ila 10 kilometre derinliğe ilerleyebileceğini belirtmesi Washington’un açıklamalarıyla örtüşüyor. Lavrentyev, Türkiye ve Suriye sınırının güvenliğinin sınır boyunca konuşlandırılacak Suriye güçleri tarafından sağlanması gerektiğini dile getirerek “Bu nedenle asla Türk askerlerinin orada olması fikrini desteklemedik" diye konuştu.
Rus heyetler Astana görüşmelerinde Türkiye'nin eylemlerinin Suriye'nin kuzeyindeki kırılgan dini ve etnik hassasiyetleri altüst etme ihtimali olduğunu çokça dile getirdiler. Mesela Türkiye’de sayıları dört milyona ulaşmış sığınmacıları Ankara’nın Suriye'nin kuzeyine yerleştirme planına ilişkin, özellikle Kürtler, Araplar ve Sünnilerin daha önce orada yaşamamış olan kişileri bölgeye yerleştirilmesini kabul etmeyeceği Rus basının da daha önce yazıldı.
Ankara’nın tutumu Rus basınına nasıl yansıdı?
Rus medyası Kürt ve Arap haber kaynakları ile sürekli temas halinde. Realist haber ajansından Sarkis Saturyan bölgeden güvenilir kaynaklardan diyerek bir yazısında Türk silahlı kuvvetlerinin bölge halkına çıkardığı zorlukları anlattı. Ağır suçlayıcı görüntülerin eline geçtiğini belirtilen yazıda mahkemeye verilmesi durumunda görüntüleri ve belgeleri elinde hazır tuttuğunu yazıyor.
Rusya Federasyonu'nun Avrupa Birliği Daimi Temsilcisi, Vlademir Chijov kendisiyle yapılan bir röportajda şu sorulara cevap veriyor:
-Batılı ülkeler, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye’nin Kuzeyindeki eylemlerini eleştirdiler. Erdoğan ise ardından 3,6 milyon mülteciyi Avrupa’ya göndermekle tehdit etti. Böyle ifadeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Ve operasyonun amacı ne?
-''Öncelikle, hiç kimse Türkiye'de Suriyeli mülteci sayısından emin değil. Çatışma yılları boyunca, Türkiye'ye göçler oldu. ve en az yarım milyon çocuk doğdu. Avrupalıların insani kanallardan gönderdikleri yardımlar oradaki resmi makamlara ulaştırılmadığı için Suriyelilere gitmiyor. Ve Türkiye’nin çok yerine dağılmış bu Suriyelilerin geri döneceklerini düşünmüyorum.
Türkiye kendince bir güvenlik bölgesi oluşturmak istiyor. Kürt’lere baskı yapıyor. Peki bu Kürt’ler nereye gidecekler? Gittikleri yerden yine tehdit oluşturmayacaklar mı? Demek ki bu operasyon çözüm değil. Yerlerine getirilmek istenen başka halklar başka problemleri doğurur. Demografi mühendisliği bu şekilde çalışmıyor.
Erdoğan’ın Avrupa Birliği'ne kafa tutması ilk değil. Ayrıca, şimdi Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkilere bir başka sorun daha ekleniyor: Kıbrıs’ın Güney’inde sondaj çalışmaları. AB bundan rahatsız ve kendi birlik toplantılarında bunu gündem yapıyor.
AB ve Rusya’nın Suriye’nin kuzeyinde problemlerin çözülmesi konusunda yaklaşımları örtüşüyor. Sorunları diyalog yoluyla çözmek gerekiyor. AB, Şam idaresine limoni yaklaşıyor ama Rusya olarak arabuluculuk yapmaya hazırız...''
Günlük yaklaşık bir milyon takipçisi olan Medusa Haber portalından Dimitri Kuznets imzalı analizde “Türkiye Suriye'yi işgal etti, ancak hiçbir sonuç elde edemedi. Putin ve Esad birlikleri kazandı. Çete savaşı taktiği ile hareket eden karşıt gruplar Erdoğan’ın askerlerini durdurmuştu. Ama ABD yine onlara destek çıktı ve anlaşma yapıldı. ABD ve diğer Batılı ülkeler, istilaya derhal son verilmesini talep ediyor ve Türkiye'ye yaptırım uygulamak istiyorlar. Kürt birlikleri, Rejim askerleri tarafından dağıtılmadı. Yani TSK’nın operasyonunun amaçlarından biri gerçekleşmedi.” ifade ediliyor.
Regnum Haber Ajansında kendi köşesinde değerlendirme yapan Stanislav Tarasov şöyle değerlendiriyor: “Washington ve Moskova arasında gel-gitler yaşayan Ankara sona yaklaşıyor. Erdoğan şimdi ‘sınırları açarım ve sığınmacıları gönderirim tehdidi yapıyor. Ancak Türkiye için asıl tehlike, operasyon tiyatrosuna hem Kürtlerin hem de cihatçı grupların dahil olması. O zaman Ankara, Şam’ın devreye girmesine razı olacak.
aasalı[email protected]