SAMANYOLUHABER- ANALİZ
Türkiye’nin, tarihin en önemli seçimine doğru hızla yol aldığı şu günlerde, maalesef bilhassa muhalefet mecralarında bir klişe dillendiriliyor: “Erdoğan siyasi bir deha, güçlü bir lider.” Muharrem İnce’nin son cumhurbaşkanlı seçimlerinin gecesinde, sandıklara sahip çıkmak yerine, gazetecilere “Adam kazandı” mesajı atmasından pek de bir farkı yok bu ifadenin. Çünkü Erdoğan ne bir deha ne de güçlü bir lider!
Erdoğan için söylenebilecek en makul ve yerinde ifade, “Çok sıkı bir pragmatist ve Makyevalist” olur. “Siyasi deha” tanımını yapanlar, pragmatik ve Makyevalist karakterine atıf yaparak fikir yürütüyorsa, ben de katılırım. Ancak “deha” daha çok olumlu vasıflara yakışan bir sıfat.
Peki, Erdoğan gerçekten güçlü bir lider mi? Hayır, asla!
Güçlü bir liderin evvela güçlü bir insan olması, yani karakterinin güçlü olması gerekir. Pragmatizmi temel itikadı yapmış, menfaati için bir gün “ak” dediğine ertesi gün “kara” diyen, geri yalamadığı söz bırakmayan, öfke saçmayı belagatin şehveti sanan, saltanat için yapamayacağı bir şey bulunmayan bir insana “güçlü” bir insan demek mümkün mü?
Zorba ile güçlü arasındaki farkı neden ayırt edemiyor muhalefet? Ki, ne yazık ki muhalefette yer alan bazı siyasiler, bu yanılgı nedeniyle, Erdoğan gibi “güçlü” görünmeye çalışırken otokrat çıkışlarda bulunuyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, en çok Erdoğan’a benzeme çabasından ve nobran söz ve fiillerinden dolayı eleştiriliyor mu?
Erdoğan bırakın “güçlü lider” olmayı, belki de Cumhuriyet dönemi Türk siyasi tarihinin en güçsüz, en zayıf ve en aciz politikacılarından biridir. Neden? Bu soruya cevap mahiyetinde verilebilecek o kadar çok misal var ki, ancak ansiklopedi ebadında bir kitapta anlatılabilir.
Akla yaklaştırmak için çok iyi bildiğiniz birkaç misali soru ifadeleriyle hatırlatayım.
ABD eski Başkanı Donald Trump’ın “Ahmaklık etme” sözlerinin yer aldığı, aşağılayıcı, hakaret ve aile servetine atıfla tehdit ddolu mektubuna muhatap olmak ve bu rezaleti sineye çekmek midir güçlü liderlik?
Kendisine küfür dolu bir çok mektup yayınlayan, soyu ile ilgili ithamlarda bulunan ve bunları mahkeme salonlarında bağıra bağıra haykıran Alaattin Çakıcı için özel yasa çıkarıp cezaevinden kurtarmak mıdır güçlü liderlik?
AKP’ye kapatma davasının açıldığı 2008 yılında, çaresiz bir şekilde Anayasa Mahkemesi’nin kararını beklerken, diğer yandan dönemin İstanbul Emniyeti İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in omzuna yaslanıp ağlamak mıdır güçlü liderlik?
Birkaç yıl öncesine kadar birbirlerine etmedik hakaretleri bırakmadıkları Devlet Bahçeli’nin güdümüne girip, himaye ettiği mafyayı birbir hapisten çıkarmak, Bahçeli’nin hedef aldığı “yol” arkadaşlarını teker teker harcamak mıdır güçlü liderlik?
Masum ve mazlum insan gördüğünde aslan kesilip, çevresindeki bir çok “dava” arkadaşına dair türlü türlü rezaletleri ifşa eden Sedat Peker’e ise gıkını çıkaramamak mıdır güçlü liderlik?
Siyasette en güçlü rakibi gördüğü Selahattin Demirtaş’ı zindana atıp, Ekrem İmamoğlu’na ise siyaset yasağı getirtmek midir güçlü liderlik?
“Erdoğan’ın kasetlerini ben yayınladım. Kapatma davasının iddianamesini ben yazdım” diyen Doğu Perinçek’le kol kola girmek, onun devletteki kadrolarına angaje olmak mıdır güçlü liderlik?
Aylarca çemkirdiği Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin’in ayağına gidip yalvarırcasına özür dilemek, Rusya’nın Suriye’de şehit ettiği 34 Türk askerinin bahsini bile açmamak mıdır güçlü liderlik?
Yıllarca demediğini bırakmadığı, devirmek için her türlü kirli işe girişitiği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’dan randevu dilenmek midir güçlü liderlik?
Liste o kadar uzun ki, saymakla bitmez, ne sizin ne de benim bunları yazmaya ve okumaya sabrımız yeter. Midemiz de kaldırmaz.
Listeye İsrail’i, Birleşik Arap Emirlikleri’ni, Suudi Arabistan Prensi Selman’ı, Mısır Devlet Başkanı Sisi’yi ve benzeri bir çok ismi ilave edebilirsiniz.
PKK lideri Abdullah Öcalan’ın mektubunu TRT’ye ve Anadolu Ajansı’na yayınlatmasını, Öcalan’dan medet ummasını da hakeza.
Hasılı Erdoğan, Türk siyasi tarihinin en güçsüz, en aciz, en zayıf ve en karakter yoksulu politikacılarından biridir, belki birincisidir.
Türkiye’nin talihsizliği ise, “Erdoğan güçlü bir lider” propagandasını yapıp halkı çaresizliğe iten muhalif figürlerin olması.
Umarım muhalefet silkinir, kendine gelir ve despot bir zorba olmakla, güçlü bir lider olmanın aynı şey olmadığının ayırdınına varır, Erdoğan’ın propagandasını yapmaktan vazgeçer.