PROF. DR.OSMAN ŞAHİN
MUCİZELER İNKAR EDİLEMEZ 16
Bediüzzaman Hazretleri 20. Söz’ün İkinci Makamında peygamberlerin mucizelerinin insanlığın ilimde varacakları en son nokta olduğunu ifade etmektedirler. Peygamberlerin Allah’a (CC) olan yakınlıklarının bir neticesi olarak onlara mucizeler verildiğine dikkat çekilerek, eğer insanlar da sebeplerin hakkını vererek çok gayret ederlerse, bu peygamber mucizeleri ile sınırları çizilmiş olan ufka yaklaşacak kadar, ilimlerde yol alabileceklerini ifade etmektedirler:
“Nebiler, değişik toplumların, mânevî olduğu gibi maddî terakkilerinin de rehberidirler. Toplumlar, onların gösterdikleri yoldan gittikleri, onları izledikleri sürece hem dünya hem de ahiret saadeti yoluna girmiş ve kurtulmuş olurlar.
Nebilere ait mucizelerde de toplumların terakki, huzur ve saadetiyle alâkalı önemli mesajlar vardır. Aynı zamanda bu zatların sunmuş oldukları mesajlar ve göstermiş oldukları mucizeler kendi dönemleriyle de sınırlı değildir. Her mucize, bir yönüyle nebinin nübüvvetine, diğer bir yönüyle de hayatî bir hakikate ve gelecekte ortaya çıkacak bir açılıma işaret etmektedir.” Mucizeler diliyle Kur'ân'ın gösterdiği ufuklar
20. Söz’de Kur’an’ın beşerin sanat ve fen ilimlerindeki yeniliklere peygamber mucizeleri ve tarihî hâdiseleri anlatmak suretiyle işaret ettiği ele alınmaktadır:
“Üstad orada, beşerin sanat ve fen ilimlerinde yükselmesinin semeresi olarak uçak, elektrik, tren ve telgraf gibi icatların vücuda geldiğini ve bunların insan hayatında önemli bir yer tuttuğunu ifade eder. Ayrıca o, bütün nev'-i beşere hitap eden Kur'ân-ı Kerim'in bu yeniliklere, bir, peygamberlerin mucizeleri, iki, tarihî hâdiseleri zikretmek suretiyle iki şekilde işaret ettiğini dile getirir. Üstad burada, tarihî hâdiselere, tren ve elektriğe işaret eden âyetleri örnek vererek bu konularda pek çok kişinin fikir yürütmesi, bunların çok ciddî dikkat ve izaha gerek duyulması ve çok olmaları sebebiyle bu kadarlık bir bilgiyle iktifa ettiğini söyler geçer…
Mucize, Allah'ın yaratmasıyla peygamberin elinden sâdır olup, peygamberin peygamberlik davasını ispata matuf harikulâde hâl ve keyfiyettir.. ve her peygamberin mucizesi, insanların ilim ve irfan dünyasına yeni ufuklar açan birer işarettir.”
İnsanlık peygamberler eliyle mucizelerde gerçekleştiği gibi bir noktaya gelemezler, ama bu noktalara yaklaşabilirler. İnsanlığa ulaşabilecekleri en son noktayı gösteren bu peygamber mucizelerinden bazı örneklerle devam edelim:
Yüksek teknolojiye sahip gemiler
“ Ayet-i kerimede Allah, Hz. Nuh'a: "Bizim gözetimimiz altında ve vahyimiz doğrultusunda, gemiyi yap." (11/37) diyerek Hz. Nuh'a gemi yapma hendese ve matematiğini öğretmiştir. Allah'ın Hz. Nuh'a yaptırdığı gemi, bugünün teknolojisinin çok üzerinde, tufanın getirdiği dev dalgalar içinde batmayacak ve ona dayanabilecek kapasitede bir gemidir. -Çok gelişmiş teknoloji ile inşa edilen "Titanic"in daha küçük bir handikap karşısında paramparça olduğu düşünülünce bu çok büyük bir hâdise ve mucize sayılır.- O öyle bir gemidir ki, yeryüzü sularla dolup taştığında bile, hacıyatmaz gibi ne yan gelip sarsılmış ne de devrilmiştir… İşte bu âyet-i kerimede Allah insanlara seviyeli bir ufuk göstermektedir. Yani öyle bir gemi icat edin ki, dünyayı bütünüyle su alsa, bu müthiş tufanda dev dalgalar ve girdaplar birbirini takip etse bu gemi batmamalı ve emniyet içinde yoluna devam etmelidir.
Ateşte yanmayan elbiseler
Hem meselâ, Hz. İbrahim'in ateşte yanmaması, bugün için amyant maddesi üstü bir şeyle izah edilebilir; ne var ki, işaretlenen nokta bundan çok ötededir; kim bilir belki bir gün gelecek, insanda bir enerji yoğunlaşması olacak ve insanın ruh gücünü maddenin önüne geçirecek ve netice itibarıyla insan amyantla değil, doğrudan doğruya çıplak ayakları ile ateşin içine girip yanmayacaktır. Esasen bu güç, âdiyat çerçevesinde olmasa da potansiyel olarak insanın mahiyetinde mevcuttur…
Evet, yukarıda da ifade edildiği gibi bu tür âyetlerde iki hakikat var; bunlardan biri, peygamberlerin Allah'ın izniyle göstermiş oldukları bu olağanüstü şeyler ki, bunlar birer mucizedirler ve son sınır sayılırlar. İnsanların bu sınıra ulaşmaları mümkün değildir. Diğeri ise, burada insanlar için bir teşvik mevzubahistir. Yani insanlara bir ufuk gösterilerek âdeta "Yolunuz buraya kadar." denilmektedir. Günümüzde birilerinin yaptığı gibi mucizeleri fizik kanunları ile izaha yeltenmek veya bir kısım materyalistlerin zannettikleri gibi "Bir gün gelecek, ölüme de yaşlılığa da çare bulunacak, beyinde görme merkezi olmasa bile beyine merkezler yerleştirilerek gören gözler meydana getirilecek." türünden ifadeler, birer kuru iddiadan ibarettir. Doğrusunu Allah (CC) bilir.” Peygamberlerin Mucizeleri
Semalarda gezmek ve mesafeleri kısaltmak
“Kur'ân-ı Kerim'de, Hz. Süleyman'la (AS) alâkalı: "Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü de yine bir aylık mesafe olan rüzgârı Süleyman'a (onun emrine) verdik..."( 34/12) buyrulmaktadır ki, âyet-i kerimede ifade edilen rüzgâr, bilinen rüzgârlardan değil, Hz. Süleyman'ın emrine verilmiş özel bir rüzgârdır. Süleyman (AS), emrine verilen bu rüzgârla, –Cenâb-ı Hakk'ın kendisine lütfettiği böyle bir mucize ile– bir günde vasıtasız olarak havada bir aylık yol katederek dilediği yere gidebiliyordu.
Vasıtasız olarak semalara çıkıp havada gezmek, terakki adına insanoğlunun ilerleyebileceği en son sınırdır… Bu âyet aynı zamanda bize gelecek adına da ümit dolu mesajlar fısıldamaktadır. Bu mesajlara göre mü'minler için, Kur'ân'ın âyetleri yanında, kâinatta cari kanunlara da uygun hareket edildiği ölçüde, ulaşmayacakları zirve yoktu ve mucizeler de işte bu zirveleri işaretliyordu.” Mucizeler diliyle Kur'ân'ın gösterdiği ufuklar
Hz. Süleyman'ın mucizeleri ile devam edelim..
Kuşlardan istifade etmek
“Kur'ân-ı Kerim, "Süleyman, Davud'a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar! Bize kuş dili öğretildi..."(27/16) buyurarak, Hz. Süleyman'a (AS) verilen bir mucizeden bahsetmekte ve bu vesileyle bizlere, kendi dar dünyamızın dışında yeni açılım ufukları göstermektedir.
Bu âyet-i kerimeden ilk anladığımız şey, bir mucize olarak Hz. Süleyman'a kuşların dilinin öğretildiği gerçeğidir. Kur'ân, bu hakikati ifade ettiği dönemde kuşların kendilerine göre konuşup anlaştıkları bir dilleri ve anlaşma yollarının olduğu bilinmiyordu. İnsan dışındaki canlıların konuşmadıkları zannedildiği için de eski mantıkçılar, insanı "İnsan, hayvan-ı nâtıktır (konuşan hayvandır)" şeklinde tarif ediyor ve konuşmayı, onu diğer canlılardan ayıran temel vasıf olarak görüyorlardı. Onları kendi anlayışları içinde bırakalım; meseleyi çok iyi anlayan "Mantıku't-tayr" isimli eserin yazarı Feridüddin Attâr, Lafonten'den asırlarca önce kuşları konuşturuyor ve hayvanların dili konusunda bize iç içe kapılar aralıyordu.
yet-i kerimedeki "kuş dili" ifadesinden kuşların kendilerine göre bir dillerinin olduğu ve hemcinsleriyle bu yolla konuştukları anlaşılabilirse de burada esas vurgulanmak istenen şey bunun daha ötesinde bir şeydir. O da, beşerin kuşların dillerini öğrenebileceği ve çeşitli aletlerden de istifade ederek kuşların yaşayışlarına vâkıf olup onlar vasıtasıyla pek çok şeyi başarabileceğidir.
Metafizik varlıklardan istifade etmek
Bu konuya temas sadedinde Kur'ân, "Şeytanlar arasından da, onun (Hz. Süleyman) için dalgıçlık yapan (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler de vardı." (21/82) âyetiyle, şeytanlar arasından Hz. Süleyman'a hizmet edenlerin bulunduğu bildirilmektedir ki, bundan insanların cin, şeytan ve ruhanîler gibi fizik ötesi varlıklarla muhabere yapabilecekleri ve onlarla, değişik yollarla diyalog kuracakları ve anlaşma tesis edebileceklerini anlamak mümkündür. Günümüzde bu varlıklarla irtibat kurmak ve onlardan değişik sahalarda istifade etmek adına pek çok çalışma yapılmaktadır.
Aynı zamanda bu âyet-i kerimede, kendisine hem peygamberlik hem de saltanat lütfedilen bir nebinin durumu arz edilerek, mânevî yönü itibarıyla dört başı mamur olduğu gibi, maddî yönüyle de muasırları üzerinde hükümran olan üstün bir toplumun durumu anlatılmakta ve böyle bir durumu ihraz edebilmek için takip edilmesi gereken yol gösterilmektedir. Aslında bununla, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için sadece teknik sahadaki gelişmeler yeterli olmadığı, olamayacağı ve maddenin sınırlılığı içinde halledilemeyen daha pek çok mesele bulunduğu/bulunacağı hatırlatılmaktadır. Ve bu meselelerin çözümü ise ancak metafizik varlıklardan istifade etmekle mümkün olacaktır. İhtimal gelecekte, devletlerarası bir kısım muhaberelerde cinlerden istifade etme de gündeme gelebilir. Hz. Süleyman'ın, hiçbir alet ve edevata ihtiyaç hissetmeden şeytanlardan bazılarını değişik işlerde kullanması, bu sahada beşerin ulaşabileceği en son sınırı göstermektedir.
Eşyanın suretinin veya kendisinin nakli
Cenâb-ı Hak, bir başka âyet-i kerimede, eşyanın naklini şu şekilde ifade eder:
"Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) erbab-ı ilimden bir zat (Hz. Süleyman'a): 'Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi." (27/40)
Bu âyette, Hz. Süleyman'ın kendisinin bir mucizesi veya yine onun bir mucizesi olarak İbn Mesud'a göre Hızır'ın, İbn Abbas'a göre ise Hz. Süleyman'ın veziri saf b. Berhıyâ'nın kerameti olarak Sebe melikesi Belkıs'ın tahtını göz açıp kapama gibi çok kısa bir zaman dilimi içinde ta Sebe'den Hz. Süleyman'a getirmesi anlatılmaktadır. İşte bu âyet –burada anlattığı gerçek mahfuz– gelecekte eşyanın suretinin veya kendisinin nakledilebileceği mevzuunda bir kısım ipuçları vermekte ve insanları bu mevzuda düşünüp araştırmaya sevk etmektedir.
Eşyanın aynıyla ve suretiyle nakledilmesinin yanında, suretleri sadece iki buuduyla nakleden televizyonların, hâlihazırdaki durumları itibarıyla çok geri sayıldıklarını söyleyebiliriz. Gelecekte belki daha çok buudlarda suret nakleden aletler icat edilecektir. Hatta bu âyet-i kerimeden teknik ve teknolojinin –günümüzdeki seviyesi itibarıyla imkânsız gibi görülse de– bir alıcı cihaz bulunmadan nakil meselesini gerçekleştirilebileceği üzerinde de durulabilir..” Mucizeler diliyle Kur'ân'ın gösterdiği ufuklar
Hz. Musa’nın (AS) asası ile kayalardan su çıkarması mucizesi sonraki yazıda ele alınacaktır, inşallah.
İnşallah sonraki yazıda kaldığımız yerden devam edelim…