İlahiyatçı-Yazar Dr. Ali Demirel'in ilk yazısı geçtiğimiz hafta Samanyoluhaber.com'da yayınlanmıştı . Her Cuma yazılarını yayınlayacağımız Demirel'in yazısı her zamanki gibi üç bölümden oluşuyor . Kendisine bir şekilde ulaşan soruları da cevaplamaya gayret eden Yazar sorularınızı bekliyor
Muhacir ve ensar zorlukları nasıl aştı?
Dr. Ali Demirel- Samanyoluhaber.com
Muhacir ve ensar, ashâb-ı kiramı oluşturan iki ana zümredir. Malumunuz muhacir Mekke’den Medine’ye göç edenler, ensar ise onlara sahip çıkan Medineli müslümanlardır.
Allah rızası için ölümü göze alıp özgürlüğünü, evini, barkını, vatanını bırakıp Medine’ye hicret eden Muhacirlere, Medineli Müslümanlar muhabbet ve samimiyetle sadece gönüllerini değil kucaklarını da açmışlardı.
Hiç şüphe yok ki muhacir, davası için candan, canandan vazgeçmiş kimsedir. Dava adamı sürüldüğü yerde sürgün verir. Muhacirin sürgün verebilmesi için Ensara ihtiyacı vardır. O dönemde bu bilinçle hareket eden Ensar, muhacire sahip çıkıyor, el ele verip beraberce zorlukların altından kalkıyorlardı.
Peki bunu nasıl yapıyorlardı?
Ümitsizliğe düşmediler
Allah’a sağlam imanları vardı. Kuvvetli mü’min idiler. Fedakârdılar. Sabırlıydılar. Azimli ve güçlüklere karşı tahammüllü idiler. Muhacirler, Mekke döneminde müşriklerin akıl almaz eziyetlerine metanetle, sabırla karşılık verdiler. Yılmadılar, sıkıntılar sebebiyle ümitsizliğe düşmediler.
Sağlam bir tevekkül ve teslimiyet anlayışına sahiptiler. Onları her şartta, her zamanda ve her mekânda ümitli, dürüst, gayretli ve üretken kılan ana duruş, Allah’a tam bir tevekkül ve teslimiyetle bağlı olmalarıydı.
Peygamber Efendimize derin sevgi, saygı ve bağlılıkları vardı. O’nu gereği gibi sevip yolundan gittikleri takdirde Allah’ın sevdikleri arasına girebileceklerinin, Allah’ın rızasına ve mağfiretine erişebileceklerinin farkında idiler. Allah Resulü, onlara öz canlarından daha yakındı.
Kendilerini yeniliyorlardı
İlim, sohbet, ülfet, muhabbet ve irşad ehli idiler. Her dem öğrenerek kendilerini sürekli yenilerlerdi. Bu hususta Peygamber Efendimizi takip ederler ve ashâbın âlimlerinden faydalanırlar, onlarla sık sık bir araya gelirlerdi. İyi huylu, geçimli, güzel insanlardı. Bildiklerini yaşayarak başkalarına örnek olurlar, doğruyu, hakikati çevrelerine aktarırlardı.
Kimi mal ile kimi can ile kimi ilimle hayatları boyunca Allah yolunda mücadele etmişlerdi. İmanda, ibadette, güzel ahlâkta sürekliydiler. İmanları kuvvetli olduğu gibi ibadetleri de ölçülü, sürekli ve huşu üzereydi. İbadetlerinde huşuyu, ölçüyü ve sürekliliği korudukları kadar insan ilişkilerinin yaşandığı sosyal hayatta da ahlâklıydılar. Dürüsttüler. Güvenilirdiler. Sözlerinde dururlardı. Emaneti gözetirlerdi. Çalışkan ve yardımseverdiler.
Aralarında sağlam komşuluk ve iş münasebetleri vardı. Cennet ehlinden olabilmenin yollarından birinin de komşuya eza, cefa vermemek, onları rahatsız etmemek, üzmemekten geçtiğinin bilincindeydiler. İş hayatında gayretli, üretken ve dürüsttüler. Ölçü ve tartıda doğruluktan ayrılmazlardı. Verdikleri sözde dururlardı.
Kardeşlik bağıyla bağlıydılar
Nizam ve intizama riayet etmekteydiler. Evde, sokakta, iş yerinde, oturup kalkmasında, yürüyüşünde, konuşmasında temizliğe, sadeliğe, estetiğe dikkat ederlerdi. Güler yüzlü idiler. Selâm verirler, verilen selâmı alırlar, daha güzeliyle cevap verirlerdi. Bütün bunların sadaka sevabı kazandıracağını bilirlerdi.
Sağlam bir uhuvvet (kardeşlik) ve dayanışma bağıyla birbirine bağlı idiler. Ensar, muhacirlere din kardeşliğinin bir gereği olarak evlerini, sofralarını, hurma bahçelerini açtılar. Muhacirler de onlara dua ve teşekkür ettiler.
Kimileri borç isteyerek çarşıda-pazarda iş yapmaya başladılar. Kimileri de ensarın bahçelerinde bizzat çalışarak mahsul zamanında hisse aldılar. Tembellik yapmadılar, çalışkan ve üretken oldular. Yeni oluşan İslâm toplumunda iş hayatını teşebbüs ruhuyla güçlendirdiler.
Muhacir ile Ensar arasındaki destansı tecrübe, bugünün Müslümanları için bir rol model özelliği taşıyor. Aramızda muhacirler olduğu sürece dinimizin emrettiği kardeşlik ve dayanışma ruhu, asırlar öncesinde olduğu gibi bizi günümüzde dünyanın dört bir tarafına yayılan asrın muhacirlerine Ensar olmaya çağırmıyor mu?
BİR SORU-BİR CEVAP
Safer ayı, bela ve musibet ayı mı?
Bu soruyu bize Leyla Hanım soruyor.
Safer ayının uğursuzluğuna dair söylenen şeylerin hepsi uydurmadır, hurafedir. Efendimiz’den (s.a.s.) önce cahiliye döneminde bu ayda yapılan evliliklerin uzun ömürlü olmayacağı, başlanan işlerin sonuçsuz kalacağı, ya da kötü biteceği şeklinde bir takım batıl inançlar vardı.
Peygamberimiz bunların hepsinin yanlış olduğunu ifade buyurmuştur. (Buhari, Tıp, 19; Ebu Davud, Tıp, 24)
Safer ayı halk arasındaki yaygın yanlış anlayış gibi bela ve musibet ayı değildir. Dolayısıyla bu aya mahsus herhangi bir özel ibadet de yoktur.
ÖRNEK HAYATLAR
Peygamber Efendimiz, ilk Cuma hutbesinde neler söylemişti?
Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) ilk Cuma hutbesini merak ediyor musunuz? Buyurun o zaman:
Ey insanlar!
Sağlığınızda ahiretiniz için hazırlık yapınız. Mahşerde herkes şiddetli bir şekilde sorguya çekilecek, çobansız bıraktığı koyunundan (başıboş bıraktığı aile fertlerinden) sorulacak. Sonra hiçbir engel ve mütercim olmaksızın Yüce Allah şöyle diyecek: “Sana benim peygamberim gelip tebliğ etmedi mi? (Hakikatleri söylemedi mi?) Ben sana mal verdim, çeşit çeşit lütuf ve ihsanda bulundum. Bütün bunlara karşılık sen kendin için ne hazırladın?”
Suale maruz kalan o kimse sağına soluna bakacak, hiç kimseyi göremeyecek!
Öyleyse her kim ki yarım hurma ile bile olsun ateşten kurtulabilecekse hemen o hayrı işlesin! Onu da bulamazsa hiç değilse hoş sözlerle kendini kurtarsın! Zira böyle bir iyiliğe, ondan yedi yüz misline kadar sevap vardır. Allah’ın selâmı, rahmet ve bereketi üzerinize olsun!
Allah’a hamdolsun! Allah’a hamd ederim ve O’ndan yardım isterim. Nefislerimizin şerlerinden ve kötü işlerimizden Allah’a sığınırız. Allah’ın doğru yola sevk ettiğini, kimse yanlış yola saptıramaz. Allah’ın saptırdığını da kimse doğru yola yöneltemez. Şehâdet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O, birdir ve ortağı yoktur.
Sözlerin en güzeli
Sözlerin en güzeli, Allah’ın Kitâbı’dır. Her kimin ki Cenâb-ı Hak kalbini Kur’an’la süslerse, kâfir iken onu İslâm’a girdirirse ve o kişi de Kur’ân’ı her şeyden üstün tutarak başka sözlere tercih ederse işte o kimse felâh bulur, kurtulur. Doğrusu Allah’ın kitabı, sözlerin en güzeli ve en belîğidir.
Allah’ın sevdiğini seviniz, Allah’ı cân-ı gönülden seviniz. Allah’ın zikrinden usanmayınız. Allah’ın kelâmından size sıkıntı gelmesin! Zira o, size, her şeyin en üstününü ayırıp seçer. İşlerin hayırlısını, kulların seçkinleri olan peygamber kıssalarını zikreder. Helâl ve haramı açıklar. O halde Allah’a ibadet ediniz. O’ndan gereği gibi sakınınız. Sözünüz işinizi teyit etsin!
Aranızda Allah’ın kelâmını ölçü alarak birbirinizi sevip sayınız. Kesin olarak bilmelisiniz ki Allah, verdiği sözü bozanlara gazap eder. Allah’ın selâmı, üzerinize olsun! (İbn Hişam, es-Sîre, 2/146)